Soylu Olarak Doğup, Sefalet İçinde Ölen Bisikletin Mucidinin Hikayesi: Karl Von Drais
tam adı karl friedrich christian ludwig freiherr drais von sauerbronn. alman mucit. bisikletin mucidi olarak da bilinir. 2017 yılında almanya'da düzenlenen bisikletin icadının 200. yılı kutlamalarında da ismi bolca zikredilmişti. aslında kendisi değeri tam olarak anlaşılamamış almanya'nın en önemli mucitlerinden birisi.
karl von drais 29 nisan 1785'te soylu biri olarak karlsruhe'de dünyaya geldi
babası önemli bir bürokrattı. karl okul yıllarını doğduğu kent olan karlsruhe'de geçirdi. amcası orman işleriyle ilgileniyordu. ve bu amaçla pforzheim şehrinde özel bir ormancılık okulu açmıştı. ormancılık karl'ın da ilgisini çekiyordu. okulunu bitirdikten sonra pforzheim'a amcasının yanına gitti. ve ormancılık üzerine eğitim aldı. amacı orman müdürlüğü'nde işe başlamaktı. ancak bütün kadrolar doluydu. o yüzden beklemesi gerekecekti. o da fırsat bu fırsat diyerek bekleme süresini başka dallarda da eğitim alarak değerlendirmek istedi. ve 1803-1805 yıllarını heidelberg ruprecht karls üniversitesinde matematik, fizik ve mimarlık okuyarak geçirdi. aldığı bu iki yıllık eğitim kendisine yeni bir ufuk açtı. ve zaten içinde var olan mucitlik yeteneğinin ön plana çıkmasına neden oldu. adeta içindeki ateş harlandı.
2 yıllık eğitiminin sonunda orman müdürlüğü'nden de nihayet iyi bir haber gelmişti. artık baden orman müdürlüğü'nde öğretmen olarak göreve başlayabilirdi. bu iş kendisi için bulunmaz bir nimetti. bir yandan insanlara bir şeyler öğretecek bir yandan da boş zamanlarını yeni icatlar peşinde koşarak değerlendirebilecekti. karl mutluydu. yıllar bu şekilde akıp gidiyordu. ta ki babasından bir haber alana dek.
karl babasına aşırı derecede bağlıydı ve bunda henüz 14 yaşındayken annesi barones von kantenthal'i kaybetmiş olmasının etkisi oldukça büyüktü
hayatta tutunacak tek dalı babasıydı. başı ne zaman sıkışsa babasına giderdi. babası da kendisinden yardımlarını hiçbir zaman esirgemezdi. 1811 yılına geldiğimizde ise karl'ın babası çok önemli bir göreve atandı. artık mannheim kentinde yüksek yargıçlık yapacaktı. babasından bu haberi alan karl hem çok sevinmiş hem de kendi geleceği ile ilgili endişelenmeye başlamıştı. hem babasından ayrılmak istemiyor hem de orman müdürlüğü'nde bir kariyer yapmak istiyordu. iyice düşünüp taşındıktan sonra işinden ayrılıp babasıyla beraber mannheim'ın yolunu tutmaya karar verdi. bu kararı vermesinde, orman müdürlüğü'ndeki görevini aktif olarak bırakmasına rağmen kendisine bir miktar maaş verilerek kadroda tutulacak olması en büyük etkendi. mesleğinden tamamen ayrılmayacaktı. üstelik artık bütün gününü yeni icatlar yapmak için ayırabilecekti. bundan iyisi şam'da kayısıydı.
boş vakitlerinin ilk meyvelerini yavaş yavaş toplamaya başlayan karl ilk icatlarını yapmakta da fazla gecikmiyordu. ilk önce 1812 yılında nota yazım makinesini icat etti. onu 1814 yılında bir kölenin aracın arkasına oturarak kas gücünü kullandığı, önünde ise sahibinin oturduğu ve bir dümen yardımıyla araca yön verdiği bir taşıt izledi. ancak bu taşıt çok kullanışsızdı. o yüzden hiç benimsenmedi. ve unutuldu gitti. yine bu dönemde et pişirme makinesi ve odunu tasarruflu yakan bir ocak geliştirdi. ancak yaptığı bu ilk icatlar beklediği ilgiyi bir türlü görmedi. ancak yılmadı. çalışmalarına devam etti. 1815 yılına geldiğimizde ise dünyayı doğal bir felaket beklemekteydi. tabii ki karl von drais bu doğal felaketin kendisinin ileride bisikleti icat eden kişi olarak anılmasını sağlayacak bir süreci başlatacağından habersizdi.
17 nisan 1815 tarihinde endonezya'daki tambora yanardağı müthiş bir gürültüyle patladı
patlama o kadar kuvvetliydi ki patlamanın sesi 2 bin 600 km uzaklıktan bile duyuldu. patlama sonucunda atmosfere hızlı bir toz ve sülfür enjeksiyonu oldu. ve bu durum küresel ölçekte bir soğumaya yol açtı. tarımsal faaliyetler etkilendi. ve bir kıtlık baş gösterdi. tüm dünya gibi almanya'da bu kıtlıktan nasibini alacaktı. insanlar kendilerini besleyemedikleri gibi atlarını da besleyemiyorlardı. hatta aç kalmamak için atlarını kesip yiyenler bile vardı.
işte bu noktada karl'ın aklına atsız bir araç üretmek fikri gelmişti
hemen kolları sıvadı. ve "koşu makinesi" adı verilen bir araç üretti. bu araç her ne kadar bisiklete benzese de önemli bir eksikliği vardı. aracın pedalları yoktu. o yüzden de bu araca modern anlamda bisiklet denilemezdi. insanlar bu aracı ancak ayakları yerde bir şekilde kullanabilirlerdi.
ancak karl bu yeni icadından oldukça umutluydu. son hazırlıklarını yaptı. ve nihayet koşu makinesi'ni 12 haziran 1817 tarihinde büyük bir gösteriyle görücüye çıkardı. tanıtım için mannheim kentini seçmişti. tanıtımın başrolünde ise kendisi vardı. aracının üzerine çıktı. ve mannheim- schwetzing arasında tam 14 km yol aldı. bu oldukça başarılı bir performanstı. tanıtım kendisinin beklediğinden bile iyi geçmişti. halk bu tanıtıma büyük bir ilgi göstermişti. koşu makinesi tutmuştu. koşu makinesi'nin fiyatı da insanları oldukça etkilemişti. koşu makinesi at yerine geçen bir araçtı. ancak bir atın neredeyse yüzde biri fiyatına satılacaktı. 22 kg ağırlığındaki bu makine çok geçmeden sadece almanya'da değil, avrupa'nın çeşitli ülkelerinde de ilgi çeken bir araç haline gelmişti. avrupa basını koşu makinesi'yle ilgili haberler yayınlıyordu. almanya'da ise "büyük dük carl" bu başarıyı ödüllendirmekte fazla gecikmedi..
o zamanlar almanya'da patentle ilgili bir yasa yoktu. ayrıca karl von drais halen orman müdürlüğü'nde kadrolu bir elemandı. bu yüzden de ticari bir gelir etmesi yasaktı. ancak bu yasak arkadan dolanarak da olsa bertaraf edildi. kendisine 10 yıllık maaşı tutarında bir ikramiye verildi. ayrıca her ne kadar üniversitede görevlendirilmese de bir onur ödülü olarak mekanik profesörlüğü ünvanına da layık görüldü.
icadının gördüğü ilgi nedeniyle karl von drais'in özgüveni oldukça artmıştı ve bu başarısını bir avrupa turnesi düzenleyerek taçlandırmaya karar verdi
ancak ne yazık ki avrupa turnesinin büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanacağından henüz habersizdi.
drais'in avrupa seyahatindeki ilk durağı paris oldu. gazetelere makaleler yazıyor ve aracının tanıtımını yapıyordu. ancak fransa almanya'dan daha farklıydı. her ne kadar bu aleti beğenenler çıksa da fransa halkının çoğunluğu koşu makinesini oldukça gülünç bulmuştu. fransa halkı bu makineyi işlerinde kullanmayı asla düşünmedi. koşu makinesi fransa halkı için eğlenceden başka bir anlam ifade etmiyordu. morali oldukça bozulan drais'in bir sonraki durağı ingiltere olacaktı. orada daha iyi anlaşılacağını ümit ediyordu.
ancak ingiltere'den de gelen tepkiler hiç iyi değildi. hatta fransa'dan bile kötüydü. bu pedalsız bisikletle insanlar resmen dalga geçiyordu. karl von drais bir mucitti. ancak ticari zekası oldukça düşüktü. ticaretten hiç anlamıyordu. yeni icatı avrupa'da bir türlü tutmamıştı. bu oldukça moral bozucuydu. üzerine bir de londra'da denis johnson adlı bir araba tamircisinden sağlam bir kazık yemişti. denis johnson oldukça uyanık bir işadamıydı. koşu makinesi'nde bir gelecek görmüştü. hemen bir tane satın almış ve patent başvurusu yapmıştı. daha sonra aleti geliştirmiş ve 300 adet üreterek "yaya at arabası" adıyla piyasaya sürmüştü. krallık çevresinde oldukça ilgi gören bu "yaya at arabası" denis johnson'un servetine servet katmıştı. hatta johnson hızını alamamış " yaya at arabası" için bir binicilik okulu bile kurmuştu. ingiltere'de de umduğunu bulamayan ve üstüne bir de kazık yiyen karl von drais'in başına gelenler ise daha başlangıçtı. ve kendisini yeni bir şok daha bekliyordu.
avrupa'da görücüye çıkan koşu makinesi italya, fransa, ingiltere ve hatta amerika'da bile yasaklanmıştı
sadece parklarda kullanılmasına izin veriliyordu. çünkü böylesi bir aletin parklar dışında yolu bozuk olan yerlerde kullanılmasının insanlar açısından tehlike arz edeceğine hükmedilmişti. kısacası koşu makinesi artık yasaktı. sadece gülüp eğlenmek için parklarda kullanılabilirdi. sonuçta karl von drais'in avrupa seyahati şok üstüne şok, felaket üstüne felaketle sonuçlanmıştı. ama ne yazık ki bundan sonra kötü haberler hayatından hiç eksik olmayacaktı.
karl von drais avrupa'dan hayalleri yıkılmış bir şekilde almanya'ya geri dönmüştü. bütün hevesi kırılmıştı. 1822 yılına geldiğimizde ise kendisini daha başka olumsuz haberler bekliyordu. babası yüksek yargıçtı. önemli davalara bakıyordu. bunların arasında siyasi davalar da vardı. siyasi davalar ise çok fazla düşman demekti. babasının davaları yüzünden drais'e de birtakım tehditler gelmeye başlamıştı. aldığı bu tehditlerden oldukça sıkılan ve korkan drais çareyi brezilya'ya sürgüne gitmekte buldu. hayatının beş yılını brezilya'da kadastro memurluğu yaparak geçirdi. babası rahatsızlanınca 1827 yılında tekrar almanya'ya dönmek zorunda kaldı.
almanya'ya dönüşünde ise boş durmadı. önce klavyesi olan ilk daktiloyu icat etti. ardından 16 işaretten oluşan stenografi makinasını yaptı. hatta trenini kaçıran insanları bile düşündü. onların trenlerini yakalayabilmelerini sağlayan, kas gücüne dayalı bir vagon bile icat etti. adından esinlenilerek bu alete "drezin" denilecekti.
1830 yılına geldiğimizde ise drais'in babası öldü
bu drais'in hayatının en zor zamanıydı. en iyi arkadaşını, yoldaşını ve koruyucusunu kaybetmişti. kendisine babasından miras olarak yalnızca mal mülk değil, aynı zamanda azımsanmayacak sayıda da düşman kalmıştı. bu durum zaten yalnız bir insan olan drais'in iyice içine kapanmasına yol açtı. ve yıllar böylece geçip gitti. ancak kara bulutlar kendisini bir türlü terk etmek bilmiyordu.
1848 yılına geldiğimizde ise avrupa'nın birçok ülkesinde önemli ayaklanmalar ve devrimler olmuştu. işçi sınıfı bilinçlenmişti. insanlar artık daha fazla özgürlük talep ediyor ve taleplerini nihayete erdirmekte de başarılı oluyorlardı. birçok ülkede anayasalar değişmişti. ancak bu devrim sürecinden çok da etkilenmeyen bir ülke vardı. orası da karl von drais'in vatandaşı olduğu almanya'ydı. o sıralar almanya diğer avrupa ülkelerinden daha farklı bir profil çiziyordu. daha köylü bir toplumdu. ekonomide ağırlık hala küçük esnaflar üzerindeydi. sanayileşme tam olarak yerleşmemişti. bu da işçi sınıfı ve burjavizinin çok da gelişememesine neden olmuştu. o yüzden avrupa'yı kasıp kavuran bu özgürlük dalgasından en az etkilenen ülkelerden birisi de almanya olacaktı. beklenen devrim orada bir türlü gerçekleşmedi.
bu ortamda özgürlük diye haykıran isimlerden birisi de karl von drais'ti. kraliyet yanlılarının karşısındaki cephede saf tutmuştu. bu uğurda soyluluğu reddetmiş ve baron ünvanından vazgeçmişti. insanlık için doğru yerde durmuştu. ama bu duruş kendisi için yine yanlış ata oynamaktan başka bir şey değildi. ve bu mücadelenin kraliyetçilerin mutlak bir zaferiyle sonuçlanması da kendisi için sonun başlangıcı oldu. bir zamanlar ödüller alan bu mucid bir anda istenmeyen adam ilan edildi. kendisine yüklü borçlar çıkartıldı. bütün malına mülküne el konuldu. hatta daha da ileriye gidildi. ve kendisi deli ilan edildi. akıl hastanesine kapatılmaktan ise son anda kurtuldu.
bugün bisikletin mucidi kabul edilen karl von drais hayatının son yıllarını büyük bir acı ve sefalet içersinde geçirdi. ve 10 aralık 1851 tarihinde, 66 yaşındayken karlsruhe'de hayata gözlerini yumdu. geriye icatları kaldı. bugün mannheim müzesinde asılı tek bir portresi var. bisiklette pedal sistemi ise ölümünden tam 10 yıl sonra kullanılmaya başlandı.