Sovyetler İçin Amerika'dan Atom Bombasının Tarifini Çalan Casus: George Koval

George Koval, II. Dünya Savaşı sırasında Manhattan Projesi'ne sızarak Sovyetler Birliği’ne atom bombasıyla ilgili kritik bilgileri ulaştıran Amerikan vatandaşı bir casustu.
Sovyetler İçin Amerika'dan Atom Bombasının Tarifini Çalan Casus: George Koval

george koval, rusya'nın “bizim de bi james bond'umuz olsun be!” diyerek tarihin en sessiz sedasız ama en etkili ajanlarından biri olarak dünyaya saldığı bir adam. ama öyle aston martinli, smokinli, lazerli kalemli falan değil bu; adam bildiğin laboratuvara girip çıkıyor, kimyager gibi takılıyor ama atom bombasının sırrını da çaktırmadan çantasına atıp götürüyor.

koval, 1913 doğumlu. ailesiyle birlikte amerika'ya göç ediyorlar, sonra 30'larda hop tekrar sovyetler'e dönüyor. burada tam bir “nereden baksan ayrı hikaye”lik olay yaşanıyor, zira amerika vatandaşı olarak geri dönmesi onu bir süper ajan olmaya aday hale getiriyor ve nitekim öyle de oluyor. sovyet istihbaratı tarafından smersh'e (evet, bond filmlerindeki o meşhur smersh) alınıyor. kod adı: delmar.

ikinci dünya savaşı sırasında abd ordusuna katılıyor. ordu da onu manhattan projesi'nin içine kadar sokuyor. yani düşün: sen atom bombası yapıyorsun, adam da gelip seninle beraber yapıyor ama bi yandan da her şeyi cebine yazıyor. los alamos, oak ridge, dayton project… ne varsa geziyor, inceliyor, raporluyor. böylelikle sovyetler de atom bombasını pat diye yapıyor çünkü tarif elinde.

olayın güzelliği şu: kovalanmamış, kovuşturulmamış, casus olduğu fark edilmemiş. savaş bitince sessizce rusya'ya dönüyor. 2006'da öldü ama 2007'de rusya diyor ki: “bu adam bizim kahramanımızdı.” putin bizzat rusya federasyonu kahramanı nişanı veriyor. bu arada koval'in casususluk faaliyetlerinin açığa çıkması 2002'yi falan buluyor.

bir nevi “bilimle casusluk yapılır mı?”nın cevabı. yapılır abi, hem de en zekisinden. george koval, bunu yapmış adam.

şimdi gelin bu abimizin hayatına biraz daha detaylı bakalım:

ilk yılları

george koval'ın hikayesi zaten baştan ilginç de, işin başlangıç noktası olan aile kısmı da epey olaylı. babası abram koval, 1910'da memleketi tselyakhani'yi (günümüz belarus civarları) terk ediyor, bavulu toplayıp amerika'ya göçüyor. sioux city, iowa'ya yerleşip marangozluğa başlıyor. klasik “eli çekiç tutan yahudi baba” figürü. yanında eşi ethel'le birlikte üç çocuk yapıyorlar: isaya (1912), george (1913) ve gabriel (1919).

george, iowa'da merkez lisesi'ne gidiyor ama mahalledeki teyzelere göre çocuk daha o yaşta “komünizm şöyle güzel, böyle mantıklı” diye ortalıkta dolaşıyor. lisede takdir cemiyeti'nde ve münazara kulübünde takılıyor, zeki çocuk yani. 1929'da daha 15 yaşında mezun oluyor ama o sene de wall street patlıyor. kriz büyüyünce aile “burada iş yok, huzur yok” diyip sioux city'den taşınıyor.

baba abram bu sırada hızını alamayıp sovyetler birliği yahudi kolonizasyon örgütü'nün sekreteri oluyor. sonra 1932'de ailecek biletleri kapıp sovyetler'e, birobidzhan'a gidiyorlar. burası da şöyle bir yer: yahudilerin ağırlıkta yaşadığı, sovyetlerin “hadi size bir yer verdik” dediği enteresan bi bölge. orada kolektif bir çiftlikte çalışıyorlar.

o dönemlerde new york'ta çıkan komünist eğilimli bir gazetede paul novick diye bir abi, koval ailesinden bahsediyor: “küçük esnaflığın saçma belirsizliğindense, düzgün ve korkusuz bir hayatı seçtiler,” diyor. tabii bu yazı koval ailesini baya övüyor.

george burada rusçasını geliştiriyor, sonra d. mendeleyev rus kimya teknolojisi üniversitesi'ne kapağı atıyor (evet, adı bile havalı). üniversitede lüdmila ivanova'yla tanışıp ilerleyen zamanlarda evleniyor. beş yılda mezun oluyor, başarılı öğrenci diye doktora programına sınavsız alınıyor. bu arada sovyet vatandaşlığını da cebine koyuyor.

istihdam ve casusluk

üniversiteden mezun olur olmaz sovyetler “biz bu çocuğu harcamayalım” deyip george'u direkt gru'ya alıyor. (bkz: gru). hani bizde mezun olunca işsiz kalma korkusu var ya, koval o kaygıyı yaşamamış hiç ama bahsedilen iş de öyle “gel laboratuvarda çalış” tarzı değil; adamı bildiğin ajan yapıyorlar. diplomasını alır almaz “hadi sen şimdi ortalıktan kaybol” diyorlar, o da emre itaat moduna girip moskova'yı terk ediyor. görünürde kızıl ordu'ya askere çağrılıyor ama işin aslı başka.

1940'ta, amerika'ya tekrar dönüyor ama bu dönüş bildiğin “uçak bileti alıp geldim” tarzı değil; baya baya yasadışı yollarla, gizli saklı, görevle. kod adı: delmar. james bond kim?

önce san francisco, sonra new york. orada gru'nun yerel yapılanmasını yönetiyor ama bunu da “hadi ofis açalım” gibi değil, raven electric company diye bir firma kurmuşlar. görünüşte general electric'e parça tedarik eden bir yer ama perde arkasında resmen sovyetler'in gizli üslerinden biri. george da orada çalışıyor ama mesai arkadaşlarına “ben new york'ta doğdum, tek çocuğum, ailem yok” falan diyerek takılıyor. yalan makinesi resmen.

ilk başta “bu adam toksinler hakkında bilgi toplarken sahte isim kullansın” deniyor ama sonra gru yöneticileri “boşver, kendi adıyla devam etsin” diyor. o kadar özgüvenli bir örgüt yani. “nasılsa yakalanmaz” diye düşünüyorlar ve haklı da çıkıyorlar.

eylül 1940'ta roosevelt zorunlu askerlik ilan edince işler karışıyor. george'u da askere alıyorlar ama raven electric'in yöneticileri (yani gru'nun maşaları) “biz bu adamı biraz daha tutalım” diye şubat 1942'ye kadar tecil aldırıyor. o arada gru “kardeşim, senin bu kimyasal silah bilgilerini hemen iletmen lazım, askere gidersen sıkıntı olur” diye bastırıyor ama tecil bitince yapacak bişey kalmıyor, george resmen abd ordusuna katılıyor.

fort dix'te temel eğitim alıyor, sonra charleston kalesi'ne geçiyor. burada 3410. özel eğitim ve görev birimine er olarak atanıyor. ama “bu çocuk parlak” denip 1943'te army specialized training program'a kaydırılıyor. yani daha elit bi eğitime alınıyor.

new york şehir koleji'nde elektrik mühendisliği okuyor bu dönemde. sınıf arkadaşları “ödevlerini yapmazdı ama garip bir çekiciliği vardı” diyor. kimse adamın rusya'da yaşadığını, evli olduğunu, sovyet eğitimi aldığını bilmiyor. sanki chrome'da arama geçmişini silmiş gibi :). hiçbir siyasi tartışmaya girmiyor, sovyet lafı bile etmiyor. yani hem sınıf arkadaşı, hem asker, hem ajan… adam sanki üç farklı hayatı aynı anda yaşıyor. bi yandan da atom bombasına giden yolu yavaş yavaş döşüyor.

savaş müttefiklerin lehine döndükçe amerikan ordusu “biz bu çocukları cepheye sürmeyelim, akıllılarını ayıralım” kafasına giriyor. 1944 başlarında uzmanlık eğitim programı kapatılıyor, çoğu sınıf arkadaşı piyade olarak çatır çatır cepheye giderken george koval ve bir avuç adam “özel mühendis müfrezesi”ne seçiliyor çünkü bu çocuklar “nükleer fizik neydi, nasıl patlar” diye kafa yoran tayfa.

sonra ne oluyor? koval, atom bombasının sır gibi saklandığı manhattan projesi'ne atılıyor. direkt içindesin yani. oak ridge, tennessee'ye gönderiliyor. burası nükleer bombanın kalbi. uranyum orada, plütonyum orada, bilim insanları “bunu nasıl patlatırız” diye kafa patlatıyor. yalnız iş öyle filmdeki gibi değil; insan kaynağı eksik. ne yapıyorlar? “ordu içinden teknik bilgisi olan kim varsa alın” diyorlar. koval için kapılar ardına kadar açılıyor.

adam laboratuvarda sağlık fiziği subayı olarak çalışıyor ama gerçekte görev: bilgi toplamak. fbi kayıtlarına göre kendisine üst düzey güvenlik izni veriliyor. radyasyon seviyesini ölçüyor görünüyor ama o sırada uranyumun, plütonyumun nabzını tutuyor. derken bi gün bilim insanları “bu plütonyum pek dengesizmiş, kendi kendine patlayabilir”in farkına varıyor. çözüm? polonyum başlatıcı. bingo! koval'ın esas görevi de orada netleşiyor. sovyetler diyor ki: “bizim için polonyumun yerini, üretimini, dağıtımını öğren.”

george da clyde adlı bağlantısıyla öğrendiği her şeyi şifreleyip kuryelerle, büyükelçilik üstünden moskova'ya postalıyor. gelen bilgilerde oak ridge'deki polonyumun los alamos'a gittiği bilgisi de var. yani adam atom bombası zincirinin taşeron trafiğini resmen çözüyor.

27 haziran 1945'te, polonyum başlatıcılarının üretildiği dayton projesi'ne transfer ediliyor. burası artık atom bombasının final çizgisi. george orada, patlamaya bir adım kala.

sonra ne oluyor? 16 temmuz 1945'te ilk atom bombası new mexico'da test ediliyor, birkaç hafta sonra japonya'ya 6 ve 9 ağustos'ta iki bomba bırakılıyor, dünya yerinden oynuyor. savaş bitiyor ama asıl yarış başlıyor.

abd, “sovyetler daha bu bombayı 1950'lerden önce yapamaz” diye kafasında timeline kurmuş ama hop! 29 ağustos 1949'da sovyetler ilk atom bombasını patlatıyor: rds-1. kod adı amerikanların koyduğu şekilde: joe. stalin'e selam çakıyorlar.

ama işin mutfağında kim var? bizim george var. delmar kod adlı ajanımız. sovyet generallerin dediğine göre, plütonyum bombasının başlatıcısı olan tasarım george'un gönderdiği bilgilerle hazırlanmış. yani “adam atom bombası tarifini moskova'ya faks'lamış” desek yalan olmaz.

sovyetlerin bomba yapma süresi, koval sayesinde yıllar sürmüyor, aylarca kısalıyor. casusluk tarihine “sessiz ama ölümcül” girişi burada yapıyor.

sonuç? kazakistan'daki semipalatinsk'te yapılan test, amerikanlar için soğuk duş. bomba patlıyor, perde arkasında george koval'ın gölgesi. amerikalılar bu patlamaya, sevgili staline ithafen “joe” adını veriyor ama koval'ın adı o sıralar hala meçhul çünkü iyi ajan iz bırakmaz.

calutron kızları
rds-1

savaş sonrası yıllar

savaş bitince george koval için amerikan rüyası da bitiyor. askerden atılıyor, elini ayağını çekip tekrar okul sıralarına dönüyor. new york şehir koleji'nde elektrik mühendisliğini 1948'de tamamlıyor. dışarıdan bakınca sıradan bir mezuniyet gibi ama içeride fırtına var çünkü amerikan istihbaratı, sovyet bağlantılarını fark etmeye başlıyor.

bi yandan arkadaşlarına "polonya'ya, belki israil'e giderim" diyor, diğer yandan pasaport işleriyle uğraşıyor ama asıl hikaye şu: bir sovyet sığınmacı, george'un geçmişine dair bilgileri sızdırıyor. karşı istihbarat durumu kokluyor, koval'ın ailesiyle ilgili "fazla sovyetçi" izler buluyor. e haliyle george, “vakit tamam” deyip ekim 1948'de amerikayı terk ediyor. gidiş o gidiş, bi daha da dönmüyor.

sovyetlere döndüğünde askeri geçmişini de bırakıyor. hem düşük rütbeyle terhis, hem de kendine yepyeni bir hayat kurma çabası ama akademi ilk başta onu kucaklamıyor. "şüpheli karakter" etiketi boynunda asılı. eğitim görevleri reddediliyor, george da eski gru irtibat ofisine başvuruyor. oradan d. mendeleyev kimya teknolojisi üniversitesi'ne laboratuvar asistanı olarak giriyor. zamanla öğretmenliğe başlıyor. 1953'ten itibaren doçent olarak tam 40 yıl boyunca ders veriyor. bilimle casusluk arasında bi hayat.

1999'da ilginç bir olay yaşanıyor. amerika, ii. dünya savaşı gazilerine sosyal güvenlik ödemesi yapacağını duyuruyor. george “belki bana da çıkar” diye başvuruyor. cevaben gelen mektup tam bir bürokrasi cevheri: “size emeklilik yardımı almaya hak kazanmadığınızı söylemek için yazıyoruz.” tek cümle. amerika'dan son veda mektubu.

koval casusluk sonrası hayatını “olaysız” olarak tanımlıyor. ailesi gru ajanı olduğunu biliyor ama bu konu açılmıyor bile. içten içe “ben bu ülke için büyük işler yaptım, ama kimse takdir etmedi” kırgınlığı var. en azından gulag'a düşmedim diye şükrediyor. yıllar sonra, 1985'te kendisine 2. derece vatanseverlik savaşı nişanı veriliyor ama bu onun gönlünü almaya yetmiyor.

31 ocak 2006'da, 92 yaşında moskova'daki evinde ölüyor. danilov mezarlığı'na defnediliyor. ölümünden bir kaç gün önce gelen gru görevlisine tek bir cümle söylüyor: “artık benden söz etmenizde bir mahzur yok.” bi nevi, kendi dosyasını kendisi kapatıyor.

kimliğinin açığa çıkışı ve sonrası

savaş sonrası ethel rosenberg ve julius rosenberg çiftiyle klaus fuchs gibi birçok casus birer birer yakalanırken, george koval adeta görünmez adamı oynuyor. neden mi? çünkü amerikan hükümeti, bilimsel personelin geçmişini didik didik etmeyi pek umursamıyor. ayrıca iç politikalarda da güvenlik açıkları var. bu durum, koval'ın yıllarca sessiz sedasız yaşamasına ve sızdırdığı bilgilerin kimse tarafından fark edilmemesine neden oluyor.

1950'lerde fbi biraz kafayı kaldırıyor ve savaş dönemindeki olayları araştırmaya başlıyor. bu kapsamda george'un eski çalışma arkadaşlarıyla görüşmeler yapılıyor. casusluk ihtimali doğuyor ama bir sorun var: koval'ın ifşa olması, amerikan hükümeti için politik bir skandal olur. bu yüzden dosya tozlu raflara kaldırılıyor. yaklaşık 60 yıl boyunca kimse bişey bilmiyor, söylemiyor.

2002'de “gru ve atom bombası” adlı kitap çıkıyor ve işler değişiyor. kitapta george koval'ın kod adından ve casusluk faaliyetlerinden bahsediliyor. böylece “yıllarca kimsenin ruhu duymadı” hikayesi, birdenbire “adam tarihe geçmiş” olayına dönüşüyor.

koval öldükten 22 ay sonra, 3 kasım 2007'de rusya devlet başkanı vladimir putin, ona “rusya federasyonu kahramanı” unvanı veriyor. ödülü savunma bakanı alıyor. rusya devlet başkanlığı şu açıklamayı yapıyor:

“delmar takma adı altında faaliyet gösteren bay koval, sovyetler birliği'nin kendine has bir atom bombası geliştirmesi için gereken süreyi önemli ölçüde hızlandırmaya yardımcı olan bilgi sağladı.” ve böylece george koval, ölümünden sonra bile soğuk savaşın en etkili gölgelerinden biri olarak onurlandırılıyor.

2015'te, birobican'daki zafer meydanına adı kazınıyor. tıpkı casusluk kariyeri gibi:
sessiz ama kalıcı.