Son Zamanların En Rahatsız Edici Başyapıtlarından Biri, The Zone of Interest'in İncelemesi

Yönetmen Jonathan Glazer'ın 2023'te Cannes'da Jüri Büyük Ödülü alan filmini inceliyoruz.
Son Zamanların En Rahatsız Edici Başyapıtlarından Biri, The Zone of Interest'in İncelemesi

the zone of interest, oldukça verimli geçen 2023 yılının en iyilerinden ve şimdilerin moda tabiriyle, yönetmen jonathan glazer'ın magnum opus'u (büyük eseri). 10 yıldır film endüstrisinden uzak duran glazer, bu filmiyle sinema tarihine geçiyor ve tüm zamanların en sevimsiz ve can sıkıcı başyapıtlarından birine imza atıyor. film, cannes film festivali'nde jüri büyük ödülü (bir nevi festivalin 2. büyük ödülü) ve fipresci ödülüne layık görüldü. 96. oscar ödül töreninde ise, en iyi uluslar arası film kategorisinin favorilerinden.

ingiliz yazar martin amis(*) 'in aynı adlı romanından uyarlanan ve senaryosunu da yönetmen glazer'in yazdığı filmle ilgili detaylara inmeden önce, bir takım elemeler yapmamız gerekiyor. şöyle ki; the zone of interest "pahalı" bir film. bu filmi ne yazık ki cebinizdeki bozukluklarla izleyemezsiniz. burada kast ettiğim elbette bu filmi izlemek için özel seans açtırmanız ve adam başı 150 usd ödemeniz gerekir gibi bir şey değil. pahalının buradaki kullanımı, filmin şaheser olmasına rağmen, genel kitleye hitap etmeyen bir film olduğu gerçeğidir. şimdi bunun nedenini anlatayım; (film, romanın 1/3'lük bölümünü kapsıyor. dolayısı ile filmi izledikten sonra romanı okumak daha mantıklı bir tercih olacaktır.)

merkezinde yahudi soykırımı teması bulunsa da film, dünya çapında popüler hale gelmiş ve çok sevilmiş iki film olan schindler's list ve the pianist'e hiç benzemiyor. soykırımı doğrudan gösteren ve trajedinin çirkin yüzünü seyircisine direkt yansıtan bu iki klasiğin aksine the zone of interest, dolaylı yoldan hikayesini anlatan bir film. film kendisini izleyen seyirciyi süzgeçten geçiriyor ve bu antipatik/soğuk anlatımıyla, kendisini beğenmenizi zorlaştırıyor. filmin pahalı olması, sizden son derece talepkar biçimde bazı özellikler beklemesiyle alakalı.


bunların ne olduğuna gelirsek

film sizden dolaylı hikaye anlatımını değerli bulmanızı, hislerinizin ve algılarınızın açık/gelişmiş olmasını, dünya klasiklerine meraklı olmanızı, "sinemayı", popüler olmuş filmleri bir görev olarak izlemek değil, size gerçekten ne hissettirdiğinin ayırdına vararak izleyenlerden olmanızı istiyor. işte filmin pahalı olması, tam olarak bununla ilgilidir. yoksa öğrenim kredisiyle ayın sonunu zor getiren, menemen ve makarnaya talim eden, ancak sürekli okuyan, merak eden, araştıran, düşünen, insanlara dokunan ve sanatla iç içe yaşayıp, sinema klasiklerine yakından ilgili arkadaş çevresi olan bir gencin, cebinde parası olmasa da, kültürel kazanım sağlayacağı garanti olan bir filmdir karşımızda duran. kısaca özetlemek/söylemek gerekirse, bu film seyircisinden; -entelektüel birikim- , -farkındalık- ve -duygusal zeka- talep ediyor.

film, yapısı itibarıyla çok da spoiler tehlikesi arz eden bir film değil. filmde sadece iki kısa sahne ve iki küçük kesit belki spoiler içerik olarak değerlendirilebilir. ben yazıda bunlardan bahsedip keyfinizi kaçırmayacağım. okurlar burada spoiler'a karşı çelik yelekle korunmuş olacaklardır.

Mevzubahis yıldız.

birinci dünya savaşı sürerken, 15 yaşında alman ordusuna katılan rudolf franz ferdinand höss, filistin ve bağdat'ta osmanlı imparatorluğu ile birlikte, britanya'ya karşı savaşmıştır. cephedeki başarıları sayesinde osmanlı'dan gelibolu yıldızı madalyasına da layık görülen höss, 1934 yılında nazi partisine katılarak, hitler'in sürüklediği yıkımın ana aktörlerinden olur. 2. dünya savaşının sıcak yılları olan 1940 ile 1944 arasında auschwitz toplama kampının, önce komutanı daha sonra da müfettiş yardımcılığı görevini üstlenen ve gaz odalarında yaklaşık 2.5 milyon insanın ölümüne sebep olan höss, bunu altında imzası olan kendi beyanıyla da tasdiklemiştir.

the zone of interest, rudolf höss'ün eşi hedwig höss ve beş çocuğu ile birlikte, auschwitz kampının hemen dibinde konumlanan ve adeta "cennetten bir köşe" yi andıran villasındaki yaşamına odaklanıyor. aileyi neşe içinde gündelik sosyal aktivitelerinde izlerken, insanın dili tutuluyor. dibinizde her gün binlerce insan gaz odalarında öldürülüp, yakılıyor. yakılan insanların dumanları bacalardan tütüyor. ölü bedenlerden savrulan küller etrafa dağılıyor. sürekli silah sesleri ve çaresiz esirlerin haykırışları duyuluyor. nasıl oluyor da bunlar yokmuş gibi ve gayet sıradan olaylarmış gibi bu aile yaşamına devam edebiliyor? yanınızdaki cehennemin ateşi, milyonlarca insanı küle çevirirken; mutlu, mesut yaşamak da ne? işte filmde anlatılmak istenen "kötülüğün sıradanlığı" tam olarak bununla ilgilidir. dibinizde "cehennem" varken, siz kendi evinizi, nasıl olur da "cennet" diye tarif edebilirsiniz?

glazer'ın bu iç karartıcı psikopatlığı, teknik anlamda kusursuz. yönetmen hayatına odaklandığımız karakterleri izlediğimiz kamera açılarıyla, seyircisine adeta "bbg evi / biri bizi gözetliyor" programını izliyormuş gibi bir his veriyor . filmin en büyük başarı sağladığı bir diğer yönü ise elbette, insanı geren müzikler ve yine rahatsız ediciliği zirveye taşıyan ses miksajı/kurgusu. müzisyen mica levi'nin (micachu) film için yaptığı besteler olağanüstü. filmin başlangıcındaki karanlık sekans ve boğucu sesler, kısım kısım filmin devamına yayılıyor, birkaç istisna sahne hariç, yakanızı asla bırakmıyor.

film, yapısı gereği oyuncuların çok güçlü performanslarını gerektirecek bir hikaye/senaryo içermiyor

dolayısı ile başrollerdeki sandra hüller ve christian friedel'in oynadıkları karakterlerdeki, umursamaz ve rahatsız edici kötülüğü çok iyi yansıttığını vurgulasak da, filmin baş döndürücü oyunculuk içerdiğini söylemek pek de doğru olmayacaktır. bu film, öncelikle senaryosu, yönetmenin sıra dışı bakış açısı ve teknik kapasitesi ile çok değerli yapım olmuştur. yani film, esas gücünü bu parametrelerde gösterdiği başarıdan alıyor.

Jonathan Glazer

burada filmin görüntü yönetmeni lukasz zal'e ayrı bir paragraf açmak gerekir

zal'in kusursuz işçiliğini izlerken, aklıma filmin yönetmeni glazer'ın da hayran olduğu, mükemmel stanley kubrick kareleri ve fotoğraf kompozisyonları geldi. bu derece üst düzey yakalanan resimler, kaliteli ses mühendisliğiyle birleşince, elbette filmin başarısı katlanıyor.

rahatsız ediciliği ve sinir bozuculuğu ziyadesiyle hissettiren ve izleyicisinde zaman zaman boğulma, bulantı hissiyatı yaratan film, bu anlamda avusturyalı usta yönetmen michael haneke'nin ve danimarkalı provokatif filmlerin şahı lars von trier sinemasının, sevimsiz bir şekilde evrimleşmiş haline benziyor. hikayeleriyle yüreğimizi derinden sarsan, bazen de kendinden nefret ettiren haneke ve filmleriyle bizleri kışkırtan trier'den sonra glazer, bu filmiyle izleyicisine sıfır empati sahibi bir sosyopat olmanın, normalleştiği bir dünyayı betimliyor. filmi izledikten sonra gördükleriniz karşısında, kendi insanlığınızdan bile utanır hale geliyorsunuz. sinemanın o sarsılmaz gücünü, bu film iliklerinizde hissettiriyor. açıkçası son yıllarda hiç bu kadar "first class" seviyede rahatsızlık yaşamamıştım. jonathan'a bunun için teşekkür ederim. çünkü kendisinin yeni filmini, 10 yıl boyunca boş yere beklememiş olduğumuzu anladım.

türkçe'ye "ilgi alanı" olarak çevirebileceğimiz film, ülkemizin güzide üniversitelerinin sinema, tv ve ilgili bölümlerinde okuyan arkadaşlar için bir ders, hatta daha çok bir hazine niteliğinde. ayrıca ingiliz dili ve edebiyatı bölümünde öğretim hayatına devam edip de, hala bu romanı okumayan varsa, büyük eksiklik yaşıyor demektir. 2023'ün altın palmiyeli filmi olan anatomy of a fall ile birlikte bu film, pek çok makaleye konu olacak, dönem sonu projelerde ve bitirme tezlerinde binlerce kez atıf yapılacak değerde. o amfilerde, dersliklerde dirsek çürütmüş biri olarak arkadaşlarıma diyorum ki, bu iki filmin etinden, sütünden, kemiklerinden faydalanın. çünkü ikisi de dünya sinemasına yön verecek kalitede ve üstün işçilikle donatılmış sanat eserleridir.

ülkemizde 16 şubat'ta gösterime girecek filmi, yukarıda bahsettiğim kitleye dahil olan tüm sinemaseverlerin "mutlak surette" deneyimlemesi gerekiyor.

letterboxd puanı 5/5

(*) not: filmin uyarlandığı romanın yazarı martin amis, filmin cannes film festivali'nde prömiyerinin yapıldığı gün olan 19 mayıs 2023'te vefat etti.

ekleme: yönetmen glazer'ın, 90'ların sonunda radiohead'in o mükemmel şarkısına çekilen klibin yönetmeni olduğu bilgisini de paylaşmasam olmazdı. klibi izleyince, glazer'ın günümüzden çeyrek asır öncesinde sahip olduğu vizyona şahit olabilirsiniz.

radiohead - karma police (official video)