Spartacus'un Dizi Klasikleri Arasına Adını Yazdıran Efsane Sezonu: Blood and Sand

Bazı diziler izlenmez, yaşanır. Andy Whitfield’ın hayat verdiği Spartacus karakteriyle Blood and Sand, izleyicide derin izler bırakan efsanevi bir sezondu.
Spartacus'un Dizi Klasikleri Arasına Adını Yazdıran Efsane Sezonu: Blood and Sand

bazı diziler vardır, sadece izlenmez, yaşanır. ruhuna işler, karakterlerin yaşadıklarını sanki sen yaşıyorsundur, karakter bir zafer kazandığında sanki sen kazanıyorsundur. spartacus blood and sand işte tam da böyle bir dizi, sezon. kan var, gözyaşı var, ihanet var. hepsinden önemlisi, yüreğiyle savaşan bir adamın hikayesi var. ilk sezonuyla o kadar güçlü, o kadar özel bir yapım ki, hem anlatımıyla hem de karakter derinliğiyle bambaşka bir yeri var.

--- spoiler ---

spartacus ve crixus arasındaki rekabet çok gerçekçiydi. ikisi de ayrı ayrı güçlü, karizmatik, inatçı ve bir o kadar da farklı adamlar. crixus, gladyatörlüğü bir onur meselesi olarak gören, savaşarak kazandığı şöhrete tutunan biri. spartacus ise arenaya gönüllü değil, onun için dövüşmek yalnızca karısına kavuşmak için bir araç. bu yüzden crixus onu ilk başta "bu bizim gibi gladyatör olmanın onuruna sahip olamayacak biri, zayıf!" olarak görüyor. ama spartacus zamanla hem arenanın hem de crixus'un saygısını kazanıyor. ikisinin ilk ortak dövüşleri, birbirlerine güvenmemeleri yüzünden crixus için neredeyse ölümle sonuçlanıyor. ama zamanla düşmanlık yerini zımni bir saygıya bırakıyor. aralarındaki mücadele sadece fiziksel değil, ideolojik bir çatışma. crixus, köleliği kabullenmiş birisi. fakat onun da içinde aslında özgür olmaya dair bir istek var, gannicus'dan dolayı. gannicus'un özgürlüğünü arenada kazandığını gördüğü için, bir gün aynı şekilde özgür olabileceğine dair bir inancı var. crixus'u bu konuda tam olarak amerikan filmlerinde son bir vurgun yapmak isteyen ama federallerle başını belaya sokmak istemeyen adam gibi düşünebilirsiniz, devamlı dikiz aynasına bakmak istemiyor yani.


bu sezonu en güzel yapan detaylardan biri, varro ve spartacus arasındaki dostluktu, aynı zamanda dizinin en can yakan karakterlerinden biriydi. varro, gladyatör olmayı kendi isteğiyle kabul etmiş, ailesine para kazandırmak için arenaya adım atmış bir adam. spartacus'la olan dostluğu dizinin en içten, en samimi bağlarından biriydi. varro, spartacus'un kanlı ve karanlık batiatus hanesi'nde tutunduğu tek insan diyebiliriz. beraber antrenman yapmaları, aralarındaki esprili diyaloglar, omuz omuza dövüşmeleri, hepsi gerçek bir kardeşliğe dönüşüyor zamanla. varro'nun ölüm sahnesi sanki gerçekten iki kardeşten birinin, diğerini öldürmesi gibiydi. fakat varro o kadar adam gibi bir adamdı ki, ölümünün spartacus'un elinden olmaması için, o kılıcı kendine sapladı. çünkü biliyordu ki, eğer o kılıcı kendine saplamazsa, spartacus o kılıçla etrafındaki herkese saldırırdı, dostunu öldürmeyi tercih etmezdi. ya da varro'ya kılıcı saplayan spartacus olsa, bir ömür boyunca bu olayı unutamazdı, ikisini de yapmadı ve kendi kendini öldürdü. zaten bu sahneden sonra spartacus'un içindeki isyanın sadece dışa değil, içe de yöneldiğini hissediyoruz.


varro'dan bahsetmişken, doctore'den bahsetmemek olmaz. doctore yani gerçek adıyla oenomaus belki de dizideki en onurlu karakter. sert, katı ama adaletli. gladyatörlere kural nedir öğreten, arenaya nasıl çıkılır bilen adam. spartacus ile arası başta hiç iyi değil. çünkü doctore kurallara bağlı bir adam ve spartacus bu kurallara savaş açıyor, doctore'nin getirdiği tüm düzeni tehdit ediyor. ama spartacus'un zamanla sadece dövüşçü değil, lider de olduğunu fark ediyor ve dizinin sonlarına doğru doctore'nin de gözleri açılıyor. batiatus'un oynadığı oyunları gördükçe, yıllarca hizmet ettiği adamın aslında ne kadar kirli olduğunu fark ettikçe, içinde bir kırılma yaşıyor. finalde o da saf değiştiriyor zaten. konuyu fazla dağıtmayayım ve bizimkilere geri döneyim. spartacus'un en büyük motivasyonu, karısı sura'ya kavuşmaktı. onun uğruna her şeye katlanıyor, her yumruğu onun hayaliyle yanıp tutuşuyor. ama işler dizinin başında zaten sarpa sarmışken, sura'nın ölümüyle tamamen kopuyor. batiatus, spartacus'un motivasyon kaynağının sura'ya kavuşmak olduğunu görünce, bunu manipüle etmeye başlıyor. spartacus'un, sura'ya kavuşmak için 1 değil 100 adam öldürebileceğini görüyor. bitik olan batiatus hanesi, sırf spartacus'un sura'ya kavuşma motivasyonuyla şahlanıyor, ama işler güzel sonuçlanmıyor ve o meşhur sahne, meşhur müziğiyle geliyor. sura son nefesini, kendisi için tüm dünyayı yakıp yıkabilecek sevdiğinin karşısında veriyor.


buradaki müzik sanki sadece bir müzik değil, bir ağıt, bir intikam fısıltısı, bir devrimin başlangıç çanı gibi adeta. işte tam bu noktada, batiatus'tan bahsetmek gerekiyor diye düşünüyorum, çünkü diziyi sadece bir gladyatör ve intikam dizisi olmaktan çıkarıp tam bir siyasi entrika şölenine çeviren karakterdir kendisi. hem zeki, hem acımasız, hem kurnaz, hem de spartacus'un karakter gelişimini borçlu olduğu kişi. batiatus, kendi çıkarları uğruna her türlü oyunu çeviren ve bunu büyük bir ustalıkla yapabilen biri. spartacus'u önce köpek gibi dövdürüp sonra göklere çıkaran da o. sura'nın ölüm emrini verip sonra “başın sağ olsun, acını paylaşıyorum” diyen de o. spartacus, dövüşlerden kazandığı parayı varro'nun karısına vermek istediğinde "iyi düşünmüşsün, biraz ben de destekte bulunacağım" diyecek kadar kurnaz biri. yani insan ilişkilerinde ve psikolojisinde çok iyi, neyin nasıl anlaşılacağını çok iyi biliyor, anlıyor. batiatus, aslında spartacus'e gerçekten çok değer veriyor, onun içindeki gücün farkına ilk o varıyor. onunla birlikte strateji oyunu oynuyor, en iyi şarabından ikram ediyor, çünkü spartacus'un, diğer kölelerin aksine farklı biri olduğunu görüyor. hani "ya o tam bir hanzo" dediğimiz tipler vardır ya, spartacus haricindeki tüm gladyatörler batiatus'un gözünde öyle. ayrıca bitik olan batiatus hanesini ayağa kaldıran kişi spartacus olduğu için, batiatus farklı yaklaşıyor ona.

fakat dizinin en büyük hatasını da yine batiatus yapıyor. sura'yı öldürmesi, arkada şahit bırakması, yapıp yapabileceği en büyük hataydı. ben batiatus'un yerinde olsam, arenanın ilahı haline gelmiş bir spartacus'den gerçek anlamda korkardım, yani spartacus'un sura'yı öldürdüğümü öğrenmesine yol açabilecek ne varsa, ortadan kaldırırdım, fakat batiatus gibi bir adam nasıl böyle bir hata yaptı, anlamak zor, "dizi işte" diyip geçmek lazım. bu sezonun son bölümü televizyon tarihinin en unutulmaz sezon finallerinden biri, en azından benim için. spartacus, batiatus'un gerçek yüzünü öğrenmiş. sura'nın ölümünün arkasında kim var, batiatus ne kadar kurnaz bir adam, bunu artık biliyor ve isyanın fitili sonunda ateşleniyor. ama isyanın başarılı olması için crixus'un desteği şart, çünkü gladyatörlerin çoğu hâlâ ona bağlı ve gerçek şampiyon olarak crixus'u görüyorlar. spartacus, zehirlenmiş crixus'u öldürüp geçecek ya da onu kurtarıp yanında taşıyacak. seçimi ikincisi oluyor çünkü spartacus artık sadece bireysel bir savaşçı değil, bir lider. crixus'a hem muhtaç, hem de artık ona saygı duyuyor.


bu dövüş sırasında batiatus'un endişesi çok güzel yansıtıldı. ortada zehirlenmiş bir crixus var, spartacus'un onu dakikalar içinde öldürmesi gerekirken, "neden hâlâ öldüremedi, bunlar bir şeyler mi çeviriyor?" diye düşünmeye başladı ve düşüncesinde haklıydı, ama haklı olmasının artık bir önemi yoktu. spartacus ve diğer gladyatörler, batiatus hanesi'ni kan gölüne çevirecekti. o mükemmel sahneyi hatırlamak için, amme hizmeti vermiş olayım. 


yıllar geçse de unutulmayan bir başyapıt. tamam dizinin sonraki sezonları da güzel ama ilk sezon bambaşka bir seviyede. çünkü içinde her şey var: kan, aşk, ihanet, dostluk, özgürlük arzusu, liderlik, umut!

bu vesileyle rip andy whitfield!