Trump'la Tanışanlar Onun Neden TV'lerde Gördüğümüzden Çok Farklı Olduğunu Söylüyor?

bu akşama kadar trump hakkında yeterince gevezelik ettiğimi düşünüyordum. derken
youtube’da bill maher’in trump’la beyaz saray’da yediği akşam yemeğini anlattığı videoyu izledim. ve izlerken yaşadığım şeyi tarif etmem gerekirse: şaşkınlık + deja vu + “ulan ben de tam bunu yazmıştım” hissi.
çünkü aylardır, hatta belki yıllardır trump’la ilgili kurduğum şu düşünceye harfi harfine denk düşüyordu: “bu adam gerçekte kim olursa olsun, kamusal alanda hiper-gerçek bir karakter olarak var. gerçek trump değil, oynadığı trump başkanlık yapıyor.” ve işin asıl vurucu tarafı şu: bill maher de bunu neredeyse birebir söylüyor.
İlgili video
bill maher’in trump’la yediği akşam yemeğinin baudrillard'cı okuması
mahşer gibi kutuplaşmış amerika'da trump karşıtı bir figür olan bill maher’in, donald trump’la beyaz saray’da yediği akşam yemeğini anlatırken kullandığı üslup ve verdiği detaylar, tam anlamıyla jean baudrillard’ın “simülasyon” kuramının canlı bir örneği.
bill maher’in gördüğü trump: esprili, dinleyen, kendine gülebilen, saldırgan olmayan, hatta hatasını kabul edebilen bir figür.
ama kamuoyunun bildiği trump bu değil. televizyonlarda, capslock’la bağıran, yargıç tehdit eden, medya düşmanı, megaloman, mitoman, otokrat bit trump var. baudrillard’ın dediği gibi: simülakr, artık gerçeğin yerini almıştır.
bu yemek aslında bir tür “gerçeğe dokunma” anı gibi. maher de zaten bunu fark edip soruyor:
> “neden bu adam kamuoyunda yok?”
baudrillard olsa kanımca şöyle cevap verirdi:
> “çünkü o adam artık sistemin dışındadır. sistem, onun yerine inşa edilmiş medya-temelli temsili sahneye koymuştur. gerçeğe değil, o temsile ihtiyaç vardır.”
yani beyaz saray’daki trump, gerçekte var olan ama politik etkisi olmayan bir ghost version, medyadaki, x'teki trump ise hiper-gerçek bir karakter: gerçeğin değil, gösterinin adamı.
bu yüzden bu mahşeri dünyada bile o “sakin trump” değil, şovmen trump etkili oluyor.
sonunda maher’in çıkardığı sonuç baudrillard’la birebir örtüşüyor:
> “beyaz saray’da deli yok, ama televizyonda deli taklidi yapan biri var. ve bu çok daha karmaşık.”
kısacası
gerçek trump -> bireysel bir insan
medyadaki başkan trump -> politik etki üreten hiper-gerçek bir simülakr.
işte tam da bu yüzden, politik gerçeklik artık kişilikten değil, imajdan ibaret.
bu gözlemle trump'ın evrimi, baudrillard’ın “simülakrlar ve simülasyon” adlı eserindeki dört aşamalı temsil kuramı ile de birebir örtüşüyor.
baudrillard’a göre modern toplumda gerçeklik, temsiller aracılığıyla anlam kazanır. ama bu temsiller zamanla öyle dönüşür ki artık gerçeğin yerini alırlar.
baudrillard bu sürecin dört aşamada oluştuğunu düşünür
1. aşama – temsil gerçeğin sadık bir yansımasıdır
> burada temsil hâlâ gerçekle ilişkilidir. trump örneğinde başta gerçek bir kişilik vardır. bu bir iş insanıdır. televizyonda röportaj verir, kitap yazar. insanlar onun kim olduğunu merak eder ve bilgi edinir.
2. aşama – temsil, gerçeği çarpıtır ama hâlâ bir bağ taşır
gösterilen şey hâlâ gerçeği referans alır ama artık makyajlıdır.
örnek: the apprentice programı. trump burada “başarılı patron” imajını oynar ama bu hâlâ kendi kariyerine dayalıdır. yani gerçekle bir bağ vardır ama teatraldir.
3. aşamada – temsil, artık bir gerçeklik simülasyonudur
temsil kendi başına bir gerçeklik yaratır. gerçek, artık ona bağımlı hale gelir.
trump 2016’da başkan adayı olduğunda, insanlar onu the apprentice’teki “güçlü lider” olarak hatırlar. bu rol, artık onun politik kimliğini belirler. gerçek trump kimdir? sorusu artık önemli değildir, çünkü halk imaja oy verir.
4. aşamada – temsil, artık gerçeğin yerini alır ve onu “maskeler”
burada artık bir “gerçeklik” kalmamıştır, gerçek yoktur. sadece imaj vardır.
trump’ın mitingleri, tweet’leri, medya kavgaları. artık kimse onun gerçekten ne yaptığına, ne bildiğine, ne düşündüğüne bakmaz. insanlar bu performansa göre taraf seçer.
trump artık bir birey değil, politik bir simülakrtır.
bir hiper-gerçeklik oluşmuştur.
bu dört aşamanın sonunda vardığımız yer şu
donald trump artık donald trump değildir. bir markadır, bir şovdur, bir imajdır. ve bu imaj, hakiki etkiler yaratır: bireylerin en tabi haklarına varan etkiler, ihlaller, borsa dalgalanmaları, vergiler, ulusal çaplı ve uluslararası etkiler, hatta savaşlar!
bu yüzden baudrillard şöyle der:
> “gerçekliğin yerini temsillerin aldığı bir çağda yaşıyoruz. artık bir gerçek yok. sadece onun sonsuz yankıları var.”
bu da bize şunu anlatır: beyaz saray’daki adam belki “herkes gibi bir insan” olabilir. ama medyadaki başkan, postmodern politik bir canavar.