Soyu Dinozorlardan da Eskiye Dayanan, Samuray Ruhlu Bir Canlı: At Nalı Yengeci

At nalı yengeci ilginçlikleri saymakla bitmeyen bir canlı. Japon kültüründe samuray ruhu taşıdığına inanılan bu canlı aynı zamanda biyolojik özellikleri nedeniyle uzay biliminde de önemli bir yere sahip.
Soyu Dinozorlardan da Eskiye Dayanan, Samuray Ruhlu Bir Canlı: At Nalı Yengeci
At Nalı Yengeçleri


çok az insanın bildiği at nalı yengeç (horseshoe crab) isimli, bizlerden farklı olarak mavi kanları nedeniyle bu dünyanın dışındanmış gibi ama dünyanın hepimizden çok daha eski sahipleri olan hayvanlarından bahsedeceğim.

öncelikle arkadaşımızın görüntüsü şöyle bir şey:


birazdan ilginç birçok özelliğini öğreneceğiniz bu hayvanlar gelmiş geçmiş en dayanıklı hayvanlardan biri.

isimlerinde "yengeç" kelimesi geçse de aslında pek yengece benzemiyorlar. örneğin tepelerinde antenleri yok. daha çok örümcek, akrep ve kene ile yakınlık gösteriyorlar ve aslında hepsinden farklı bir hayvan çeşidi olarak adlandırılıyorlar. genellikle "yaşayan fosil" olarak biliniyorlar çünkü 450 milyon yıl geçmişe ait kalıntıları bulunmakta. yani dinozorlar da dahil olmak üzere birçok canlıdan daha yaşlılar. dinazorlardan 200 milyon yıl daha önce dünyamızda yaşamaktaydılar.

bu süreç içerisinde çok az evrim geçirmişler. eski fosillerinde ayaklarda iki parçaya ayrılma varken bugün yaşayanlarda bu tek.


bu yaratıklarda özellikle görme duyusu çok gelişmiş durumda. kafalarının ön kısmında, orta hatta, yanlarda, kenarlarda farklı özelliklerde 10 tane gözleri var. hatta kuyruk benzeri çıkıntılarında bile fotoreseptörler bulunuyor. hem görünür hem ultraviyole ışığı görebiliyorlar.

vücutları çok sert bir zırhla tank gibi kaplı. ağızları karınlarında bulunuyor. özellikle küçükken sırt üstü de yüzebiliyorlar. keskin kuyrukları nedeniyle zararlı sanılsa da tamamen zararsızlar. kuyruklarını ters düşerlerse kendilerini çevirmek için kullanıyorlar.

doğduklarından sonra yetişkin çağa gelene kadar okyanuslarda nerede yaşadıkları bilinmiyor ve bu süre yaklaşık 10 yıl sürüyor. üreme çağına geldiklerinde ise dişiler kıyıya çıkıp yumurta bırakıyor, 5-6 erkek de dişilerin etrafında toplanıp bu yumurtaları döllüyorlar. bir anne 60-120 bin yumurta bırakırken bunlardan ancak 10 tanesi yaşayabiliyor.


bizlerin kanının kırmızı olma sebebi oksijeni taşıyan demir içerikli hemoglobin molekülü sayesinde. ancak bu hayvanların kanı oksijenlenince yeşil-mavi renk alan hemosiyanin içerdiğinden mavi renkte.

kanlarındaki farklılıkla beraber dolaşım sistemleri de çok farklı. bizler gibi damar dolaşımı içermiyorlar. kan vücutlarında serbest olarak dolaşıyor. bu yüzden kanlarına giren her bakteri tüm vücutlarını istila edebilir. bu nedenle çok güçlü bir bağışıklık sistemi geliştirmişler. bizler gibi beyaz kan hüreleri yok ama amebosit denen özel bağışıklık hücreleri vücutlarına giren her bakteriyi anında yok edebilecek kadar güçlü bir tepki veriyor

at nalı yengeçlerinin insan sağlığı ile ilgili çok önemli bir kullanım alanları var. 

herhangi bir ilaç ya da aşı örneğinin mikrop içerip içermediğini at nalı yengeci kanı sayesinde anlayabiliyoruz. eğer örnekte mikrop varsa ve bu yengeçten elde edilen serum eklendiğinde tepki veriyorsa örnek mikropla kirlenmiş kabul ediliyor ve kullanılmıyor. 1970'li yıllardan beri amerikan ilaç komitesi bu testi zorunlu kılmış durumda. aşı, damardan enjekte edilen ilaç bu hayvanlar sayesinde test ediliyor. gram boyası ile boyanmayan e.coli gibi bakteriler de bu hayvanların kanı ile tespit edilebiliyor. başka bir deyişle belki de milyonlarca insanın bu hayvanlar sayesinde hayatı kurtuldu. dünya üzerinde yaşayan kadın erkek çocuk hayvan fark etmeden aşı ya da damardan ilaç alan herkes bir şekilde bu hayvanlara teşekkür borçlu.

at nalı yengeçlerinin mavi kanları toplanırken:


bu kadar önemli bir amaçla kullanıldığından bu hayvanların kanı çok değerli. yengeçlerin mavi kanlarının litresine 15.000 dolar fiyat biçiliyor. bitcoin ile yarışıyor anlayacağınız. bu amaçla, her yıl 600 bin yengeç toplanıp kanlarının %30 'u alınıp geri salınıyor. ne yazık ki bu işlem nedeniyle %10'u ölüyor.

450 milyon yıldır dünyada yaşayan bu canlıların en büyük düşmanı yine bizleriz ve sayemizde her yıl sayıları gitgide azalıyor. balık yemi olarak kullanılması yasaklansa da bazı bölgelerde yumurtaları insanlar tarafından yeniyor.

bu hayvanların kanlarındaki çok özel hücre olan amebositleri sentetik olarak üretmeye çalışsak da hala insanlık bu hayvanlara muhtaç..

kaynaklar:

https://ed.ted.com/…seshoe-crab-blood-elizabeth-cox

http://mentalfloss.com/…facts-about-horseshoe-crabs

https://www.youtube.com/watch?v=bm81eq2hgve

https://www.wikiwand.com/en/horseshoe_crab

http://myfwc.com/…rustaceans/horseshoe-crabs/facts/

http://www.popularmechanics.com/…blood-of-the-crab/

http://www.arkive.org/…hoe-crab/limulus-polyphemus/

http://www.iflscience.com/…od-saves-millions-lives/