Sıkça Kullandığımız Dingonun Ahırı Deyiminin İlginç Hikayesi
her şey 2. abdülhamit'in kuruntu ve kuşkuculuğu yüzündendi... bir düzine otomobili vardı, hiçbirine suikast yaparlar endişesiyle binmiyordu... düz bir alan olan beyazıt meydanı'nı seki seki, basamak basamak engebeli hale sokmuştu ki ahalinin toplanması mümkün olmasın diye... futbol oynanması yasaktı; topun içine bomba koyup saraya fırlatırlar korkusuyla... telefon yalnızca yıldız sarayı'na bağlanmış, halkın yararlanması geciktirilmişti; padişah aleyhine fitne geliştirilmesin diye... (bugünkü internet korkusunun kaynağını ta o devirde aramak yanlış olmaz sanırız). dünyada elektrik kullanımı yaygındı ama istanbul'a girmesini istemiyordu padişahımız...
elektrik gelemediği için, elektrikle işleyen tramvay da hayata geçirilememişti henüz. o nedenle atlı tramvayı icat etmişlerdi. yolları yokuşlu, sokakları dik istanbul'da insan dolu tramvayları çekmek zavallı atların görev alanına sokulmuştu. tramvay atlarının ahırı da kurtuluş'taydı, malum. ahırın bekçisi, dingo adında bir rum'du. dingo içki sever biriydi; sık sık ahırı terk edip meyhaneye giderdi.
mesaisi biten yorgun atlar dinlensin diye ahıra getirildiğinde dingo'nun bundan haberi bile olmazdı. mesaiye çıkan tramvay sürücüleri ahıra gelir; o yorgun atları -bilmeden- yeniden tramvaya bağlar, zavallı hayvanlar daha teri soğumadan yokuşları tırmanmaya çıkarlardı. bu karmaşanın cezasını atlar çekmiş olurdu.
işlerin düzensiz yürüdüğü yerlere, "dingo'nun ahırı" demek, o günlerin acı anıları nedeni ile yaşamımıza geçmiştir.
kim derdi ki; bir içki düşkünü kişinin işlerini bırakıp ortalığı kendi haline bırakmasından, günümüzde, hatta belki de gelecekte bu kadar sık kullanılacak bir sözcük çıksın?