Şehzade Mustafa, İdamına Giden Yolu Kendi Elleriyle mi Açtı?

Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Şehzade Mustafa'yı neden boğdurdu?
Şehzade Mustafa, İdamına Giden Yolu Kendi Elleriyle mi Açtı?

birçok kişi tarafından hiçbir isyan alameti göstermediği düşünülse de (özellikle sadece muhteşem yüzyıl izlemiş olanlar tarafından) aslında şehzadeliği sırasında birçok padişahlık alameti (isyan belirtileri) göstermiş ve idamına giden yolu biraz da kendi elleriyle açmıştır şehzade mustafa.

osmanlı tarihinde çok padişah, çok şehzade gelip geçmiştir fakat özellikle şehzade mustafa birçok kişi tarafından sevgi gören bir şehzadedir, günümüzde de öyle. özellikle muhteşem yüzyıl ve mehmet günsür sayesinde birçok kişi şehzade mustafa hayranı oldu, mustafa'nın idam edildiği bölümün ardından insanlar türbesine akın etti ve sultan süleyman'a, hürrem sultan'a ve rüstem paşa'ya suç duyurusunda bulunanlar bile oldu. tanzanya'da bile mustafa'nın idam sahnesini izleyenler gözyaşlarına boğulup kendilerini kaybettiler. çoğu insan bu olayı günümüzdeki bir baba-oğul mantığıyla bir babanın evladını öldürmesi gibi görüyor fakat, o dönemin şartlarına göre bu aslında biraz normal bir olay. yani elbette kanuni hiç acı çekmedi, üzülmedi vs diyemeyiz ama bunun bir zorunluluk olduğunun bilincindeydi ve fatih kanunnâmesi onun için dayanak noktasıydı.


bilindiği üzere şehzade mustafa, kanuni’nin mahidevran sultan’dan olan oğluydu. oğlunu hep gözü gibi kollayan, her şeyden sakınan bir kadındı mahidevran. mustafa, doğduğu andan itibaren “veliaht bu çocuk olur” denmiş biriydi. zeki, karizmatik, savaşçı, halkla arası iyi… daha ne olsun? özellikle askerin gözünde mustafa adeta ikinci bir yavuz sultan selim gibiydi. yavuz'u görmüş olan yaşlılar, şehzade mustafa'yı görünce onun için "görüntüsü ve tavırları aynı yavuz sultan selim gibi" derlermiş. ordunun içinde, özellikle yeniçeriler arasında mustafa’nın itibarı öyle büyükmüş ki, “mustafa padişah olacak, müstakbel padişahımız” diye sözler dolaşırmış. zaten mustafa için tehlike tam burada başlamış. çünkü kanuni sultan süleyman gibi iktidarına gölge kabul etmeyecek mutlak otorite sahibi bir padişah, asla ve asla kendisi sağken bir şehzadenin padişahlık ihtimalini duymak istemez, bunu hiçbir padişah istemez ama kanuni özellikle istemez, nednen mi? çünkü kanuni, babası yavuz sultan selim'le birlik olarak dedesi 2.bayezid'i tahttan indirmiştir. ayrıca yavuz babasını tahttan indirmekle kalmamış, dimetoka'ya sürgüne göndermiş ve yolda zehirleyerek onu öldürmüştür. yani kanuni, taht için oğlun babasını bile öldürebileceğini görmüştü. bir şehzadenin hayat amacı bellidir, padişah olmak. doğal olarak mustafa tıpkı her şehzade gibi tahtı istiyordu. ama bunu isteyen her şehzade gibi, zamanı geldiğinde, babası ölüp taht boşaldığında çıkmak istiyordu. lakin saraydaki aleyhine dönen oyunlar mustafa'yı yavaş yavaş isyana sürüklemeye başladı.

osmanlı’da “padişahlık alameti” diye bir şey vardır. mesela; kendi tuğranı bastırmak, cülus bahşişi dağıtmak, kendi adına hutbe okutmak, kaftan giymek, otağ kurmak gibi şeyler. bunlar çok hassas meselelerdir. bu işleri bir padişah yaparsa tamam. ama bir şehzade yaparsa, isyan ilan etmiş sayılır. mustafa çevresindeki insanların dolduruşlarıyla bu alametlerin bazılarını taşımaya başlıyor. yani çevresindekiler ona "baban artık yaşlandı, sen de neredeyse 40'lı yaşlarına yaklaştın, artık niyetinin ciddi olduğunu göstermen lazım, sakalını bırak, bazı alametler göster" diyorlar. o da bunlara uyuyor ve çeşitli alametler gösteriyor. özellikle iran seferlerinde otağını padişah otağından daha ihtişamlı kurduğu, asker tarafından "padişahımız" diye çağrıldığı ve bazı yerel beylerin ona biat eder gibi davrandığı belgelenmiş durumda. ama yine de doğrudan bir isyan fiili yok. mustafa savaşlarda en önde giden, askerin moralini yüksek tutan bir komutan gibi davranmış. tahtı zorla alma gibi bir niyeti olduğuna dair net bir belge, ispat yok. çoğu kişinin "isyan" tanımı nedir? kılıcını ve kalkanını kuşanıp, padişahın/kralın karşısına çıkmak ve onunla savaşmak, işte mustafa bunları yapmıyor, sadece padişahlık alametleri gösteriyor ve bu da aslında isyan sayılıyor, ama mustafa bunları yaparken babasının akıllı bir adam olduğundan dolayı "evet ben artık yaşlandım, mustafa'ya tahtı terk etmeliyim" diyeceğini düşünüyor, fakat süleyman tabii ki düşünmüyor.

mustafa bunları yapıyor yapmasına, fakat rüstem paşa ve hürrem sultan da rahat durmuyor. bilindiği üzere rüstem paşa kanuni’nin damadı. hürrem’in aklıyla hareket eden ve kendi iktidarını sağlama almak için her şeyi mübah gören biri. hürrem sultan ise, herkesin bildiği üzere kendi çocuklarını tahta geçirmek isteyen bir anne. bu iki isim, sarayın perde arkasında o kadar kuvvetliydi ki, devletin gidişatını bile değiştirdiler. rüstem paşa, iran seferi öncesi kanuni’ye bir rapor sunuyor. diyor ki: “mustafa sefer sırasında orduyu arkasına alıp sana karşı isyan edecek, elimizde ciddi istihbaratlar var!” bu ciddi bir itham. hele ki sefer ortamında, ordunun şehzadeyi daha çok sevdiği bir yerde, bu rapor kanuni’nin zihnini allak bullak ediyor. aslında bu raporun ne kadar doğru olduğu tartışmalı. fakat kanuni’nin de kulağına sürekli “asker mustafa’yı istiyor” lafları geliyor. süleyman yaşlanmış, hastalanmış ve kafası iyice karışmış halde. hürrem’in sürekli “mustafa seni devirmek istiyor” söylemleri, rüstem’in raporları ve ordu içindeki homurdanmalar bir araya gelince, kanuni oğluna karşı en kötü senaryoyu kabullenir duruma geliyor. ilaveten, kanuni'nin en büyük düşmanlarından biri olan şah tahmasb ile şehzade mustafa arasında mektuplaşmalar olduğu söyleniyor. fakat bu mektupların aslında sahte olduğu, yani şehzade mustafa'nın mührünün taklit edilerek hazırlandığı kimi tarihçiler tarafından söyleniyor. kanuni'ye sunulan mektuplaşmalarda şehzade mustafa'nın şah tahmasb'a "babam artık yaşlandı, artık isabetli kararlar bile veremiyor, size bile tekrardan savaş açmak istiyor, babamı tahttan indirmek niyetindeyim ve sizin desteğinizi isterim, eğer ben tahta çıkarsam sizinle ilişkilerim iyi olacak" vs şeklinde sözler verdiği ve tahmasb'ın da bunlara iyi yanıtlar verdiği söyleniyor. ayrıca mektupta bir ifade var ki, kanuni'nin başından aşağı kaynar sular dökülüyor. şehzade mustafa tahmasb'a "tahta geçtikten sonra babamı dimetoka'ya süreceğim" diyor, kanuni bunu görünce yıkılıyor çünkü babası yavuz sultan selim de kendi babasını dimetoka'ya sürmüş ve yolda zehirleyerek öldürmüştü. işte kanuni bunları görünce iyice çıldııroyr ve oğlunun kendiisini öldüreceğini düşünmeye başlıyor.

günler geçip gidiyor, 1553 yılında acemlere karşı bir sefer başlatılıyor. mustafa, 1553 yılında konya ovasında babasının daveti üzerine otağa çağrılıyor. aslında insanlar mustafa'nın bu davete icabet etmesini kesinlikle istemiyor, çünkü babasının onu öldüreceğini artık bir çocuk bile anlıyor. "artık babanla aranda normal bir baba-oğul ilişkisi kalmadı, seni rakibi ve saltanatına bir tehdit olarak görüyor" diyorlar, hatta ve hatta ölümünden bir gün önce mustafa'nın çadırına bir ok atıyorlar ve okun ucundaki notta "yarın babanızın yanına kesinlikle gelmeyin, sizi idam edecekler" diyorlar ama mustafa bu uyarıların hiçbirini ciddiye bile almıyor. mustafa'nın bu uyarıları ciddiye almaması aslında epey garip, yani sağlıklı bir kafa yapısı değil, tarihte onlarca örneği olduğu gibi bir kral/bir padişah çok rahat bir şekilde oğlunu öldürebilir ve bu öldürme yetkisini zaten senin soyundan biri olan fatih sultan mehmet vermiştir. yani körü körüne bir duygusallık ve inatla "babam beni öldürmez" diye düşünmesi "şehzade mustafa tahta çıksaydı her şey farklı olurdu" diye düşünenlerin tezini biraz çürütüyor, çünkü daha böylesine bir ihtimali bile düşünmeyen bir şehzade, bana göre öngörüsü olmayan bir şehzadedir. bu dediğime birileri çıkıp "hayır biliyordu ama babasına inanmayı güvenmeyi seçti" diyecek olursanız da, bana göre bu da bir zaaftır, çünkü padişah olabilecek birinin bu duygusal zaafı göstermemesi gerekirdi.

neyse, mustafa otağa girer girmez cellatlar üzerine çullanıyor ve boğuyorlar. ölümü kolay olmuyor ve dakikalarca mücadele ediyor. dilsiz cellatlara “ne olur babamla konuşayım!” şeklinde bağırıyor, “ben isyan etmedim” diyor. ama cellat sağır işte, bunların hiçbirini duymuyor. kimileri bu sırada kanuni'nin de o çadırda olduğunu söylerken, kimileri orada olmadığını söylüyor fakat yaygın inanış kanuni'nin de o çadırda olduğu ve tül bir perde arkasından idamı izlediği yönünde. dakikalrca mücadele verdikten sonra mustafa'nın tüm cellatları devirdiğini fakat rüstem paşa'nın ekibindeki bir adam olan zal mahmud paşa tarafından öldürüldüğü biliniyor. idamından sonra halk ve ordu bu idamı kesinlikle kabul etmiyor. yeniçeriler arasında isyanlar baş gösteriyor. bazı yerlerde “kanuni artık padişah değildir” deniyor. sarayda karışıklık başlıyor. özellikle anadolu’da bazı isyanlar çıkıyor. mustafa’nın adına ayaklanmalar yapılıyor. “mustafa ölmedi, yaşıyor” söylentileri dilden dile dolaşıyor. kanuni bu söylentilerin önünü kesmek için mustafa’nın öldüğünü kanıtlayan fermanlar yayınlıyor. ama halkı ikna edemiyor. çünkü bu ölüm "bir baba oğluna kıydı" şeklinde insanalrın duygusal yaklaşmasına sebep oluyor. kanuni gelen tepkiler üzerine rüstem paşa'yı görevden azlediyor, yerine şehzade mustafa taraftarı olmaasıyla bilinen kara ahmet paşa'yı atıyor. halk ve askerler arasında "şehzade mustafa öldüyse bile oğlu şehzade mehmet sağ, tahta onu çıkaralım!" söylentileri başlıyor, bunun üzerine o da idam ediliyor.

kanuni, mustafa’nın ölümünden sonra içine kapanıyor. muhibbi mahlasıyla yazdığı şiirlerde pişmanlık, hüzün ve yalnızlık açıkça görülüyor. devlet işlerinden elini çekiyor. saraya kapanıyor. yıllar içinde hem rüstem’le hem de hürrem’le arası açılıyor. rüstem görevden alınıyor. hürrem zaten kısa süre sonra vefat ediyor. bazı tarihçilere göre kanuni, hayatı boyunca bu kararının vicdan azabını taşıyor. peki mustafa yaşasaydı tarih bambaşka mı olurdu? yani osmanlı yıkılmaz mıydı? birçok kişi böyle düşünüyor fakat benim naçizane görüşüm hiçbir şey farklı olmazdı yönünde. çünkü osmanlı'da halk eğitimsiz ve bilgisizdi. eğitim sistemi neredeyse yok gibiydi, insanlara "siz oturun ve bize biat edin, gerektiğinde malınızı mülkünüzü hatta eşinizi bile istediğimizde bize veirn, biz yönetiriz" denmiş ve halk da bunu kabullenmişti. osmanlı halkı için hayat, sarayın dramalarından ziyade günlük ekmek kavgasıydı. bu yüzden mustafa yaşasaydı da halk için hiçbir şey değişmeyecek, aynı şekilde cahil kalacak ve bir ülkeyi/imparatorluğu kalkındırabilecek hamleler yine atılmayacaktı, osmanlı'daki sorunlar aynı şekilde devam edecekti. yani mustafa tahta geçseydi bile osmanlı yine yıkılırdı. osmanlı'yı yıkan, bir tek kişinin kararı ya da ölümü değildi; sistemin çöküşüydü. bilim, teknoloji, ekonomi. bunlar konusunda hep geride kaldı. halk da zaten bunları talep etmedi, çünkü talep etmeyi bile bilmiyordu, o kadar cahil bırakılmışlardı. yani şehzade mustafa'nın yaşaması osmanlı'yı kurtarır mıydı? hayır. çünkü temel sorun: osmanlı imparatorluğu, halkını bilinçli bir toplum haline getirmemişti ve bunu bilerek yapmıştı, çünkü bilinçli insan sorgular, "e bunun benden ne farkı var da beni yönetiyor ?" şeklinde, bunun olmasını istemiyorlardı. tahtta kim olursa olsun, bu değişmezdi. osmanlı'nın bu sorunu hakkında bir entry'mde (bkz: osmanlı imparatorluğu/@pegassi) bahsetmiştim, ilgililer okuyabilir.

ayrıca kanuni'nin, şehzade cihangir ve mustafa'nın ölümünün ardından yazdığı söylenen bir şiir aşağıdaki şekildedir.

gözlerimden aka dursun, durmasın yaşım benim
ya ne için saklarım bundan böyle başım benim
içtiğim ciğer kanıdır, yediğim dert ve elem
türlü türlü pişer gönül mutfağında aşım benim
ey felek çarkın bozulsun, olasın âhır harap
nitekim ateşlere yaktın, bu içimi dışımı benim
çektiğim gam yükünü, feleğin çark katarı çekemez
gelmedi bu sıkıntı vadisinde benzerim benim
ey muhibbi ta ölünceye kadar, iş bu derde çare yok
deniz olsa yeridir bundan böyle göz yaşım benim