Şaşıracağınız Yönleriyle Angela Merkel'in Hayat Hikayesi

Almanya şansölyesi Angela Merkel'in az bilinen hayat hikayesi.
Şaşıracağınız Yönleriyle Angela Merkel'in Hayat Hikayesi

ailesi ve çocukluğu

angela'nın babası bir papaz. aklı başında aydın bir adam. zaten lutheran klisesine bağlı. angela daha üç aylıkken berlin'in kuzeyinde perleberg'deki bir klisede görevlendirilmesi üzerine ailecek oraya taşınıyorlar. bu yerin özelliği berlin'in kuzeyinde olmasındandan çok doğusunda olması. berlin ve almanya bir duvar ile ikiye bölündüğünde bu durum önem taşıyacak.

Angela'nın annesi ve babası

merkel'in büyük anne ve babası polonya'lı. merkel de zaten kendisini dörtte bir polonya'lı olduğunu söyler.

kız kardeşi irene kasner meslek terapisti. erkek kardesi marcus kasner kimyager. üniversitede öğretim görevlisi.

Üç kardeş bir arada

söylediğim gibi, ailenin babası okumuş ve aydın biri. aile köken itibariyle katolik olmasına rağmen aldığı teoloji eğtimi ile protestanlığı seçecek ve luteryan klisesinde görev alacak kadar aklı başında ve sorgulama yeteneği olan biri. anneside öğretmen. ama öğretmenlik pek yapmamış. annesi ile angela'nın arası hep çok iyi olmuştur. annesinin rahatsızlığı döneminde siyaseti bırakıp annesi ile ilgilenmeyi düşünecek kadar çok. g20 zirvesinden çıkıp annesinin evine elinde doğum günü pastası ile gidecek kadar bağlı. babası ne kadar kariyer odaklı analitik zekalı biriyse annesi de o kadar sevgi dolu anlayışlı birisi. harika bir denge.

uzun uzun çocukluk yıllarını, ailesini, anne - babasını anlatmamın bir nedeni var. başka bir hayat, başka bir kadınlık, başka bir mutluluk mümkün diyorum ya! bunun mümkün olmasının birinci koşulu iyi bir çocukluk. güvenli bağlandığı, kişilik gelişimine saldırılmadığı, öz saygısının oluşabildiği bir çocukluk geçirmesi belki de merkel'in en büyük şansıydı. aynı zamanda almanya'nın da.


merkel güzel bir kadın mı?

kime göre ne ye göre? güzellik kişinin kendini algılayışı ile ilgili merkel kendini çekici buluyor. öyle olmasaydım iki kere evlenemezdim diyor. haksız mı? bence değil. üstelik şu anki eşi, bayağı bayağı yakışıklı bir adam. üstelik joachim sauer, alman kuantum kimyacısı ve berlin humboldt üniversitesi'ndeki fiziksel ve teorik kimya profesör . alanında ülkenin en iyi 10 isminden biri olarak görülüyor. film yıldızı gibi. inanmıyorsanız adama bir bakın.


adam merkel'den önce evlenmiş. ilk eşinden 2 çocuğu var. merkel gerek joachim ile olan evliliğinden gerekse ilk eşinden çocuğu olmamış. ilk eşi demişken ondan da biraz bahsedelim. onların evliliği bir hoca öğrenci evliliği. üniversite yıllarında tanışıyorlar.


o adamı çok gözüm tutmadı. zaten merkel'in de tutmamış olacak ki terk etmiş. iyi de yapmış. ismi ulrich adamın. ulrich ve angela'nın ilk evleri 10 metrekarelik bir oda olmuş. banyo ve tuvaletin diğer öğrencilerle paylaşıldığı, sadece bir yatak, iki yazı masası ve bir dolaptan ibaret odaya ayda 10'ar mark kira ödemişler. ulrich merkel "ama bize yetiyordu" diyor. 1981'de ayrılık, 1982'de de yedi yıllık evliliğin ardından boşanma gelmiş. ulrich merkel nasıl ayrıldıklarına dair soruyu, "kimyalarımız artık uyuşmuyordu. tabii ki terk edilmek her zaman acı verir. kaldı ki ayrılma sürpriz olmuştu. bir gün eşyalarını toparladı ve evden taşındı. ama arkadaşça ayrıldık" diye yanıtlıyor. angela merkel'in bir mülakatta ilk evliliği ile ilgili söylediği, "büyük bir aşk değildi. evlendik, çünkü o dönemler herkes evleniyordu" sözü ise ulrich merkel'i gücendirmiş. "bu cümlesi beni kırdı. en azından ben evlilik kararını iyice düşünerek vermiştim" diyor.


gücenmek, ne gıcık ve kıl kuyruk bir kelime. sen almansın arkadaş. merkel'in kocasısın. ne öyle loser loser, gücendim. pasif agresif bir karakter olduğu buradan da belli.

yeni kocası öyle değil. gayet esaslı bir adam. birlikte alışverişe çıktıklarında merkel'den kasiyer imza isteyince seninle de bir rahat rahat gezilmiyor diye hafifçe angela'yı azarlayacak kadar. gerçi ben hiç bir koşulda erkeklerin kadınları azarlamasını hoş karşılamam. maçoluk bulgusudur. ama sanırım angela biraz bu tiplerden hoşlanıyor. angela'nın başkan olduğunda yemin törenine bile gelmiyor. başbakan eşi olmak gibi bir ünvana ihtiyacım yok havalarında. ki haklıda. adam ülkenin en iyi moleküler kimyagerlerinden biri.


şimdi kocalarını tanıdıktan sonra bir kere daha düşünelim. angela sanırım haklı. biz onu çok güzel bulmasak da, iki kere evlendiyse hele ikinci eşini de gördükten sonra evet, gayet güzel bir kadın. angela şu an yaşı 60'ların üzerinde, dünyanın en güçlü kadını. egosu ulaşabileceği kadar doyuma ulaşmış. şu an kendini beğenmesi, kendisi ve fiziksel özellikleri ile ilgili algısının olumlu olması normal karşılanabilir.

ama angela gençken de kendini güzel olarak bulan birisi. çıplaklar kampına katılmaktan çekinmeyecek kadar. işte size angela'nın gençlik yılları ve çıplaklar kampından bir fotoğraf.


ben sansürlü halini koydum. ama sansürsüz hali de internette bolca var. bizim ülkemizde ona buna erişim yasağı konduğu düşünülürse, iç işleri bakanına kel demek bile yasak, adamların devlet başkanının çıplak fotoğrafı var. ve olması gerektiği gibi bu gayet doğal bir durum. ağlamıyorum. gözlerime özgürlük kaçtı.

neyse devam edelim. iyi bir çocukluk yılı geçirmenin, kendilik algısının gelişiminin ne kadar önemli olduğunu yeterince anladık. insan en güzel olmak zorunda değil. en güzel diye bir şey de yok. kendini sevmek ve sevmemek diye bir şey var. kendini seven ve beğenen kişi sevilir ve beğenilir.

şimdi angela'nın siyasi kariyeri üzerine konuşalım biraz da

onun siyasi kariyerinin anlatmak için şu sene şu partiye üye oldu, şurada gençlik kollarında çalıştı falan demekten çok daha etkili ve anlaşılır olan şey onun berlin duvarı yıkılırken ne yaptığını anlatmak olacaktır.

almanya doğu ve batı olarak ikiye bölünmüştür. doğu da kalanlar bir gece de batıdaki ailerinden ayrılmış, hatta batı bloğundan ayrılıp komünizm ile yönetilen bir ülkenin vatandaşları haline gelmişti. geçen yıllar içinde soveyt sosyalist idealleri bir hayal olmuş. batı ile aralarında gelişmişlik ve refah farkı oldukça açılmıştı. öyle bir ortamda sscb yıkılıyor. ve angela özgürlüğe ana vatanına kavuşuyor. onların hayatlarının tam ortasından geçen duvar yıkılıyor. ne kadar önemli ve heyecan verici olduğunu anlayabilmeniz için anlatıyorum bunları.

angela o duvar yıkılırken ne yapıyor biliyor musunuz? arkadaşları ile birlikte saunada ter atıyor. o günü şöyle anlatıyor. sıcak bir kasım akşamıydı. ve berlin’de inanması güç bir şeyler oluyordu. yüzlerce, daha sonra binlerce doğu alman, olacaklardan biraz kuşku duyarak kenti ikiye ayıran, bir zamanlar geçilmesi imkânsız duvara doğru yürüdü ve hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan ünlü berlin duvarı'nı geçebildiklerini gördü. dakikalar sonra ellerinde kazma ve baltalarıyla gençler, kendilerini batı’dan ayıran o duvarı yıkmaya başlamıştı. onlar şarkılar söyleyip mumlar yakarken, muhabirler kameralara yaşananları anlatmaya çalışıyordu.

demir perde aralanmıştı. berlin duvarı düşüyordu. yaşananlar, 20. yüzyılın dönüm noktalarından biriydi. ve angela merkel o sırada haftalık sauna tatilindeydi. “bir perşembeydi. perşembeleri benim sauna günüm, bu yüzden saunaya gitmiştim.” merkel o akşam sonunda batı’ya geçme cesaretini gösterdi – ve sonraki gün bir kez daha geçti. ama hiç acele etmeden... “sınır açıldıysa, bir daha kapanmasının çok zor olacağını tahmin ettim”

bu cevap tam da genç bir kuantum kimyagerinin vereceği türden bir cevaptı. merkel’in, yaşanan bu büyük dönüşüm karşısındaki telaşsız, tahlile dayanan yaklaşımını daha sonra tüm dünya tanıyacaktı. angela merkel için sakin güç tabiri kullanılıyor ise işte tamda bu yüzden. bu arada angela merel lebzing üniversitesinden mezundur. fizikçi. diploması var : )) doktorasıda. kuantum alanında.

angela merkel bir kadın. aynı zamanda bir lider. onun bu iki özelliği bir araya gelince aklıma ister istemez esra sert geldi. efsane paylaşımı. eski ntv haber spikeri esra sert bir ara boşandığı eşi olacak şuursuzun önde gideni egoist, …. bol bol küfür var burada. o adam deyim siz anlayın. hanım kızımızı üzmüştü. ve o şöyle bir post atmıştı instagram sayfasında: 

“bir erkek arkadaşım diyor ki; neden boşanınca erkekler kadınlara çocuk için para vermek zorunda anlamıyorum. ben sana anlatayım cicim: de ki ben birleşmiş milletler genel sekretereyim. dünya barışını sağlamak için yapılan toplantıyı yönetiyorum. de ki toplantı başarılı olursa dünyada savaşlar sonsuza kadar yok olacak. varsayalım öyle, ben böyle önemli bir toplantı içindeyken bile cep telefonuma gelen mesajların içeri değişmiyor. mesajınız var, “esra hanım gelirken ekmek ve yoğurt alın” cevap “gülnaz kıymayı buzluktan çıkar. akşam dolma yapacağız” bir erkek parası varsa değil çocuğa kadına da para vermek zorunda. isteğe bağlı değil . zo-run-da.

neden mi cicim? benim kızım 10 yaşında. hala yüzde 100 performans ile çalışamıyorum. hala yüzde 60-70 bandında. ben anne olduğum için para kaybediyorum. ortak çocuğumuzun benim hayatımda sadece manevi değil maddi bir bedeli var. neden mi şuursuzum? insanoğlunun türünü devam ettirebilmek için başka bir yol bulunmadı da ondan. çocuklar doğuyor ve birileri onlara bakıyor. çocukta kariyerde yapıyoruz yapmasına ama her ikisininde bir ayağı topal. kızım doğduğunda ntv'de haber spikeriydim. doğum sonrası ekrandaki surat ifademe bakın. lütfen haberleri başka kanaldan izleyiniz yazıyor. neden? yayın sabah 7-9 arası. çocuk uyanmış gece 4 kere. uyumuşum iki saat. reklam arasında süt sağıyorum. son 10 saniye diyorlar kameraya koşuyorum. kariyere gel.

çocuğum olduğunda dünyayı neden kadınların yönetmediğini anladım. kadınların dünyayı yönetecek vakti yok. yemin ediyorum. verin yönetirim. ama tam dünya hakimiyeti için harekete geçeceğim. mesaj geliyor. anne saçım düğüm oldu açamıyorum.”

angela merkel bu durumla nasıl başa çıkıyor? çocuğu olmadığı için biraz şanslı ama inanın o bile dünyayı kurtarırken bir yandan da evinin kadını.


yukarıdaki fotoğrafta angela merkel mecliste yemek kitabı karıştırıyor. evde yapacağı yemeği düşünüyor. 4 aralık gecesi pişirdiği ördek, onun için noel bayramının olmazsa olmazı. cuma günleri eşine alışveriş listesi hazırlıyor ve haftasonunda eşi, iki üvey çocuğu ve torunlara bizzat kendisi yemek hazırlıyor. başbakan'ın berlin'de her zaman gittiği süpermarkette bizzat alışveriş yapması, kasada kartla parasını ödemesi ve hatta alışveriş arabasını yerine geri götürmesi de berlinliler için alışıldık görüntülerden.

angela merkel'in bir başka ilginç özelliğinden, saçlarından bahsedelim

angela merkel ve saçlarının yıllar içinde oluşan değişimi.toplu bir fotoğraf:


yıllar içinde saçlarının mucizevi biçimde güzelleştiğini göreceğiz. bu mucizenin gerçekleşmesini sağlayan berlin'de bir kuaför.

udo walz. merkel'in 2003 yılında gitmeye başladığı walz, 2015 yılında verdiği bir mülakatta merkel'in kuaför salonuna bizzat giderek, diğer müşterilerle aynı alanda oturduğunu belirtiyor ve ekliyor: "başbakan olduğunda ayrı bir yerde oturmak isteyip stemeyeceğini sordum. ama ayrı oturmak istemedi." walz şöyle devam ediyor: "hep yanında bir bayanla geliyor. resmi ziyaretlerde vs. makyajını ve saçını o bayan yapıyor. burada kesinlikle dinlenmesini sağlamaya çalışıyoruz. normalde zaten hep konuşmak zorunda. bir de kuaförle konuşması gerekmiyor. bu nedenle kendisiyle konuşmuyoruz, müşteriler onunla fotoğraf çektirmek istediğinde izin vermiyoruz."

bayrakları asın. merkel döner yemeyi çok seviyor. hemde almanya'da yaygın olduğu üzere envai çeşit soslarla değil, türk usulü. hatta merkel, berlin duvarı'nın yıkılışı sonrasında ilk alışverişini bir dönercide yaparak, bir döner sandviçe 4,5 mark ödemiş. başbakanlığı öncesinde cdu genel başkanı olduğu dönemde haftada bir döner yemeye, berlin'de bir dönerci dükkanına gidermiş. dükkan sahibi berliner bir dergiye, "bayan merkel dönerini hep biz türklerin yediği gibi yer. yani sossuz; sadece et, yeşillik, soğan ve domatesle"

siyasi kariyeri için ne söylenebilir?

 elbette eleştirecek çok şey. ama takdir edilecek de çok şey söylenecektir. ben tarih kitaplarına almanya'nın ilk kadın başbakan'ı olmaktan çok almanya'da nükleer santralleri kapatan kişi olarak anılacağını düşünüyorum. o almanların ona başta taktığı mutti (anne) lakabını aşarak güvenilir bir kişi imajı yarattı. mert, dürüst, dikkatli. zaten artık almanlar mutti lakabını da pek kullanmıyor. o kadın olma kimliğinin çok üstünde bir yerde. soğukkanlı, dikkatli, çalışkan.

onu nasıl bilirdiniz soruna verilecek bir başka yanıt ise şu çocuğun gözlerinde saklı. resmi mutlaka açın:


suriyeli multeci krizi sırasında hemde hiç ihtiyacı yokken. angela merkel kariyerinin en büyük kumarını oynamıştı.

aylardır savaş, infaz ve yoksulluktan kaçıp avrupa’dan sığınma isteyenlerin sayısı hızla artıroydu. aileler ya akdeniz’de ağzına kadar dolu teknelere doluşuyor ya da avrupa’nın sınır ülkelerinde otoyollara akın ediyorlardı.

ab’nin önünde daha önce hiç görülmemiş derecede bir kriz vardı ve liderleri bununla nasıl başa çıkacaklarını bilmiyordu. merkel, çoktan mültecilerin girdikleri ab ülkesinde kalmasını şart koşan dublin anlaşmasını suriyeliler için devreden çıkarmıştı.

ancak artık macar hükümetinin de canına tak etmişti. yetkililer, budapeşte’deki ana tren istasyonunu kapatmış, iltica talebinde bulunanların batı avrupa’ya giden trenlere binmesine izin vermiyorlardı. belki de merkel keleti istasyonunun dışında "almanya, almanya” diye bağıran bitap düşmüş göçmenlerden etkilenmişti.

ya da belki de günler önce 71 iltica arayışında olan mültecinin çürümeye yüz tutmuş cesetlerinin avusturya’daki bir kamyonun arkasında bulunması etkili oldu. polis, otoyol kenarına bırakılmış bir araçtan sızan sıvıyı gören bir yol işçisinden telefon almıştı.

içerideki erkekler, kadınlar ve çocuklar, insan kaçakçılarına, kendilerini batı avrupa’ya getirmeleri konusunda güvenmişti. ancak bunun yerine bir et kamoyununun kasasında sadece ayakta durabilecekleri kadar bir boşlukta sıkıştırıldılar ve nefessiz bırakıldılar.

merkel avusturya hükümeti ile acele bir plan üzerinde anlaştı. birkaç saat içinde göçmenler sevinçle münih’e kalkan trenlere binmeye başladı. almanya’ya giden kapılar açılmıştı.

şans eseri tam bu olaylar olurken bende o yıllar euro bugün ki gibi çok yüksek olmadığı için macaristan'a tren ile gelmiştim. ve istasyonda bekleyen mütecilerin arasına karışmıştım. o günü ve zorlukları yakınen gördüm.

merkel iddiasını, “wir schaffen das!” (başarabiliriz) cümlesi ile dile getirdi. almanya kasabalarında yeni gelenleri karşılamak için partiler düzenlendi, depolar bağışlanan besin ve kıyafetlerle doldu, on binlerce kişi göçmenleri karşılamak için gönüllü oldu. lakin bu iyimser hava uzun sürmedi. aylar ilerledikçe yüz binlerce “yeni geleni” barındırmaya ve entregre etmeye çalışan yerleşim yerlerinde göçmenlere yönelik şiddet olayları yaşanmaya başladı

popülist akımlar avrupa genelinde destekçi toplamaya başlarken, almanya’da da alternative für deutschland (afd) sert bir kampanya süreci ile destek buldu. merkel, “başaracağız” iddiasını tekrarladı. ancak buna inanan seçmenler giderek azalıyordu.

birçokları için dönüm noktası 2015 yılının son gününde yaşandı. köln’deki yeni yıl kutlamaları sırasında, yüzlerce kadın, çoğu kuzey afrika ve arap kökenli olan erkekler tarafından tacize uğradı.

almanya dehşete düşmüştü. ve krizin başından bu yana merkel, ilk kez, gerçek anlamda bir politik sorun ile karşı karşıyaydı. yorgun ve yalnız bir politik figür olarak tanımlandığı o dönemde, kendisine sadık olanlar bile umutsuzluğa kapılmıştı.

merkel markası o kadar yıpranmıştı ki parti içindeki bazı kişiler, ufuktaki genel seçimler için alternatif isimler ortaya atmaya başlamıştı. bu kötümser hava, partinin 2 bölge seçiminde yaşadığı yenilgi ile katlandı ki bu yenilgilerden biri merkel’in evi konumundaki mecklenburg vorpommen eyaletindeydi. ama merkel bu krizi aşmayı bir şekilde başardı. burada merkel’in türkiye ile imzaladığı göçmen anlaşması da buna yardımcı oldu. yaşanan olumlu ve olumsuz onca olaya rağmen merkel bugün almanya içinde yaşayan 1 milyonu aşkın mülteci ile ilgili 2015 yazında aldığı karar için hiçbir zaman pişmanlık dile getirmedi. onun tek pişmanlığı yunanistan ve italya’nın kıyılarına ulaşan insanlara yardım etmek için daha önce harekete geçmemiş olmasıydı.

kendi siyasi kariyerini riske atıp neredeyse bitmeye yaklaştıran bu kararın ardındaki neden ise, ancak bir almanın kafasından çıkacak kadar mantıklı ve duygusallıktan uzak bir şekilde açıklıyor: “o dönem mevcut olan olağanüstü ortamda bu insanlara kapımızı açmamız önemliydi ve doğruydu”

merkel ne ümmetçilik yapmıştı. ne de başka bir şey. o sadece doğru olanı yapmıştı. yaptığı doğru yüzbinlerce çocuğun hayatını değiştirdi. ama o buna bizim gibi duygusal bakmıyor. doğru olan oydu. ve bunu yaptım.

o almanya'nın şansölyesi time dergisinde yılın kişisi seçildiğinde derginin editörü bu seçimi şu şekilde açıklıyor. şahsi menfaate taviz vermediği için, zorbalığa taviz vermediği için en çokta az bulunan ahlaki liderlik gösterdiği için.

ne diyelim. her ülke hak ettiği biçimde yönetilirmiş.