Sabahattin Ali'nin, Kürk Mantolu Madonna'da Esasında Kendisini Anlattığına Dair Kanıtlar

Sabahattin Ali'nin gerçek hayatına baktığınızda bu gerçeği daha iyi görüyorsunuz.
Sabahattin Ali'nin, Kürk Mantolu Madonna'da Esasında Kendisini Anlattığına Dair Kanıtlar

kürk mantolu madonna'da sabahattin ali aslında biraz da kendi hikayesinden bahsetmektedir.

kitap raif efendi adına kendi halinde, içe kapanık ve sıkıntılarından hiç bahsetmeyen bir adamın hastalanması ile başlar. kendisini sevmeyen bir kadınla mutsuz bir evliliğe hapsolmuştur ve oldukça kalabalık olan evinde kimse ona saygı duymamaktadır. ziyaretine gelen rasim’e bir kara kaplı defter yeri tarif eder ve onu yok etmesini söyler ama rasim bu defteri okumaya başlayarak bizi geçmişe götürür.

raif efendi gençlik yıllarında babası tarafından fabrikaları için sabunculuk öğrenmesi için almanya’ya gönderilir, orada bir sergide gördüğü otoportresine hayran olduğu maria puder’e aşık olur. birlikte çok mutlu yaşarken raif efendi’nin babası işlerin başına dönmesi için onu çağırır. maria puder’e onu da beraberinde alacağı sözünü vererek türkiye’ye döner. bir süre sonra raif efendi maria puder’den haber alamaz ve onu unuttuğunu düşünür. fakat yıllar sonra ortaya çıkacaktır ki maria puder hamile kalmıştır ve doğum esnasında vefat etmiştir. küçük bir kızları mevcuttur.

kitap raif efendi’nin üzücü, yarım kalmış bir aşk hikayesini anlatır. sabahattin ali’nin hayatına da bakıldığında kendisinin de içe kapanık biri olduğu, bir süre almanya’da yaşadığı, orada frolayn puder adında bir kadına aşık olduğu ve sonra türkiye’ye döndüğü görülür.

der ki:

“almanya’da frolayn puder isminde bir hatuna ziyadesiyle âşıktım. (bu kadın arkadaşlar arasında 28 namıyla meşhurdur.) o zamanlarda ise berlin’de şu meşhur deli şarkıcı filmi oynamıştı ve oradaki sonny boy şarkısı herkesin ağzında idi. şimdi bunu mırıldanınca sisli ve yağmurlu teşrinievvel günlerinde 28 ile müzelere veya sinemaya gidişim aklıma gelir. yolda mütemadiyen kızcağızın yüzüne dalar, önümü görmezdim, o da hafif bir tebessümle başını bana doğru çevirerek bu salaklığımı mazur gördüğünü anlatmak isterdi. âşık olduğum kimseler arasında bana bu kadın kadar iyi muamele edeni olmamıştır. parmağının ucunu bile koklatmadığı halde beni kırmaz, aramızda genişlemeyen ve daralmayan muayyen bir mesafe muhafaza etmesini gayet iyi bilirdi...”

kitabını okuyanlar ya da tiyatrosuna gidenler benzer sahneleri hatırlayacaktır. almanca geliştirmek için sunum hazırladığım bir gece keşfetmiş ve etkilenmiştim. acaba dedim sonunu kendi hayal dünyasında nasıl oluşturdu? gerçek hayatta ne olmuştu?

hayatı çok etkileyici, kitapları başucu olması gereken bir yazarı anmak istedim.