Sanıldığının Aksine Ekonomik Bir Şey Değil, Çarpık Bilginin Pazarlanması: Halkla İlişkiler

Halkla ilişkiler kavramının temellerini, modern halkla ilişkilerin kurucusu sayılan Ivy Lee'nin fikirleri üzerinden anlatan bilgilendirici bir yazı.
Sanıldığının Aksine Ekonomik Bir Şey Değil, Çarpık Bilginin Pazarlanması: Halkla İlişkiler
iStock

ne zaman halkla ilişkiler kavramının adı geçse, hiç şaşmaksızın herkesin aklına, bunun politik iktidardan münezzeh salt iktisadi bir kavram olduğu gelir

fakat bu çok dar bir yaklaşım olur. her şeyden önce iktidara içkin bir kavramdır ve son derece politiktir de. rex harlow'un halkla ilişkiler tanımı da bunu doğrular. harlow'a göre halkla ilişkiler bir "yönetim" fonksiyonudur. halkla ilişkiler ile ilgili iktisadi alandaki pozitif propaganda ( kamu ve kurum arasında iyi niyet ve yapıcı işbirliği işlevi gördüğü gibi) madalyonun bir yüzüdür. fikir babası ivy leedir. bu adamı ve faaliyetlerini harold a. innis'in imparatorluk ve iletişim araçları kitabında değindiği bilgi tekeli kavramıyla bağlantılı olarak ele almak gerekir.

bilgi tekeli, en kaba anlamıyla, bilgiyi yığınların elinden alıp, iktidar ve iktidarın sürekliliği için işlevsel bir hale getirme süreçlerinin tümüdür. harold innis, devletli ve sınıfsal iktidarla bağlantılı olarak "bilgi tekeli"nin antik mısır'a dayandığını belirtir ve şunu der;

"antik mısır'da imparatorluğun hızlı büyümesi ve çökmesi, beraberinde çok büyük karmaşıklıklar getirecekti. ekonomik, siyasal, yargısal, yönetimsel, hukuksal, bilimsel, diplomatik, askeri, toplumsal, dini, mimari ve sanatsal sayısız bilginin yeniden düzenlenmesi, dağıtılması, korunması ve bunların da kil tabletler yoluyla sağlanması sorunu, en başat sorunlardan biriydi. bunun için tablet okur-yazarlığı çok elzem bir meslek halini alıyordu. tabi kağıt ve matbaanın olmadığı zamanlarda, okur yazarlık da çok meşakkatli, uzun, karmaşık bir eğitim sürecinden sonra mümkün oluyordu. bu zorluk da okur-yazarlığın, toplumun çok küçük bir kesimince öğrenilmesine neden oluyordu. işte 'bilgi tekeli' kavramını doğuran şey de tam olarak buydu. yazıcılar, bilgiyi elinde tutan güç olarak, krallardan bile daha güçlüydü. bu nedenle, mısır'da rahipler ve yazıcıların koalisyonu, iktidarın özünü oluşturmaktaydı. onlarsız imparator, bir hiçti."

Ivy Lee

tabi bilginin güç oluşuna dair örnekleri çok daha eskiye dayandırmak da mümkün

örneğin ilkel kabilelerde yaşlı bilgelerin, hiyerarşik anlamda genç avcı ve savaşçıların bile üstünde olmasının nedeni, yaşama ve doğaya dair en fazla bilgiyi ellerinde tutan sınıf olmaları ile açıklanabilir. fakat modern anlamıyla devletli iktidar ve bilgi ilişkisini eski mısır'a dayandırmak daha mantıklı. çünkü lee'nin halkla ilişkiler kuramını devlet, sermaye ve iktidar üçlüsünden ayırmak hata olur. zira nazilerle, petrol şirketleri ile, işadamları (rockefeller) ile olan ilişkisini ve grevci işçilere karşı anti pr çalışmalarını açıklayabilmek imkansız olur.

ivy lee'nin akademik kariyerine bakınca, onun, bilgi tekelinin iktidarla olan ilişkisine gayet hakim olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek. halkla ilişkiler'in fikir babası olmasının, teorik bir zeminden yoksun olduğunu düşünmek abes. kendisi michel foucault'nun bilgi-iktidar ilişkisi hakkındaki fikirlerini okumadı (o öldüğünde foucault 8 yaşındaydı) fakat kesinlikle en az foucault kadar bu ilişkinin farkındaydı. foucault iktidarın bilgiye, bilginin de iktidara eklemlendiğini; iktidarın ürettiği bilginin de sürekli iktidar etkisine yol açtığını ve bilginin iktidar araçlarınca şekillendirilerek yayıldığını söylüyordu. işte ivy lee de tam olarak bunu yapıyordu. bilgiyi yeniden işleyerek üretiyordu. bilgi üretimi kavramı, yoktan bir bilgi yaratmak değildir; bilgiyi düzenlemek, dönüştürmek, eğip bükmek, yontmak, yani kısacası tahrif etmek de bilgi üretimi faaliyetidir. zira tahrif edilen bilgi, yanlış da olsa yeni bir bilgidir artık ve iktidarın tesisi ile doğrudan ilişkilidir.

lee, rockefeller'in kömür madenlerinde başlayan devasa işçi ayaklanmasını ve sermaye-devlet işbirliğinin işçilere yönelik katliam dahil her türlü uygulamasını büyük bir ustalıkla işleyip, yığınlara bambaşka bir şekilde resmetti. lee devreye girmeden önce "mazlum işçilerin haklı ve meşru isyanı" olarak görülen eylemler, halkla ilişkiler çalışması sonunda ''anarşist, bozguncu, uzlaşmaz ve açgözlü provokatörlerin kışkırtması'' olarak görülmeye başlandı. zalim, kibirli ve küstah diye bilinen rockefeller, halkla ilişkiler çalışması sonunda (işçileri madende ziyaret ederek, onlarla yemek yiyerek) babacan, nazik, sevimli bir iş adamın diye bilinir oldu. dikkat ederseniz data değişmiyor. yine kömür madeni var, işçi var, grev var, işadamı var, katliam var fakat enformasyon işleme süreci sonunda elde edilen çıktı, hakikatten tamamen farklıdır ve nihayetinde sermaye sınıfına yarıyor. basit ama vurucu bir örnektir bu.

ivy lee, bunu bilgiyi tekelleştirerek başardı işte

bir yandan patronlara "madenlerde neler yaşandığını herkes biliyor ve bu bilgi yığınlar arasında çığ gibi büyüyerek yayılıyor. ya siz bu bilgiyi halka herkesten önce yayarsınız, ya da kitleler kendi bilgisini, kendi kaynakları ile yayıp buna inanır." demiş oldu, bir yandan da bilgiye ulaşım için gerekli olan enerjiyi minimalize ederek bu bilgiyi daha çekici kılmış oldu. işte günümüzde internet sayesinde (ya da yüzünden) ansiklopedi okumanın ya da kütüphaneye abone olmanın azalması gibi düşünün.

bu, tarih boyunca tekrar eden bir hikayedir. halkla ilişkiler derken, halkla kimin ilişkisi? tabii ki yöneticinin (devlet, şirket, kurum, hizmet veya ürünün) ilişkisi. halkın değil, halkla ilişki geliştirecek olanın çıkarınadır. bir algı inşası ve yönetimi söz konusu olacaksa, bunun için kaçınılmaz olarak bir algı yıkımı da zorunludur.


işte tarih boyunca yakılan kütüphaneler, yasaklanan kitaplar, toplanan kitap-matbaa-mürekkep ve yazarlar dahil tüm sanat ve estetik ürünleri... hepsi esasen iktidarın halkla ilişkiler çalışmasıdır. çin hanedanlığı döneminde (qin) (m.ö 213-206) kitapların yakılıp bilginlerin diri diri gömülmesi de, nazilerin ''alman olmayana savaş'' adı altında yaktığı sayısız kitap da, iskenderiye kütüphanesinin yakılması da, kültür devrimi döneminde "eskiye karşı savaş" adı altında devrimci şiddet ile müze ve kütüphane yakan maoist çin yönetimi uygulamaları da ve bilime karşı savaşın sembolü olan engizisyon mahkemeleri de, günümüzdeki sansür ve yasaklar da, aydınların yakılması, asılması, esir edilmesi de, ''kitap bombadan daha tehlikelidir'' demeçleri de aslında birer halkla ilişkiler yöntemidir. çünkü hedefinde insanın bilinci, fikri ve idraki vardır. var olan geleneksel algının devamı ya da iktidara yarayan yeni bir algının inşası için, iktidarı sarsan bilginin imhası sürecidir bunlar. yani yine birer halkla ilişkiler sürecidir bunlar. klişe bir hikaye vardır hani; "sana bağlama çalmayı öğretmem için, bağlamaya dair bildiğin bilgilerini unutman gerek" diye. işte halkla ilişkiler bunu başarıyor. chomsky'nin tabiri ile rızanın imalatının en etkili aracı oluyor halkla ilişkiler.

bilginin, iktidarlar için işlevini yitirmesi ve geri dönüşü olmayacak kadar kontrolden çıkıp iktidarı zayıflatmaya başlamasının devamında, bilginin ve bilgini kaynağının imhası kaçınılmaz olmuştur hep. gidin basit bir google araması ile bakın, tarih boyunca bilgiyi üretenlerin nelerle karşılaştıklarına bakın. "dünya yuvarlaktır, dünya güneşin etrafında dönüyor" gibi şimdi anaokulu seviyesi bilgileri dile getirdiği için bile derisi yüzülen, hapsedilen, zehirlenen, yakılan, boğulan, eserleri yasaklanıp toplatılan, laboratuvarı yakılan, sürgün edilen, linç edilen, haysiyeti ile oynanan, şantaj yapılan o insanların hikayelerine bir bakın. hepsinin tek ortak noktası vardı; ürettikleri bilgiler, siyasi, askeri veya dini iktidarları sarsmış.

bilgi ile iktidarın ilişkisi, halkla ilişkilerin ruhudur

bu yüzdendir dünyanın en büyük basın kuruluşları, askeri ve politik olarak dünyanın en büyük devletlerinin elindedir. bu yüzden bir intihar bombacısı, atom veya hidrojen bombasından çok daha korkutucu gelir kitlelere. bu yüzden taş atan iki eylemci, kitleler nezdinde artık milyonluk ordulardan ve kitle imha silahlarından daha tehlikeli görünmeye başlar. kâr uğruna önlem almayıp yüzlerce işçiyi toprağa gömüp, rüşvet ile davalara müdahale edip adaleti satın alan patron değil, güvenceli çalışma isteyen işçi ve sendika tehlikelidir artık kitleler nezdinde. işte bunu, bilgiyi ve bilgi üretim- dağıtım araçlarını tekeline alarak başarıyor iktidar. bu bilgiyi tahrif etme sayesinde yığınlar kanser ve obez olacağını bile bile ambalajlı ürün tüketiyor çılgınca. asitli içeceklerin zararlarını herkes biliyor ama aldığınız her kola şişesi başına bir yerlere ağaç dikileceği yazar etiketinde. yakıt aldığınız istasyonun emdiği kanlara vakıfsınız fakat petrol şirketleri birkaç yüz öğrenciye burs veriyordur sizin katkılarınızla. işte halkla ilişkiler budur.

kısaca halkla ilişkiler tarihi böyle bir tarihtir. mümkünse bilgisizliğin, değilse çarpık bilginin iktidarı ve pazarlanmasıdır halkla ilişkiler.