Stalin'in Ardından Sovyetler'in Başına Geçen Nikita Kruşçev'in Sevapları ve Günahları

Nikita Kruşçev kimdir? Neler yapmıştır? Stalin'den sonraki lider esasında dünya için kritik dönemlerde Sovyetler'in başındaki isimdi.
Stalin'in Ardından Sovyetler'in Başına Geçen Nikita Kruşçev'in Sevapları ve Günahları

nikita kruşçev... çoğu kişinin küba füze krizi ve bm'de gerçekleştirdiği ayakkabı vurma protestosuyla hatırladığı sovyet lider.

1894 yılında, ukrayna’nın kalinovka köyünde doğdu. çiftçi bir ailenin çocuğuydu ve geçim kaynakları tarımla uğraşmaktı. bu yüzden küçüklüğü, yoksullukla boğuşarak geçmişti. eğitim desen, başta yok denecek kadar azdı. ilkokulu bile zor bitirmiş ama kafası çalışıyormuş. genç yaşta metal işçiliğine atılmış, madenlerde, fabrikalarda çalışmış. 1917’deki bolşevik devrimi sırasında devrimin yanında yer alıyor. o dönem için bu büyük cesaret işi. yani öyle kalabalıkların peşinden sürüklenme gibi bir durum değil, taşın altına elini koymak gibi bir olay.

bir süre sonra sovyetler'in yerel yönetim kademelerinde hızla yükselmeye başlıyor

stalin döneminde kruşçev, yıldız gibi parlamaya başlıyor. moskova'da parti sekreterliği görevine geliyor. o dönemde bu görev öyle kolay bir koltuk değil; stalin’in nefesini ensende hissettiğin, her gün birilerini "karşı devrimci" diye içeri tıktığın veya infaz ettirdiğin karanlık bir dönem. kruşçev, bir yandan bu acımasız sistemin parçası oluyor, diğer yandan da stalin’in gözüne girmeyi başarıyor. tabii stalin’in gözüne girmek, her zaman uzun vadede hayırlı olmuyor. çünkü stalin, en yakınına bile güvenmeyen bir paranoyak. ama kruşçev, hem sinsi hem de pratik bir siyasetçi olduğu için uzun süre hayatta kalmayı başarıyor. ikinci dünya savaşı sırasında kiev cephesinde önemli görevlerde yer alıyor, birçok şehirde nazi işgaline karşı sovyet direnişini örgütlüyor.


1953’te stalin ölünce kremlin’de büyük bir taht kavgası başlıyor

lavrenti beriya, georgiy malenkov gibi isimler de iktidar için mücadele ediyor. ama işte tam burada kruşçev’in siyasetçi zekâsı devreye giriyor. rakiplerini bir bir tasfiye ediyor. en büyük rakibi beriya’yı orduyla anlaşıp tutuklatıyor. zaten (bkz: lavrentiy pavloviç beria/@pegassi) nkvd'nin başında olan korkunç bir adamdı. onun düşüşüyle birlikte parti içindeki diğer figürlerin de önü kesilmiş oldu. kruşçev, 1955’te sovyetler birliği komünist partisi’nin birinci sekreteri olarak ülkenin başına geçiyor. yani fiilen en güçlü adam oluyor. kruşçev iktidara gelir gelmez yaptığı en büyük iş stalinizmle hesaplaşma oluyor ve stalin’i yerden yere vuruyor. stalin'in despotluğunu, halk üzerindeki korku rejimini, keyfi infazlarını açık açık anlatmaya başlıyor. bu konuşmaları, hem içeride hem de dışarıda büyük bir şok etkisi yarattı.

bu konuşmaların ardından destalinizasyon dediğimiz süreç başladı

stalin’in heykelleri yıkıldı, onun adına açılmış kurumlar kapatıldı, gulag mahkûmlarının bazıları serbest bırakıldı. insanlar biraz nefes aldı diyebiliriz. ama tabii ki sovyetler, batılı anlamda bir demokrasiye falan dönüşmedi. sadece o ölümcül baskı biraz gevşetildi. kruşçev’in döneminde sovyetler, bilim ve teknoloji alanında ciddi atılımlar yaptı. 1961’de yuri gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu. bu, abd’ye karşı çok büyük bir prestij zaferiydi. ama aynı başarıyı ekonomide gösteremediler. kruşçev tarımı kalkındırmak için mısır kampanyası başlattı. neredeyse bütün ülkeye mısır ekilmesini istedi. ama iklim farkı, toprak yapısı falan hiç dinlemedi. sonuç: büyük bir fiyasko. ülkenin birçok yerinde verim düşerken gıda sıkıntısı baş gösterdi. bu da halkın gözünde onun kredisini bir hayli sarstı...

Kennedy ile

bir de küba füze krizi meselesi var tabii

1962’de kruşçev’in yaptığı bir hamle, dünyayı neredeyse yok ediyordu. olayın adı: küba füze krizi. abd’nin türkiye’ye nükleer füzeler yerleştirmesine karşılık, kruşçev de küba’ya gizlice nükleer füze yerleştirmeye karar verdi. ama bu hamle cia tarafından fark edilince, abd ile sovyetler tam anlamıyla bir satranç tahtasında karşı karşıya geldi. dünyanın dört bir yanındaki insanlar, nükleer savaş kapıda mı diye günlerce diken üstünde yaşadı. sonunda iki lider – kennedy ve kruşçev – perde arkasında bir anlaşmaya vardı. sovyetler, küba’daki füzelerini çekti; abd de türkiye’deki füzeleri kaldıracağını gizlice taahhüt etti. kruşçev bu olaydan kısa vadede geri adım atan kişi olarak çıksa da, aslında savaş çıkmaması adına akılcı davranmıştı. ama içeride onu zayıf gösterdi, bu da sonunun başlangıcı oldu.

küba krizi'nden sonra, içerideki muhalefet daha da yükseldi

1964 yılında, partinin içindeki bazı isimler (başta leonid brejnev) kruşçev’e karşı bir darbe düzenledi. ama yumuşak bir darbe bu – yani öyle kanlı bir darbe değil fakat sonucunda kruşçev siyasi olarak tasfiye edildi. klişe bir şekilde “sağlığı bozuldu” bahanesiyle görevden alındı. sonrasında emeklilik hayatı yaşadı. anılarını yazdı ama yayınlaması engellendi. devletin onu sessizce kenara çektiğini, geçmişteki hatalarının bedelini sessizce ödediğini söyleyebiliriz. 1971’de kalp kriziyle öldü. mezarı kremlin duvarına gömülmedi; bu da sovyet yönetiminin ona karşı mesafeli duruşunun bir göstergesiydi.

kruşçev, ne tam bir kahraman ne de tam bir tirandı, stalin gibi bir diktatörlüğün ardından ülkeye nefes aldırdı diyebiliriz. nükleer savaşı önleyen liderdi ama mısır sevdasıyla ekonomiyi çökertti. hem cesur hem de bazen hayalperestti.