Sovyetler’in En Sinsi Ajanı Richard Sorge'nin İnanılmaz Hikayesi

Tarihin en zeki ajanlarından biri olarak kabul edilen Richard Sorge, bir yandan Nazi Almanyası'na, bir yandan da Japon İmparatorluğu'na karşı Sovyetler için casusluk faaliyetleri yürütmüştür.
Sovyetler’in En Sinsi Ajanı Richard Sorge'nin İnanılmaz Hikayesi

4 ekim 1895’te bakü’de doğuyor. annesi alman, babasıysa alman imparatorluğu'nda görevli bir mühendis. yani hem rus toprağında doğmuş, hem alman kanı taşıyor. çocuk yaşta almanya’ya taşınıyorlar. birinci dünya savaşı’nda alman ordusu için savaşıyor. cephede yaralanıyor, bir süre hastanede kalıyor, o esnada kitaplarla tanışıyor. marx’ı okuyor, lenin’i okuyor, yani fikren sola doğru bir dönüş başlıyor. yaralanıp cepheden dönünce berlin üniversitesi'nde ve sonra da hamburg'da siyaset, ekonomi gibi alanlarda eğitim alıyor. derken komünist parti’ye katılıyor. yani hikâyenin ajanlığa giden yol kısmı burada başlıyor. 1920’lerin başında komintern, yani sovyetler'in dünya devrimini yaymak için kurduğu örgüt, onu gözüne kestiriyor. “bu adam bizden” diyorlar. zeki, iyi eğitimli, birkaç dili su gibi konuşuyor, bir de üstüne alman. tam ajanlık malzemesi.

richard sorge sovyet askeri istihbaratı gru için çalışmaya başlıyor. ilk görevi çin, ingiltere, almanya gibi yerlerde istihbarat toplamak oluyor. ama esas bomba görev, 1930’ların başında geliyor, nazi almanyası ve japonya’da derinlemesine casusluk yapmak! yani sovyetler’in baş düşmanı olan iki ülkede, hem de onların burnunun dibinde bilgi toplaması gerekiyor. üstelik bunu yaparken hiçbir şeyden şüphelenmemelerini sağlamaları gerekiyor, yoksa işin ucunda ölüm var. sorge zeki bir adam ve ilk işi nazi partisi'ne üye olmak oluyor. yani adam aslında sovyet ajanı ama nazi partisi’ne üye. kendini o kadar iyi gizliyor ki, alman imparatorluğu’nu tekrar ayağa kaldırmak isteyen, milliyetçi bir gazeteci gibi davranıyor. görünüşte nazilerin adamı. 1933’te japonya’ya gönderiliyor ama buraya almanya’nın gazetesi frankfurter zeitung’un muhabiri olarak gidiyor. hem gazeteci, hem nazi üyesi, hem sovyet ajanı… üç ayrı kimliği aynı anda taşıyor, ama kimsenin ruhu bile duymuyor.


japonya’ya gittiğinde hemen işe koyuluyor. alman büyükelçiliğine sızıyor, büyükelçi ott’la kanka oluyor. hatta öyle ki, büyükelçi ott onunla japonya hakkında konuşurken devlet sırrı sayılabilecek bilgileri bile veriyor. sorge bunları yazıyor, şifreli olarak sovyetler’e yolluyor. buradaki en büyük başarısı, japonya’nın sovyetler’e saldırıp saldırmayacağını öğrenmesi oluyor. 1941 yılında hitler sovyetler’e saldırınca, stalin doğal olarak doğu cephesinden yani japonya’dan da bir saldırı bekliyor. ama sorge, japonların sovyetler’e saldırmayacağını öğreniyor. bu bilgiyi sovyetler’e iletiyor. stalin ilk başta inanmıyor ama bilgi doğru çıkıyor. böylece sovyetler doğu sınırındaki askerlerini batıya kaydırabiliyor. bu sayede moskova savunması güçleniyor. kısacası, savaşın seyrini değiştiren adam oluyor. gönderdiği bir telgraf, sovyetler’in almanya karşısında direnmesini sağlıyor. böylece belki de savaşın kaderi değişiyor. bu kadar büyük bir etki.

japonya’daki ajanlık faaliyetleri başarılı bir şekilde 1941’e kadar sürüyor. ama aynı yıl japon istihbaratı tarafından, tokyo’daki bir baskında tutuklanıyor. alman büyükelçisi bile onun sovyet ajanı olduğuna inanamıyor başta. hatta onun serbest bırakılması için japon hükümetine baskı yapıyor, ama japonlar kararlı ve sorgulamalar başlıyor. sorge ilk başta hiçbir şeyi kabul etmiyor ama işkenceyle, uzun süreli baskılarla sonunda çözülüyor. her şeyi anlatıyor ama öyle ustaca anlatıyor ki, bu kadar zor durumdayken bile kendini değil, sovyetler’i koruyor. japonlar, stalin’e “sizin adamınız bizde, alır mısınız?” şeklinde bir mesaj yolluyorlar, savaşta kendi oğlunu bile tanımayan stalin(laf olsun diye değil, gerçekten kendi oğlunu bile tanımıyor (bkz: yakov cugaşvili/@pegassi) ) “tanımıyoruz öyle birini!” diyor. yani sovyetler kendi adamını satıyor. çünkü resmi olarak bir sovyet ajanı olduğunu kabul ederlerse, japonya ile savaş çıkabilir ve stalin için bu kabul edilemez bir durum.

richard sorge, 7 kasım 1944’te tokyo’da idam ediliyor. sessiz sedasız, hiçbir devletin sahip çıkmadığı bir şekilde hayatı sona eriyor. ama 1964 yılında sovyetler, yani onu yıllarca “tanımıyoruz” diyen o sistem, onu kahraman ilan ediyor ve "sovyetler birliği kahramanı" unvanı veriyorlar. heykelleri dikiliyor, pulları basılıyor. geç de olsa hakkı teslim ediliyor.