Roman Yazarken Anlatılan Hikayeyi Şekillendirme Konusunda Temel Tavsiyeler

Kitap yazmak ince detaylarla dolu, tutarlı bir iş olmasına ekstra önem gösterilmesi gereken bir şey. Hal böyle olunca işin zanaatını çözmüş bir Sözlük yazarı, roman yazma sürecinde kişilerin kafasında oturtmakta zorluk çekebileceği temel noktaları aydınlığa kavuşturuyor.
Roman Yazarken Anlatılan Hikayeyi Şekillendirme Konusunda Temel Tavsiyeler
iStock


öncelikle ne kadar yazdığının hiç önemi yok. öyle bir cümle yazarsın ki dünyaları anlatır, öyle bir tuğla yazarsın ki bomboş.

ikincisi, ben anladım ki yazmak kağıt başında değil kafada oluyor. fiziksel olarak kelimelere dökmeye sıra geldiğinde o işin son aşaması. iş o şekilde başlıyor değil, o şekilde bitiyor. yazma işinin asıl kısmı işin görünmeyen yüzü, yazarın günler aylar yıllarca fikri kafasında demlemesi, araştırma yapması, hikayeyi oluşturması, karakterleri oluşturması, notlar alması, notları düzenlemesi. artık ne anlatacağını bildikten sonra oturup "bana ismail deyin." diye lafa başlıyor.

birçok insan ne anlatacağını bilmeden oturup yazmaya başladığı için yazdıklarını yarım bırakıyor.

üçüncüsü ise tamamen kişisel bir tercih, ben senaryo yazıyorsam mutlaka tretman çıkarıyorum, hikaye ya da roman ise bölüm bölüm ayırıp notlar alıyorum (tabii roman için bunlar çok daha esnek olmak zorunda). kişisel tercih dedim çünkü herkes farklı şekilde yazmayı tercih edebilir. ama benim işime yarayan bir yöntem şöyle birşey;

mesela hikaye "temel intihar etmeyi düşünerek uyandı, mecburen pazara gitti eşek aldı, yolda üstlerine kaya düştü eşek öldü, temel sağ kurtulduğuna mutlu eve döndü." gibi bir şeyse, öncelikle en sade haliyle hikayenin özü ne ona bakıyorum. senaryo için sinopsis. yani hikayenin içinde ne olduğunun detaysız özeti. başlı sonlu. yazar kendisi bilsin diye. bir de tabi açıkça yazılabilen birşey olunca kafanda da netleşmiş oluyor.

sonra bunu nasıl anlatacağımıza karar vermemiz lazım. tretman da diyebiliriz? ilk bölüm temelin pazar yolunda ayağını sürüye sürüye yürürken ki iç diyaloğu. ikinci bölüm temelin intihar düşüncelerinin sebebi olan fadimeyle karşılaşması, fadime'nin yeni kocasını tanıt. üçüncü bölüm flashback fadime ile temelin ilişkileri. dördüncü bölüm fadime'nin temel'i terk edişinin temel üstündeki etkisi (not: temel'in kendisini fadime'nin yeni kocasıyla kıyaslayıp yetersiz bulmasını da anlat, ezikliği pekiştir). beşinci bölüm pazara varış, temel'in neden eşek alması gerektiğini anlat. altıncı bölüm eşek alışverişi sırasında pazarcıyla diyalogda temelin ezikliğini tekrar pekiştir. ....
vs vs..

çok yüzeysel anlamıyla istediğim kavramları hikayenin neresine nasıl serpiştireceğimin şemasını çıkarmış oluyorum. mesela bu örnekte anlatacağım şeyler yetersizlik duygusu, sürekli kendini sorgulama, kadın algısı, aşk, kapitalizm, kaliteli eşek nasıl anlaşılır filan, artık her neyse, onları nerede ne miktarda serpiştirmeye başlayacağımı görmeye başlamış oluyorum.

elinde böyle bir şema olunca şunu da yapabiliyorsun, anlatmak istediğin duyguyu ya da kavramı, olguyu, en vurucu şekilde nasıl anlatabileceğine dair tekrar tekrar üstünden geçip üstünde çalışmak kolaylaşmış oluyor. hikayenin içindeki her şeyi çok net görebiliyorsun. mesela temel, fadime ve fadime'nin yeni kocasıyla tam da sürdüğü kağnının tekeri kırıldığında karşılaşırsa, fadime'yle kocası da otomobille orada geçiyorlardı ise, temel'in kıskançlığını ve yetersizlik duygusunu vurgulamak için zemin güçlenmiş oluyor. yazmaya başladığında artık geri dönüp "temel şöyle yürüdü, böyle yürüdü" diye yazdığın bir sürü şeyi de düzeltmen gerekmeyecek.

hikayenin içindeki her şeyin sebebini biliyorsun artık, boş boş anlamsız paragraflar, sayfalar yok. kaleminden çıkan her kelime anlamlı, çünkü yeri var, lazım. laf salatası yapmıyorsun, neyden bahsettiğini biliyorsun artık.

çok güzel bir söz vardı kimin hatırlamıyorum ama "bir hikaye, artık eklenecek bir şey kalmadığında değil, çıkarılacak birşey kalmadığında bitmiş olur" diye. benzer şekilde hitchcock'un da "drama hayatın sıkıcı yanlarının çıkarılmış halidir" diye lafı vardır.

böyle bir şema ve plan yaparsan bilirsin ki hikayende gereksiz hiçbir şey yok, her şeyin bir sebebi var, her olay ve durumun nereye gittiğini çok iyi biliyorsun, iyi kurgulanmış durumda çünkü çok kereler olay örgüsünün üstünden geçtin, anlamsızlıkları, gereksizlikleri ve yanlışları ayıkladın.

artık oturup yazmaya başlayabilirsin. ne yazacağını bildiğin için de yarım bırakmayacaksın.

bu benim işime yarayan yöntem. herkes farklı yöntemler tercih edebilir tabi.

yayımlanan kitabım filan yok ama ben de bu şekilde bir sürü senaryo ve hikaye yazdım, 2 tane de roman çıkardım, internete saldım, okunuyorlar, iyi tepkiler alıyorlar genelde.

çok iyi bir yazar olmak gibi bir iddiam olmamakla beraber en azından işin zanaatını çözdüğümü düşünüyorum. yani yazdıklarımın ruhu vardır yoktur ayrı konu, belki hakikaten yazdıklarım çok kötüdür, ama etini kemiğini oluşturmanın yönteminin bu olduğunu düşünüyorum. içine ruh üflemek size kalmış. bu yöntemle en azından elinizde iki kol, bir bacak, bir kaburga, kara kara nasıl tamamlayacağınızı düşünüyor olmazsınız.

son bir not olarak bir de yazma disiplini demek zorundayım tabii ki. her gün yazmadan bu iş olmaz. hiç olmadı, o gün hiç asla yazasınız yoksa, bari bir cümle yazın. o gün kafanız durmuş hissediyorsunuz, kelimeler gelmiyorsa, saçma ve kötü de olsa yazın, sonra siler iyisini yazarsınız. ama bir gün-iki gün bile olsa yazmazsanız hikayenizden uzaklaşacaksınız, konudan kopacaksınız, geri dönmek giderek zorlaşacak. hele ki ilerleyen safhalarda. başlangıçta yeni hikayenin heyecanı götürüyor insanı, ama sonralarda hikayenizden kopmamak için çaba sarfetmeniz lazım.

kolay gelsin.