Sanıldığı Gibi İçip At Yarışı Oynamaktan Çok Yazmaya Gönül Veren Sanatçı: Charles Bukowski

Bukowski'nin, kitaplarında bol bol içmek, düzüşmek ve at yarışı oynamaktan bahsettiği için arka planda kalan azimli yönüne mercek tutan bir yazı.
Sanıldığı Gibi İçip At Yarışı Oynamaktan Çok Yazmaya Gönül Veren Sanatçı: Charles Bukowski


bukowski'nin hayatı ilham vericidir

çünkü hayatının her döneminde istikrarlı şekilde sadece sevdiği için yazmış ve bir insanın düzenli bir şeyi yaptığında nasıl geliştiğinin ispatı olmuştur. oysa ki ne iyi bir eğitimi ne de işi vardır.

kendi de belirttiği üzere hayatının hiçbir döneminde umutsuz hissetmemiş, sadece bazı şeyleri anlamsız bulmuştur ve yazarak 50 yaşında üne ve paraya kavuşmuştur.

howard sounes'un yazdığı "çılgın bir yaşamın kollarında" kitabında bukowski'nin hayat hikayesini anlatır. çoğu kişi için bukowski, her tarafında kadınlar olan ve hiç boş kalmayan bir adam olarak bilinir. peki bu hale nasıl geldi? kötü geçen gençliği esnasında ergen sivilcileriyle oturup devamlı sızlanıp, bira mı içti?

Çocuk Bukowski.

bukowski, alman bir aileden doğan, çocukluğu ve gençliği kötü baba figürü altında ezilen kan dolu çıbanlarla mücadele eden koca burunlu çirkin bir çocuktu. yazmaya ve resim çizmeye doğal bir yeteneği vardı fakat çok iyi bir eğitim alamadı. açıkçası hayat görüşü ve düşünceleri bir açıdan van gogh'a benziyor. (bkz: ekmek arası)

bukowski 50 yaşına kadar bir elin parmağını geçmeyecek, vasat altı kadınla birlikte oldu. o yaşa kadar jane isimli bir kadına ölümüne aşıktı ve unutamadı. her ne kadar umursamaz yapısı ile bilinse de jane'e duyduğu derin aşkla kitaplar dolusu şiir yazmıştır...

bukowski'nin bütün başarılı yazdıklarına bağlı. o kadar üretkenki yazdıklarının bir çoğu kayıp durumda. 100lerce hikayesi, şiiri, resimi kopyaları olmadığı için yayınevlerine gönderildikten sonra kaybolmuş. tabii o zamanlar bilgisayar yok.

peki bukowski ne yapıyor? 

kendini hikaye, şiir konusunda devamlı geliştiriyor. tek tutku duyduğu alanın bu olduğunu neredeyse her kitabına söyler. sadece içmek ve barınmak için basit işlerde çalışıyor (factotum). bir o kadar kıskanç ve çekilmez bir adam. 40 yaşına kadar postanede boktan bir işte çalışıyor fakat devamlı üretiyor, yayınevlerine hikayeler, şiirler gönderiyor. hatta porno dergilere bile tecavüz hikayeleri gönderiyor. çünkü yazmayı seviyor.

ilk birkaç şiir kitabı 1000 tane bile basılmıyor ama yılmıyor. kadınsız geçen ayları oluyor fakat alkolden kopmuyor. özellikle 50 yaşına doğru açlığa rağmen kendiyle dalga geçiyor, umursamıyor, yazmak çok güzel diyor ki burada orwell'e gönderme yaparak "ben ondan daha kötü günler geçirdim" diyor. yavaş yavaş amerikan sokak edebiyatında kendinden söz ettiren, tarz sahibi biri oluyor. 50 yaşında ise patlama yapıyor. eskiden 25 dolara gittiği söyleşilere 1000 dolardan gitmeye başlıyor.


düşünün, 50 yaşına geliyorsunuz ve bazen günde 2 kadınla sevişiyorsunuz. bukowski bununla ilgili olarak şöyle bir yorum yapıyor şiirlerinin birinde: "o yaşa kadar sevişmem gereken kadınlarla toptan birlikte oluyorum." bu yönü bukowski'nin pek bilinmeyen bir yönüdür.

bu yaşam hikayesi beni hep etkilemiştir. düşünün ki 50 yaşına tek tük yüzünüze bakılıyor hatta beş para etmez, yaşça kendinizden çok büyük bir fahişeye aşık oluyorsunuz ve ciddi acı çekiyorsunuz. sonrasında ise yazdıklarınız sayesinde inanılmaz bir kadın seli altında kalıyorsunuz.

bu yaşam hikayesinin bize anlattığı önemli bir ana fikir var. bir konuda devamlı çalışıp, emek verdiğinizde bir noktadan sonra dikkat çekiyorsunuz. belki de sırt ağrılarım var diye yazmayıp sadece bira içseydi şu an bukowski yoktu ama o bira içmeyi bile yaratıcılığı için kullandı ve şu an dünyanın en iyi sokak edebiyatçılarından biri.