Roma'nın Kaderini Değiştiren Komutan: Scipio Africanus

Publius Cornelius Scipio Africanus, Kartaca’ya karşı kazandığı zaferlerle Roma'nın kaderini değiştiren askeri bir deha ve siyasi figür olarak tarih sahnesine damgasını vurdu.
Roma'nın Kaderini Değiştiren Komutan: Scipio Africanus

m.ö. 3. yüzyılın sonları, roma cumhuriyeti'nin varoluş mücadelesi verdiği bir dönem olarak öne çıkar. zira kartacalı hannibal’in ordularıyla alpleri aşarak italya’ya girmesi, roma'nın yalnızca askeri gücünü değil; aynı zamanda siyasal istikrarını ve toplumsal direncini de tehdit altına almıştır. tam da bu kritik eşikte, genç bir aristokrat olan publius cornelius scipio sahneye çıkmış; savaş meydanlarında sergilediği ustalığın ötesinde, devlet yönetimine dair sezgileri, diplomatik manevraları ve dinsel sembolizmi kullanma biçimiyle roma’nın kaderini tayin etmiştir. iberya’daki askeri hamleleri, zama’daki tarihi zaferi, numidya ile tesis ettiği ittifaklar ve kibele kültünü roma’ya taşıyarak halkın manevi direncini güçlendirmesi, onu sıradan bir komutandan çok daha fazlası haline getirecek ve tarihte kendisine müstesna bir yer edinmesini sağlayacaktır.

gençliği ve yükselişi

publius cornelius scipio africanus, m.ö. 236 yılında roma'nın en köklü patricii ailelerinden birine, cornelii scipiones sülalesine mensup olarak dünyaya gelmiştir. cornelii klanı, cumhuriyet roma’sının erken dönemlerinden itibaren devletin yönetiminde ve ordunun komutasında etkin rol oynamış, ahlaki erdemleri ve geleneksel roma değerlerine bağlılıklarıyla öne çıkmıştır. binaenaleyh mezkur aristokratik köken, scipio’ya yalnızca siyasi ve askeri bir ağ değil; aynı zamanda roma’nın kendi tarihsel misyonunu omuzlarında taşıma bilincini de kazandırmıştır. ailedeki güçlü disiplin, erdem vurgusu ve kamu hizmetine adanmışlık ise, genç scipio’nun karakterinin şekillenmesinde belirleyici olacak ve onun ilerleyen yıllarda gösterdiği vakur duruşun ve ölçülü cesaretin temelini oluşturacaktır.

kadim bir patricii ailesine mensup olması hasebiyle, erken yaşlarından itibaren eğitimine büyük özen gösterilmiş olan scipio; retorik, felsefe ve tarih alanlarında dönemin yetkin hocalarından ders almıştır. genç yaşında gösterdiği düşünsel olgunluk ve doğal liderlik karizması, çevresi tarafından sıkça vurgulanmış, roma’daki aristokrat çevrelerde büyük beklentiler uyandırmıştır. ancak onun kişiliğini asıl keskinleştirecek olan deneyim, ikinci pön savaşı'nın ilk çarpışmalarında yaşanacaktır.

genç scipio m.ö. 218 yılında, henüz on yedi yaşındayken, babası konsül publius scipio calvus’un komutasında görev alarak ticinus nehri yakınlarında hannibal’in ordusuna karşı yapılan çarpışmaya katılmıştır. bu muharebe, roma kuvvetleri açısından bozguna dönüşmüş ve süvari çatışmaları esnasında konsül scipio düşman hatlarının ortasında yaralanarak kuşatılmıştır. o sırada henüz tecrübesiz bir genç subay olan publius, babasını kendi elleriyle düşman çemberinden çıkararak kurtarmış ve onu güvenli bölgeye taşıyarak yaşamını kurtarmıştır. bu eylem, yalnızca kişisel bir sadakatin değil; aynı zamanda savaş meydanındaki soğukkanlılık ve cesaretin de erken bir işareti olmuştur. roma halkı ve senatosu nezdinde, scipio’nun gelecekte üstleneceği rol adeta önceden müjdelenmiştir.

söz konusu olayın ardından scipio’nun adı, genç yaşına rağmen, askeri başarılarla değilse bile, kişisel fedakarlık ve kahramanlıkla birlikte anılmaya başlanmıştır. babasının yanında sürdürdüğü görevleri boyunca, kartaca’nın savaş düzenini ve hannibal’in taktik anlayışını gözlemleme fırsatı bulmuş olan genç publius; kartacalı'nın roma için yalnızca bir düşman değil, aynı zamanda stratejik bir deha olduğunun da idrakine varmıştır. bu gözlem, ileride zama meydanı’nda karşılaşacakları büyük hesaplaşmada belirleyici olacaktır.

scipio’nun gerçek çıkışı ise m.ö. 211’de, hispania’daki roma kuvvetlerinin iki komutanının da kartacalılar tarafından öldürülmesi sonrası gerçekleşmiştir. hispania, hem stratejik konumu hem de zengin kaynakları hasebiyle roma’nın batı akdeniz’deki varlığı açısından hayati bir öneme sahiptir. senato, bu karmaşık cephede komuta edecek uygun bir lider bulmakta zorlanırken, scipio halk meclisinde yaptığı etkileyici bir konuşmayla gönüllü olduğunu ilan etmiştir. dönemin teamüllerine aykırı şekilde henüz otuz yaşına bile gelmemiş bir subayın böylesine kritik bir cepheye atanması, senato’nun şüphesiyle karşılanmış olsa da, halkın coşkulu desteği ve publius'un karizmatik etkisi sayesinde bu itirazlar bastırılmıştır.

scipio’nun bu noktada öne çıkan yönü, salt cesareti değil; zamanlamaya dayalı politik sezgisi ve halkla kurduğu empatik bağdır. roma aristokrasisinin sıradan bir temsilcisi olmanın ötesine geçerek, halkın desteğini arkasına almayı başaran bir figür haline gelmiş; bu da onu, cumhuriyet’in klasik askeri liderlerinden ayıran bir başka fazilet olarak ön plana çıkarmıştır.

hispania seferleri

scipio’nun m.ö. 211 yılında hispania’daki komutanlığa atanması, hem roma tarihinde hem de kendi kişisel kariyerinde bir kırılma noktası teşkil etmiştir. önceki komutanların ardı ardına kartacalılar karşısında düşmesiyle roma’nın batı akdeniz’deki etkisi zayıflamış; hispania’daki yerli kabileler ise kartaca tarafına meyletmeye başlamıştır. bu kaotik ortamda genç bir lider olarak görevi devralan scipio, yalnızca roma’nın askeri gücünü yeniden tesis etmeyi değil, bölgenin siyasi yapısını roma lehine dönüştürmeyi de hedeflemiştir.

scipio'nun ilk büyük hamlesi ise, m.ö. 209 yılında carthago nova’yı (bugünkü cartagena) fethetmesi olacaktır. kartaca’nın hispania’daki en önemli üslerinden biri olan bu şehir, yalnızca stratejik bir liman değil; aynı zamanda geniş silah depolarına, esir kamplarına ve zengin gümüş yataklarına ev sahipliği yapan çok kapsamlı bir bölgedir. zamanın, roma'nın en büyük düşmanı olduğunun farkında olan genç kurmay, düşman kuvvetlerinin bölgeden uzaklaştığını fark ederek ani ve riskli bir saldırı planı geliştirmiş ve taarruz esnasında karadan ya da denizden yeterli destek bulunmamasına rağmen, bölge coğrafyasına dair detaylı bilgi edinerek carthago nova’nın zayıf noktalarını hedef almıştır. sonuç olarak, taktik zamanlaması ve moralle yönlendirilmiş askeri düzeni sayesinde kent, çok kısa sürede roma kontrolüne geçmiştir.

bu zafer, sadece askeri bir başarıdan ibaret değildir. scipio, şehri yağmalamaktan kaçınarak yerel nüfusa saygılı bir yaklaşım sergilemiş ve kartaca’nın aksine roma’nın “merhametli fatih” kimliğini vurgulamıştır. bilhassa esir alınan yerli kadınlara ve ailelerine gösterdiği saygı, roma dışındaki halkların gözünde onu bir fatihten ziyade bir kurtarıcı figürüne dönüştürmüştür. bu tutumu, ilerleyen süreçte celtiber ve lusitan kabilelerinin roma ile iş birliği yapma konusunda daha istekli davranmasına zemin hazırlayacaktır.

diplomasiyi savaş meydanı kadar önemseyen scipio, hispania’da yalnızca askeri başarılar kazanmakla kalmamış; bölge halkıyla kurduğu siyasi ve kültürel temaslar sayesinde roma’nın nüfuz alanını derinleştirmiştir. bu bağlamda kartaca ile ittifak halinde olan yerel liderlerle görüşmeler gerçekleştiren çiçeği burnunda kumandan, kimilerinin sadakatini kazanırken, kendin taraf olmayanları bölgesel izolasyonla etkisiz hale getirmeyi başarmıştır. böylelikle yalnızca düşman hatlarını parçalamakla kalmamış, aynı zamanda düşman koalisyonlarını çözerek bölgedeki güç dengesini roma lehine değiştirmiştir.

scipio’nun hispania’daki başarısı, onun bir taktik deha olmasının yanı sıra uzun vadeli bir stratejist olduğunu da göstermiştir. kısa vadeli zaferlerin ötesinde, roma’nın akdeniz’deki kalıcı egemenliğini tesis edecek zemini hazırlamıştır. bütün bu süreç boyunca dikkat çeken bir diğer unsur ise, askerleriyle kurduğu organik bağ olacaktır: askerlerine karşı adil, disiplinli ama sevecen bir tutum sergileyerek hem sadakati hem de savaşma arzusunu diri tutmayı başarmıştır. bu da roma tarihinde daha önce pek az örneği görülen bir komutan - ordu ilişkisi ortaya çıkarmıştır.

kartaca’ya yöneliş, numidya ittifakı ve zama’daki büyük hesaplaşma

hispania’daki zaferlerinden sonra scipio, roma’daki halk ve senato nezdinde bir kahraman statüsü kazanmıştır. ancak hannibal hala italya topraklarındadır ve savaşın tam olarak ne zaman nihayete ereceği bir soru işaretidir. bunun üzerine scipio, hannibal’in gücünü doğrudan italya’da kırmanın kolay olmayacağına kanaat getirerek farklı bir strateji geliştirir: kartaca’nın kalbine yönelmek. bu fikir başlangıçta senato’da şüpheyle karşılanır; zira roma aristokrasisi, kartaca topraklarına yapılacak doğrudan bir çıkarmanın hem yüksek riskli hem de provokatif olabileceğini düşünmektedir. ancak günün sonunda scipio, elde ettiği halk desteği ve önceki başarılarının sağladığı meşruiyetle mezkur itirazları, daha önce olduğu gibi, bertaraf etmeyi başaracaktır.

savaş planının temel stratejisi, kuzey afrika’daki numidya krallığı ile kurulacak olan ittifakı esas almaktadır. nitekim kartaca'nın eski müttefiki olan numidya, stratejik konumu ve yetenekli süvarileriyle savaşın kaderini etkileyebilecek güçtedir. bu bağlamda scipio, numidya tahtı için müttefiki massinissa’yı syphax’a karşı destekleyerek, ülkede roma yanlısı bir rejimin kurulması adına gerekli adımların ilkini atmış olur. bu diplomatik hamle, yalnızca askeri değil, coğrafi anlamda da kartaca’yı çevrelemeye yarayan bir etken olmuş ve roma'nın kuzey afrika’daki varlığı için bir çapa görevi ifa etmiştir.

m.ö. 202 yılında zama ovası’nda gerçekleşen muharebe, hannibal ile scipio’nun ilk ve son kez karşı karşıya geldiği ve taraflar açısından her şeyin kaderinin tayin edildiği büyük bir hesaplaşmadır. hannibal, on yılı aşkın süredir roma topraklarında süren savaşın son perdesini bu ovada yazmaya hazırlanırken, scipio kendisine özgü sakinliği ve ileri görüşlülüğüyle ordusunu düzenlemeye koyulmuştur. savaşın başlangıcında hannibal’in savaş filleri roma hatlarına doğru sürülmüş; ancak scipio’nun önceden tasarladığı şekilde bu saldırı boşa çıkarılmıştır. roma ordusu, filleri yanal geçitlerle dağıtarak atlı birliklerin manevra kabiliyetini korumuş ve ardından massinissa’nın süvarilerinin savaşa katılmasıyla beraber kartacalıları çevrelemiştir.

zama’daki zafer, gerçekten de, roma adına büyük bir askeri başarıdır. ancak genel anlamda, akdeniz’in siyasal yapısını baştan aşağı değiştiren bir dönüm noktasını da teşkil etmektedir. zira kartaca, barış anlaşması uyarınca donanmasını ve dış siyaset hakkını yitirmiş; roma ise batı akdeniz’deki mutlak güç haline gelmiştir. yine, scipio’ya zaferin ardından “africanus” unvanı verilmiş ve adı, roma’nın zafer kültü içinde neredeyse mitolojik bir figüre dönüşmüştür.

diğer taraftan, zama'daki tarihi mücadeleden yıllar sonra, yunanistan'da, scipio ile hannibal arasında geçtiği rivayet edilen bir diyalog, iki büyük komutanın karakterlerini ve karşılıklı saygılarını özetler niteliktedir. hikayeye göre; scipio, hannibal’e kimleri tarihin en büyük komutanları olarak gördüğünü sormuş; hannibal de sırasıyla iskender, pyrrhos ve kendisini zikretmiştir. scipio ise, "eğer beni zama’da yenmiş olsaydın, kendini birinci sıraya koyar mıydın ?" diye sorduğunda ise, hannibal tereddütsüz “evet” cevabını vermiştir. bu kıssadan hissede, yalnızca bir övgü değil; aynı zamanda scipio’nun çağının ötesinde bir askeri deha olarak kabul edilişinin yankısı da gizlidir.

kibele kültü ve scipio’nun yalın kılıç yemini

roma'nın ikinci pön savaşı sırasındaki en karanlık günlerinde, halkın yalnız savaş meydanlarında değil; manevi olarak da sarsıldığı bir dönem yaşanmaktadır. hannibal’in alpler’i aşarak italya içlerine kadar ilerlemesi, geleneksel roma tanrılarının kudretinin halk nezdinde sorgulanmasına sebebiyet vermiş ve mevzubahis kriz karşısında senato, çözümü salt askeri tedbirlerde değil; dini ve kültürel bir yenilenmede de aramıştır. bu bağlamda m.ö. 204 yılında, küçük asya’da phrygia bölgesinin bereket tanrıçası olan kibele’nin kutsal taşı, apollon’un kehanetleri doğrultusunda pessinus’tan getirilerek roma’ya yerleştirilmiştir. tanrıçaya adanan tapınak, palatinus tepesi'ne inşa edilmiş ve söz konusu hadise, roma'nın tanrılarla olan ahdini yeniden kurduğu bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir.

yukarıda da bahsini geçirdiğimiz üzere, bu dinsel hamle yalnızca sembolik değil; aynı zamanda siyasi ve psikolojik bir stratejinin de parçasıdır. roma’nın, düşmanları karşısında kutsal bir koruma altında olduğuna dair kolektif bir bilinç oluşturulmaya çalışılmaktadır. scipio’nun bu süreçteki rolü ise, halk arasında popülaritesinin artmasını sağlamıştır. zira tanrıçanın roma’ya gelişi sırasında yürütülen törenlerde onun aktif biçimde yer aldığı ve yeni tapınağın inşasında siyasi otoritesini ortaya koyduğu bilinmektedir. bu durum, scipio’nun zaferlerinin ilahi düzende de meşru kılındığı algısını pekiştirmiştir.

ancak scipio’nun inançla kurduğu bağ yalnızca bu dönemle sınırlı değildir. asıl dikkat çeken simgesel davranışı, m.ö. 218 yılında, henüz on yedi yaşındayken katıldığı ticinus muharebesi esnasında gerçekleşmiştir. yazımızın başlarında da bahsettiğimiz gibi, babası konsül publius scipio calvus, bu çarpışmada ağır yaralanmış ve düşman hattı içinde kalmıştır. genç scipio, düşman saflarına cesaretle girerek babasını kurtarmış ve onu güvenli bölgeye taşımayı başarmıştır. bu olayın ardından, muhtelif kaynaklarda belirtildiği üzere, bir sunağın önünde kılıcını kınından çıkararak hannibal’i alt edene kadar durup dinlenmeyeceğine dair bir yemin etmiştir. bu ant ileride, genç bir adamın sıradan öfkesi olarak değil; roma'nın kaderini değiştirecek bir kararlılığın ilk tezahürü şeklinde yorumlanacaktır.

rönesans ve barok dönem sanatında sıklıkla betimlenen mezkur sahne, bilhassa giovanni battista tiepolo ekolüne ait eserlerde dramatik bir şekilde işlenmiştir: genç scipio, yalın kılıç halde bir sunağın önünde durmakta, gözleri ileriye (muhtemelen hannibal’e) çevrilmiş biçimde resmedilmektedir. bu tasvir, tarihsel olgudan ziyade, onun karakterindeki azmi, adanmışlığı ve roma’nın değerlerine olan bağlılığını simgelemektedir. binaenaleyh scipio’nun zaferleri, yalnız strateji ve diplomasiyle değil; erken yaşta şekillenen bir inanç, tutku ve ruhsal bağlılık temelinde yükselmiştir. ticinus sonrası ettiği yemin, onun sonraki yıllarda üstleneceği büyük rolün sadece askeri değil; bir bakıma uhrevi bir yön taşıdığına da işaret etmektedir.

siyasi yaşamı ve son yılları

zama zaferiyle beraber ikinci pön savaşı’nı roma lehine kesin olarak sonuçlandıran publius cornelius scipio africanus, askeri dehası kadar siyasi arenadaki mücadeleleriyle de roma tarihine damgasını vurmuştur. scipio’nun başarıları, halk arasında büyük hayranlık uyandırmış ve roma’nın gücünü pekiştirmiş olsa da; madalyonun diğer yüzünde, cumhuriyet’in elit aristokrasisi içinde geniş bir muhalefeti de beraberinde getirmiştir. bu muhalefetin başını ise, daha gelenekçi ve sert bir cumhuriyetçi olarak bilinen yaşlı cato çekecektir.

cato, scipio’nun giderek artan popülaritesini ve senato’daki etkisini, roma’nın köklü idari yapısına bir tehdit olarak görmekte ve onun, askeri başarılarından doğan siyasi gücünü kişisel çıkarları için kullandığına dair suçlamalarda bulunmaktadır. yine, bu dönemde, scipio’ya yöneltilen yolsuzluk ve zimmete para geçirme iddiaları da, onun itibarını zedeleyen unsurların başında gelmektedir.

genel itibariyle roma elitinin kritikleri; onun, aristokrat sınıfın çıkarları yerine halkın yanında durmasına, askerlerine karşı cömertliğine ve yerel halklara olan hoşgörüsüne yöneliktir. scipio ise bu saldırılar karşısında kendisini savunmaya çalışmış olsa da; nihayetinde, politik rakiplerinin yoğun baskısı sonucunda geri çekilmek durumunda kalmıştır. özellikle m.ö. 187 yılında açılan yolsuzluk davası, scipio'nun siyasi kariyerinin sonunu teşkil etmiştir. uzun süren duruşmaların ardından beraat ettiyse de, kamu nezdindeki prestiji ciddi bir biçimde zarar görmüştür.

scipio africanus’un siyasette yaşadığı bu zorluklar, roma cumhuriyeti’nin erken dönemlerindeki güç dengelerini ve aristokrasinin kendi içindeki rekabetini gözler önüne sermektedir. onun kariyeri, askeri zaferlerin roma siyasetinde her zaman mutlak bir üstünlük sağlamadığının en çarpıcı emsallerinden biridir.

son yıllarında halkın ve senato’nun desteğini yitirmiş olsa da, scipio’nun roma tarihindeki yeri sarsılmazdır. ölümünden önce sarf ettiği ve roma halkına seslendiği rivayet edilen şu sözleri ise, mirasının özünü özetler niteliktedir: "nankör memleketim, sen kemiklerime bile sahip olamayacaksın ..."

scipio africanus'a dair daha fazla bilgi edinmek isteyenlere richard a. gabriel'den scipio africanus: rome's greatest general, b. h. liddell hart'tan scipio africanus: greater than napoleon ve michael klein'dan scipio africanus: the roman miltary genius adlı eserleri tavsiye ediyorum.