Roma İmparatorluğu Döneminde Korsanlık Nasıl Bir Şeydi?

roma imparatorluğu, bir zamanlar korsanlardan epey çekmiştir
o zamanın korsanları düpedüz organize suç şebekesiydi; liman basar, köle kaçırır, gemi yağmalar, devletin dibine kadar girer çıkarlardı. roma’nın bile başa çıkmakta zorlandığı, zaman zaman çaresiz kaldığı ciddi bir tehditti korsanlık. ekonomik, askerî ve politik kriz çıkaracak boyuttaydı. hatta, jül sezar bile gençken korsanlar tarafından kaçırılmıştı.
korsanlık, o dönemde öyle bireysel bir şey değildi
tam aksine; özellikle anadolu kıyıları, kilikya (bugünkü mersin, adana kıyıları), pamfilya ve likya tarafları adeta korsanların merkezleriydi. küçük liman kasabaları korsanlara üs olur, devletin gücü buralara ulaşmadığı için buralarda adeta paralel bir düzen kurulmuştu. vergi yok, yasa yok, adalet yok ama para gani. özellikle roma'nın yükseldiği cumhuriyet dönemi boyunca korsanlar akdeniz’in doğusunu adeta parsellemişti. akdeniz’e boşuna mare nostrum (bizim deniz) dememiş romalılar ama işin ironik tarafı şu ki, o deniz uzun süre boyunca onların falan değil, korsanların elindeydi. tarım ürünleri roma’ya deniz yoluyla gelir, askerî malzeme, ticaret malları hep gemilerle taşınırdı. e korsanlar da bu işin tam ortasına çöreklenmişti. sadece malları yağmalamıyorlardı; tüccarları kaçırıyorlar, köle olarak satıyorlar, hatta fidye için senatörleri bile esir alıyorlardı. ekonomiye zarar, morale zarar, devlete itibar kaybı. öyle ki bazı dönemlerde roma'nın açlık tehlikesi yaşamasının sebebi bile bu korsanlardı. bu artık güvenlik değil, varlık meselesiydi. o dönemin korsanları öyle kafasına göre takılan, her biri ayrı telden çalan adamlar değildi. bildiğin sistem kurmuşlardı. bazı korsanlar, bazı şehir devletleriyle anlaşmalı çalışıyordu. yani “ben senin limanına saldırmam, sen de bana mal sat, barınak ver” gibi bir çıkar ortaklığı vardı. bazı bölgelerde korsanlar öyle palazlanmıştı ki neredeyse kendi krallıklarını ilan ediyorlardı.
korsanlar genellikle adı sanı belli olmayan tipler olsa da roma döneminde bazıları gerçekten ün salmış
bunların başında kilikyalı korsanlar geliyor. özellikle zenicetes adında bir korsan lideri var ki, dağlık bölgede adeta korsan krallığı kurmuş. bir diğeri diophantus, o da karadeniz tarafında etkin. bunlar öyle 3-5 gemilik adamlar değil; liman basan, şehir işgal eden, hatta bazı yerel yöneticilerle anlaşmalar yapan isimler. bir diğer örnek, zamanında korsanlıktan zengin olup sonra roma’nın dostu gibi davranan amisoslu korsanlar. zenginliklerini roma’ya yaranarak meşrulaştırmaya çalışmışlar. korsanlar, özellikle kilikya tarafında mağaralarda, sarp kıyılarda saklanırdı. gemileri küçük ve hızlıydı; roma’nın hantal yük gemileri bunlara yetişemezdi. ani baskın yapar, gemiyi yağmalayıp anında gözden kaybolurlardı. özellikle zengin tüccarlar, devlet yetkilileri ya da aristokrat ailelerin çocukları korsanlar için altın madeni gibiydi. fidye sistemi tam anlamıyla dönemin en geçerli ekonomik modeliydi. “kaçır – pazarlık yap – parayı al – bırak” formülüyle hem köle pazarı dönüyor, hem de roma’nın sinirleriyle oynanıyordu. roma deyince herkesin aklına gelenmeşhur jül sezar bile, korsanlardan nasibini almıştı. sezar henüz genç bir aristokratken ege denizi’nde korsanlar tarafından kaçırılıyor. bugünkü samos açıklarında oluyor bu iş. korsanlar onu yakalayıp bir adaya götürüyor ve 20 talent (o zamanlar bir hayli büyük bir meblağ) fidye istiyorlar. sezar, onların bu isteğini duyunca gülüyor ve “siz ne diyorsunuz ya? ben en az 50 talent ederim!” diyor. hem kibirli hem kendinden emin. gerçekten de fidyeyi toplatıyor, gönderiyor. korsanlar onu esir tuttukları 38 gün boyunca sezar, hem onlara şiir okuyor, hem beraber oyunlar oynuyor, hem de arada laf çakıyor: “beni bir salın da bak sonra nasıl da hepinizi çarmıha gereceğim!” diyor. korsanlar da bunu şaka zannedip kahkaha atıyorlar. sezar serbest kaldıktan sonra soluğu asia valisinin yanında alıyor, oradan küçük bir filo alıp korsanların peşine düşüyor. hepsini tek tek yakalıyor, söz verdiği gibi çarmıha gerdiriyor. hem roma'nın gücünü gösteriyor, hem de ileride neden bu kadar ciddiye alınacağını kanıtlıyor.

korsanlık roma için artık çekilmez bir hâl alınca, m.ö. 67 yılında senato çok sert bir karar alıyor
gnaeus pompeius magnus, nam-ı diğer büyük pompey’e neredeyse sınırsız yetkiler veriliyor. bu adam öyle sıradan bir komutan değil, roma tarihinin en büyük generallerinden biri. pompey’in işi kolay değil ama zekice bir plan yapıyor. akdeniz’i 13 bölgeye ayırıyor ve her bir bölgeye donanma gönderiyor. korsanlar bu kadar organize bir saldırı beklemiyor tabii. pompey, önce batı akdeniz’deki korsanları temizliyor, sonra doğu akdeniz’e yöneliyor. kısa sürede 1200 korsan gemisi batırılıyor, 10 binden fazla korsan esir alınıyor. kilikya’daki korsan üsleri yerle bir ediliyor. ama pompey sadece yok etmiyor, zekice bir şey daha yapıyor: teslim olan korsanlara af çıkarıyor, onları verimli topraklara yerleştiriyor, çiftçi yapıyor. roma imparatorluğu’nda korsanlık, basit bir suçtan çok daha fazlasıydı.
korsanlık; bir dönem roma’yı köşeye sıkıştıran, açlıkla tehdit eden, ordusunu yıpratan ciddi bir belaydı. ama roma’nın gücü, sezar-pompey gibi liderlerin kararlılığı sayesinde en azından roma için tarihe karıştılar.