The Matrix'te Morpheus ve Ekibi Aslında Mimar ve Kahin'in Kuklaları mıydı?

The Matrix'te Morpheus ve ekibi, Mimar ve Kahin'in kuklaları olarak makinelerin isteklerini birebir gerçekleştiriyorlar mıydı?
The Matrix'te Morpheus ve Ekibi Aslında Mimar ve Kahin'in Kuklaları mıydı?

morpheus ve ekibinin architect (mimar) ve oracle'ın (kahin) kuklaları olarak makinelerin isteklerini birebir gerçekleştirdiklerini düşünüyorum.

biliyorsunuz, ikinci filmin sonunda architect neo'ya "kaynağa dönmelisin ama kaynağa dönsen de dönmesen de trinity ölecek ve onu kurtarmak için yapabileceğin hiçbir şey yok" diyor. üçüncü filmin sonunda neo kaynağa dönüyor ve trinity matrix dışında ölüyor. bütün üçüncü filmin tek varlık sebebi zion'un kurtarılması ama neo zion'dakileri de insan ırkını da umursamıyor, tek düşündüğü trinity. yani neo'nun bakış açısından bakınca üçüncü filmde hiçbir şey olmuyor.

Mimar

peki architect, trinity'nin matrix dışında öleceğini nasıl biliyordu? bunu inceleyeceğim.

ilk olarak neo'nun rüyasına gidelim. neo trinity'nin bir binadan düştüğünü ve ölmek üzere olduğunu görüyor. oracle da "artık zamanı olmayan bir dünyaya bakıyorsun" diyor. yani neo'nun geleceği bir miktar gördüğünü biliyoruz. ne kadar gördüğünü ve nasıl gördüğünü ise tam bilmiyoruz. burada iki ihtimal aklıma geliyor.

* architect, neo'nun kaynağa dönme ihtimalini maksimize etmek için trinity'i öldürmek istiyor. neo ya matrix içindeyken ya da kaynak ile zaman içinde matrix dışında da bir bağlantı geliştirerek bunu bilinçaltında algılıyor ve rüyasında görüyor.

* architect, neo matrix'teyken neo'nun bilinçaltına böyle bir görüntü yerleştiriyor.


bu rüyadan başlamamın iki sebebi var. ilki neo'nun ikinci filmdeki tercihlerinde bu rüyanın etkisinin çok büyük olması, ikincisi de trinity'nin ölümünün alın yazısı falan olmaması. architect trinity'in ölmesi gerektiğini düşünüyor, hepsi bu.

"tonight is not an accident. there are no accidents. we have not come here by chance. ı do not believe in chance. when ı see three objectives, three captains, three ships, ı do not see coincidence, ı see providence. ı see purpose. ı believe it is our fate to be here. ıt is our destiny."

şimdi niobe'in ve soren'in ekiplerinin elektrik santrallerine saldırdığı kısma gelelim. soren'in ekibinin matrix dışında ölmesi trinity'nin matrix'e girmesine neden oluyor. sentineller eğer soren'in gemisine saldırmasaydı trinity matrix'e girmeyecekti. zion donanmasının sürekli machine city etrafında gezmelerine karşın o ana kadar sadece bir geminin* imha edildiğini biliyoruz. yani sentineller genelde bu gemiler nerede bilmiyorlar. peki soren'in gemisinin saldırıya uğraması tesadüf müydü?

hayır değildi. architect soren'in gemisinin nerede olduğunu biliyor zira soren biliyor. işletim sistemleri her küçük programın nerede ne yaptığını takip edemiyorlar, o yüzden de architect matrix'e giren her redpill'in nerede olduğunu ve ne yaptığını bilemez. ama keymaker işletim sisteminin kendi uygulaması ve keymaker'ın nerede olduğunu ve hangi bilgilere sahip olduğunu görebilir. keymaker, morpheus, soren ve niobe üçlüsüyle toplantı yaparken architect soren'in işletim sistemindeki uygulamasına erişiyor ve soren'in gemisinin nerede olduğunu görüyor. en başından beri trinity'i öldürmeyi planladığı için de sentinellere saldırı emri veriyor. yani morpheus tesadüflerin olmadığını söylerken haklı olsa da kader zannettiği şey aslında architect'in ve oracle'ın iradeleri.

Kahin

yukarıdaki paragrafta bir hatam varsa işletim sistemleri konusunda benden daha iyi birileri beni düzeltirse sevinirim. ama "exile" programların matrix'e kaçması işletim sisteminin her programı takip edemediği hipotezimi en azından film evreninde destekliyor.

"then what do you need us for? neo could take ’em both out easier than we could."

bu arada keymaker'ın (anahtarcı) anlattığı "314 saniye içinde kapıdan geçmeniz lazım" kısmı en başından beri öyle olmak zorunda değil. yani burada sadece simülasyon kodlarından bahsediyoruz ve bu gecikme kodu rahatça değiştirilebilir. birinci filmdeki deja vu sahnesinde matrix'in istenildiğinde değiştirilebildiğini görmüştük. bu süre uzun tutulacak olsa neo bu enerji santrallerinden birisini yok edip sonra kapıya gelebilir ve böylece niobe'nin ve soren'in ekiplerine ihtiyaç azalabilir. süre kısa tutulacak olsaydı da durum umutsuz olduğu için trinity matrix'e girmeyebilir. keymaker burada "bunları biliyorum çünkü bunları bilmek benim varlık sebebim" diyor. "bunları ben yaptım" demiyor. bunlar architect'in trinity'nin ölme ihtimalini maksimize etmek için tasarladıkları. bunların bir kısmını son dakikada, yani redpillerin aksiyonlarını en iyi tahmin edebildiği anda revize etmiş olabilir. yani bunun hiçbir yerinde bir tesadüf yok ve morpheus ve ekibi kukla gibi architect'in istediklerini yapıyor.

architect neo'nun kaynağa dönmeyi reddedeceğini biliyor. bu arada architect'in kesinlikler üzerinden değil de ihtimaller üzerinden hareket ettiğini düşünüyorum. neo'nun kaynağa dönme ihtimali belki trinity ölürken %0.1 iken trinity'nin ölmediği durumlarda belki %0.01 idi. yani stochastic process'lerden bahsediyoruz.


tabii architect'in iyice işlenmiş bir yedek planı da var. bu plan neo'nun matrix dışında kaynağa dönmesi. bunu sağlamak için de yine işletim sisteminin bir uygulaması olan oracle üzerinden niobe'nin gemisini neo'ya vermesini sağlıyor. architect, matrix'e bağlanan insanların sadece nerede olduğunu ve ne yaptığını değil, karakterlerini de biliyor ve bu sayede matrix'teki kadar olmasa da matrix dışındaki hareketlerini de büyük başarı ile tahmin edebiliyor. burada da trinity'nin bir kaza sonucu ölmesini sağlıyor. trinity'i sentineller parça parça etseydi neo işbirliği yapmayabilirdi.

burada bir parantez açayım, dikkat ederseniz saldırıya uğrayan soren'in gemisi, niobe'ninki değil. bunun sebebi de niobe'nin gemisini neo'ya verecek olması. tabii üstte anlattıklarımdan, trinity'nin matrix'e girmesine gerek oluşsun diye ilk santralle uğraşan ekibin değil de yedek santralle uğraşan ekibin saldırıya uğraması daha makul diyeceksinizdir. peki hangisi as santral, hangisi yedek bu değiştirilemeyecek bir şey mi? dediğim gibi, architect bu mevzuları hiç şansa bırakmıyor ve soren şehit olurken gemisini neo'ya verecek olan niobe sapasağlam dönüyor.

neo'nun kaynağa gelmemesi durumunda son ihtimal zion'u ele geçirerek neo'yu "kolluk gücüyle" ifadeye çağırmak olabilirdi. ya da gelip işbirliği yapmaması durumunda yedek plan bütün zion ahalisini esir edip neo'ya şantaj veya duygu sömürüsü yapmak olabilirdi. zion'a saldırının temel sebebi de bu. yani yedek planın da yedek planı vardı ama bu yedeğe gerek kalmıyor olabilir.

"choice is an illusion created between those with power and those without."

"you are here because you were sent here, you were told to come here and then you obeyed."

film boyunca oracle'ın "iyi program" olduğunu düşünsek de oracle sadece işletim sistemi içindeki görevini yapıyor. muhtemelen insanları anlama sürecinde insanlarla bir miktar bağlantı kurduğu için zion'un kurtulmasını istiyor ve bu yönde bazı tercihler yapıyor. ama hala daha en temel seçimleri işletim sistemi içinde redpill'leri güdüleyerek sanki kendi tercihleriyle yapıyormuş gibi architect'in planını uygulatmak. sistemi çok daha iyi tanıyan merovingian da iki ayrı noktada tam olarak bunu söylüyor. niobe'ye "vakit geldiğinde neo'ya yardım edip etmemeyi seçeceksin" demesi, morpheus'a "seçilmiş kişiyi bulacaksın" demesi hep güdüleme. neo ve trinity arasındaki neo'nun bütün insan ırkından vazgeçmesine yol açan takıntılı aşk ilişkisi de oracle'ın trinity'e "seçilmiş kişiye aşık olacaksın" diyerek güdülemesiyle başlıyor. dikkat ederseniz oracle nadiren net konuşuyor, sadece architect'in ya da kendisinin amaçlarına hizmet etmek için ilgili redpill'leri güdüleyecek kadar detaya giriyor. ayrıca "yetenekli" diğer insanları da toplayarak kontrol altında tutma gibi bir görevi de olduğunu düşünüyorum. modelling and simulation çalışan birisi olarak hiçbir simülasyon kodunun mükemmel olamayacağını biliyorum. var olan hataların zaman içinde belli bölgelerde toplanması muhtemelen architect'in istediği bir şey. türkiye simülasyonunda bütün sıkıntılı insanların adana'da toplanması adana harici bölgelerdeki simülasyonun entegritesini arttırabilir*

"you would know, mom"


oracle'ın muhtemelen architect'in arzusu dışında yaptığı şeylerden birisi smith'in kodunu değiştirmesi. smith'e insanlara özgü ölüm korkusu gibi duygular veriyor ve bu da smith'in kararlarını büyük ölçüde etkiliyor. smith'in oracle'a anne demesinin sebebi muhtemelen işletim sisteminin başka uygulamarını ele geçirirken kendi kodunun loglarına ulaşması ve o loglarda oracle'ın smith'in kodunda yaptığı değişiklikleri görmesi. oracle'ın architect'e rağmen yaptığı başka bir şey de yukarıda da bahsettiğim gibi neo ile trinity arasındaki saplantılı ilişkiyi başlatmak. neo'nun architect'in talebini reddetmesinin temel sebebi de onu kendisinden önceki seçilmiş kişilerden ayıran şey de bu saplantılı aşk ve oracle olmadan bu aşk bu şekilde gelişmeyebilirdi. oracle, muhtemelen neo'nun kaynağa direkt dönmemesini sağlamak istiyor. bu tercihinin trinity'i öldüreceğini muhtemelen biliyor ama umursamıyor. hedefi zion'un yok edilmesini engellemek ve herhangi bir makine gibi amacı dışındaki diğer gelişmeleri pek de umursamıyor.

"it was a lie, morpheus. the prophecy was a lie. the one was never meant to end anything. ıt was all another system of control."

oracle'ın başka bir falsosu da matrix reload'ın başında öğrendiğimiz üzere uzun süre neo'dan uzak durması. bu sebepten ötürü kaptan ballard'ın gemisi caduceus matrix'te oracle'dan mesaj bekliyor. bane'in smith tarafından ele geçirilmesi de bu sürede oluyor. eğer oracle neo ile önceden konuşsaydı buna gerek kalmayacaktı ve smith matrix dışına çıkmayacaktı. smith'i matrix dışına taşırmak belki oracle'ın architect'i zion'daki insanların tamamını öldürmeme konusunda ikna etme planıydı. yani bu kısım bir falso olmayabilir ama kesinlikle planlıydı. neo dahil bütün redpiller architect'in kuklaları oldukları kadar oracle'ın da kuklalarıydı yani.

bir de smith bane'i asimile etmeseydi bane zion'un karşı taarruzunu engelleyemeyecekti. komutan locke zion'da doğmuş ve matrix'e bağlanmayan birisi ve belki de bu yüzden komutan oldu, zira makineler onun kişiliğiyle ilgili sadece dolaylı bilgilere sahip. yani oracle hiçbir şeye müdahele etmeseydi bizim film sırasında gıcık olduğumuz, bir miktar da gıcık olunmayı hak eden, locke zion'u kurtarabilirdi. ama oracle'ın en sadık kuklası morpheus bu planın başarıya ulaşmasını engelliyor.

oracle'ın architect'in biraz sadık biraz da başına buyruk yardımcısı olmasının alternatif bir açıklaması da var tabii. belki de oracle, architect'in planına fayda sağlayan, niobe'nin gemisini neo'ya vermesi gibi, eylemleri architect istediği için değil, kendi planına uygun düştüğü için yapıyor. yani yardımlaşma belki de sadece planlarının paralel olduğu yerlerde gelişiyor. bu açıdan bakarak ikinci ve üçüncü filmleri oracle ve architect arasındaki güç savaşı olarak da okuyabiliriz. morpheus, neo ve saz arkadaşları, bu güç savaşında piyonlardı sadece. bu süre zarfında ölenlerin bir kısmı bizzat oracle'ın eylemlerinden dolayı ölüyor. bu açıdan bakınca en dürüst program merovingian.

özet olarak morpheus ve ekibi en baştan itibaren oracle'ı ciddiye almasalardı zion'un ve insanlığın kaderi daha iyi olabilirdi. özellikle ikinci ve üçüncü filmlerdeki olaylar insanlığın kurtulması için değil, insanlığın oracle'ın istediği noktaya gelmesi içindi ve izlediklerimiz de oracle ile architect arasındaki çekişmeydi.

peki bu teorilerim matrix'te gördüğümüz her şeyle yüzde yüz uyumlu mu? değil. açıklayamadığım en temel kısım soren'in gemisinin nerede olduğunu soren'in aklını okuyarak gören architect'in birinci filmde morpheus'un beynini hacklemeye çalışması. belki architect direkt beyin okuma ile değil de toplanılan ipuçları ile stochastic bir şekilde geminin bulunabileceği en muhtemel yeri tespit ediyor. ya da morpheus'un beynini hackleme kısmı çok da gerekli değildi ve smith'in kişisel istekleri ile böyle bir prosedüre geçildi. yani architect zaten zion'un şifrelerini morpheus'un beyninden görebiliyordu ama buna ihtiyaç duymuyordu. bu kısımlar biraz fazla zorlama oluyor. dediklerimin mantıksız olduğunu düşünmesem de tam açıklayamadığım yerlerin olduğu kesin.

yine de yedi saat iki dakika süren ve son ikisi sonradan planlanmış üç filmin senaryolarında da küçük çelişkiler olabilir.

son olarak "matrix içindeki matrix" teorisine değineceğim. bu teori %99 hatalı. neo, kaynak ile fizik kuralları ile açıklanamayan bir bağlantı kuruyor. bu sayede de kaynağa bağlı her şeyi hissedebiliyor. fakat güneşi göremiyor, zira güneş kaynağa bağlı değil. eğer simülasyon içinde simülasyon olsaydı güneşi de görmesi lazımdı. trinity güneşi gayet görebiliyor. bu teoriyi destekleyen tek şey the kid'in neo'ya ikinci filmin başında kaşık vermesi. matrix sadece bir simülasyon ve bu ortamdan nasıl bir cisim dışarı çıkartılıyor tam anlamıyorum. matrix resurrections'da biraz üç boyutlu yazıcı olaylarına girilse de ilk filmlerde bunlardan bahsedilmiyor. bu yüzden bu teori %99 hatalı diyorum.

bu arada matrix resurrections'ı canon olarak falan görmüyorum ve orada öğrendiğimiz hiçbir bilgiyi ilk üç filmde kafa karışıklığı yaratan kısımları anlamak için kullanmıyorum.

belki bazı ufak çelişkiler vardır, belki bazı yerleri ben anlamamışımdır ama son film gösterime girdikten 20 sene sonra bana 1000 kelimelik giri yazdırması bu üçlemenin ne kadar muhteşem olduğunun en net kanıtıdır. başka bir şey yazmama gerek yok.

*************************************************************************

ek: arkadaşlar oracle ile ilgili bir iki soru gelmiş. izleyicinin oracle'a güvenmek istemesini anlayabiliyorum. oracle'ın anaç yaşlı bir kadın görüntüsü muhtemelen hem film evreni içinde oracle'ın insanlarla daha iyi kaynaşması için hem de evren dışında izleyicinin oracle'ı sevmesi için yapılmış bilinçli bir tercihti. yani yapımcılar da bizim oracle'ı sevmemizi istiyorlar, o yüzden yazdıklarım biraz yapımcılara ters düşüyor gibi gözüküyor.

"hmmm. you sure got the gift, but it's tricky. ı'd say the bad news is, you're not the one. still got a lot to learn. maybe next life."

ilk olarak oracle'ın daha ilk filmden yalan söylediğini biliyoruz. neo'ya seçilmiş kişi olmadığını söylüyor. birinci filmin bittiği yere bakarsak buraya kadar oracle'ın yaptığı hiçbir şey redpill'leri ya da zion ahalisini kötü etkilemediği için bu yalanın gerekli bir yalan olduğuna inanabiliriz. ama en azından burada oracle'ın yalan söyleme kabiliyetine sahip olduğunu öğreniyoruz.

" ı suppose the most obvious question is, how can ı trust you?"
" bingo! ıt is a pickle, no doubt about it. the bad news is there’s no way if you can really know whether ı’m here to help you or not. so it’s really up to you. you just have to make up your own damn mind to either accept what ı’m going to tell you, or reject it. candy?"

"after everything that’s happened, how can you expect me to believe you?"
"ı don’t. ı expect just what ı’ve always expected. for you to make up your own damn mind. believe me or don’t. all ı can really tell you is your friend’s in trouble and he needs your help. he needs all our help."

neo ikinci filmde, morpheus da üçüncü filmde doğru soruları sormaya başladığında oracle pasif agresif bir tavır alıyor, zira bu sorulara verebileceği ikna edici bir cevabın olmadığını o da çok iyi biliyor. meseleyi kapatmak oracle için de en iyisi.

"listen to me, neo. you can save zion if you reach the source, but to do that you will need the keymaker."

yukarıda da oracle'ın nadiren net konuştuğunu yazmıştım. neo'ya keymaker'a ihtiyaç duyduğunu ve onu nerede bulabileceğini söylüyor. sonrasında architect'in önereceği teklifi de, bu süreçte trinity'nin ölüm tehlikesi yaşayacağını da biliyor ama neo'ya söylemiyor. esasen burada "merovingian'a giderken eczaneye uğrayıp göz damlamı da alabilir misin? zion'un kurtulması için bu da çok önemli" de diyebilirdi ve neo muhtemelen gerizekalı olduğu için onu da yapardı.

neo: then why didn’t you tell me about the architect? why didn’t you tell me about zion, the ones before me – why didn’t you tell me the truth?
oracle: because it wasn’t time for you to know.
neo: who decided it wasn’t time?
oracle: you know who. (temet nosce** levhasına işaret eder.)
neo: ı did.

neo'nun iç sesi burada muhtemelen "keşke önceden hazır olsaymışım, belki soren ve ekibi ölmezdi" derken oracle'ın iç sesi "çocuğun arkadaşlarını öldürdüm, az daha sevgilisini de öldürüyordum ama çocuğu bütün bunların sebebinin kendi eksikliği olduğuna ikna ettim. bundan daha gerizekalı bir seçilmiş kişi olamazdı" diyordu.

yani oracle'a güvenmeyerek filmdeki her şeyi çok daha güzel bir şekilde açıklayabildiğimizi düşünüyorum. fakat yapımcılar üçlemeyi oracle'ın sati ile tavuk suyuna çorba öyküsü* tadındaki kucaklaşması ile bitirerek bizim oracle'ı sevdiğimizden emin olmak istiyorlar. o yüzden tam bilemiyorum.