Turgenyev ve Dostoyevski Arasındaki Saçma Sapan Yerlere Varan Çekişme

Dostoyevski 1881'de ölünce ancak sona eren bu sataşma hali, günümüzde "koca koca adamlarsınız yahu" dedirtiyor insana.
Turgenyev ve Dostoyevski Arasındaki Saçma Sapan Yerlere Varan Çekişme

tolstoy ve turgenyev'in arkadaşlıkları ikisi de cephedeyken başlamış. hatta st. petersburg'a ilk geldikleri aylarda çok yakınlaşmış, dönem dönem aynı evde kalmaya başlamışlar. ama tolstoy'un hizipçi tavrı turgenyev'i bunaltmış, ikisi de asilzade olduğundan bir restleşmeye dönüşmüş ve bir düelloya kadar varmış ama biraz küsüp, uzak kaldıktan sonra normale dönmüşler. fakat burada ilginç olan bu davranışların sınıfsal bir karşılığı var, aynı restleşmeyi dostoyevski ile yaşadıklarında turgenyev ona karşı acımasız ve çirkinleşecek davranışlarda bulunmaktan kaçınmamış. çünkü o dönemin edebiyatçıları arasında soylu ve zengin olmayan tek kişi dostoyevski'dir. yine de tolstoy çok karakterli bir duruş sergileyerek st. petersburg'daki ikiyüzlü ortamı terk ederek topraklarının olduğu yasnaya'ya geri dönüyor.

javier marías'ın “yazınsal yaşamlar” isimli kitabında yazarların yaşamlarından kesitler var. orada bu düellodan şöyle bahsediyor.

“iki yazar arasında büyük farklılıklar ve bir dereceye kadar da arkadaşlık vardır kuşkusuz. bir tartışmada konu gelip rusya'nın batılılaşmasının uygun olup olmadığına dayanınca bu farklılıklar doruk noktasına ulaşır ve tolstoy, turgenyev'e meydan okuyarak onu düelloya davet eder, mesele bir-iki çiziğin ardından kutlamayla ve şampanyayla sona ermesin diye de düello silahının tabanca olmasını önerir. turgenyev özür diler ve iş tatlıya bağlanır ama tolstoy'un sağda solda onu ödleklikle suçladığını duyunca, bu sefer o tolstoy'u düelloya davet eder; ancak uzun bir yolculuğa çıkmak üzere olduğu için davetini dönüşüne erteler. bu kez özür dileme sırası tolstoy'a gelmiştir, böyle birbirlerini düelloya davet ede-erteleye tam on yedi yıl geçirirler, sonunda düello yapmaktan tümüyle vazgeçerek barışırlar. tolstoy'da dostoyevski'de batı'da yolculuk ederlerken, varlarını yoklarını kumar masalarında kaptırınca (dostoyevski saatini bile bırakır), çareyi turgenyev'e başvurmakta bulurlar. turgenyev her ikisine de borç verir. dostoyevski, borcunu ödemekte dokuz yıl gecikir, o da yetmezmiş gibi, durmadan turgenyev'e saldırmaktan da geri kalmaz. dostoyevski'nin bu saldırılarını, geçirdiği sara nöbetlerine yoran turgenyev, bir hasta olarak kabul edip hoş ve “hor” gördüğü dostoyevski'yi her defasında bağışlar.”

bu düello hikayesi böyle kapanmış.

Tolstoy ve Turgenyev

ama gerçek olan dostoyevski ve turgenyev arasında garip bir iletişim varmış hep

farklı karakterler olmaları sebep gösterilebilir elbette...

ivan turgenyev'in babası soylu. aynı zamanda entelektüel, iyi eğitimli, felsefe, filoloji okumuş, ağırbaşlı, kendini bilen ve sürekli kontrollü bir yaşam süren bir yazar. özel okullarda eğitim alan, çocuk yaştayken birkaç dili öğrenmiş olan bir adamdan bahsediyoruz.

dostoyevski'ye baktığımızda muazzam karmaşık bir karakter. alkolik bir baba, hastalıktan başını kaldıramayan bir anne, yoksulluk... dostoyevski'ye ilk gençlik yıllarında hayatın sundukları bunlar. bu yaşam elbette onun edebi kişiliğinin oluşmasına büyük bir katkıda bulunmuş, karakterlerine yansımış. hayatında bir çıkış bir iniş var hep. sürekli para sorunu yaşayan, çocukluk yıllarından bu yana zorluklar çeken, ilk yazarlık zamanlarında istediği çıkışı yakalayamayan, ne bileyim arada kalmış, hiç huzuru bulamamış kaotik bir adam profili gibi dostoyevski. hep derin bunalımların, içsel karmaşaların insanı olmuş. zor bir hayat sürmüş, o zorlukların içinde de son nefesini vermiş.

ve ikisi gençlik yıllarından tanışıyor

hatta ilk yıllarda birbirlerine sık sık takdirlerini iletip, övgüler yağdırırlar. ama sonrasında yergiler kontrol edilemeyip zaman zaman gün yüzüne çıkıyor.

turgenyev'in dostoyevski'ye ithafen söylediği iddia edilen "edebiyatın burnunda kızarık sivilce" tanımlaması doğru kabul ediliyor edebiyat çevrelerince. ama dostoyevski onu yine de pek sevmiş galiba ya da sevdiği zamanlar olmuş. hatta mektuplarının birinde; "ne adam, kardeşim! ben de neredeyse aşık olacağım ona. yetenekli bir ozan, bir aristokrat, yakışıklı, zengin, zeki ve kültürlü bir oğlan. öyle sanıyorum ki doğa ondan hiçbir şeyi esirgememiş. üstelik hayran olunacak son derece dürüst bir karakteri var." diye bahseder.

tüm bunlara rağmen kibrinden hiçbir zaman geri adım atmayan turgenyev, dostoyevski ile dalga geçmeyi sürdürür. dost sohbetlerinde, edebi tartışmalarda yüzüne karşı pek olmasa da dostoyevski'nin arkasından konuşmaya devam eder. ondan “kendisini dahi sanan taşralı” diye söz eder. ve dostoyevski yıllar sonra bir yazarın günlüğü'nde 'kısa parmaklı, iri gövdeli, durumunu koruyabilmek için nükteler savuran içi geçmiş beyzade' diye bir tanımlama yapacaktır turgenyev için..

bunu da gazete duvar'da okumuştum.

dostoyevski yine çok parasız ve alacaklılardan bunaldığı bir dönemde bir yayıncı ile akıllara zarar bir anlaşma imzalar. yanında götürdüğü çok az parayı da kısa sürede wiesbaden'in kumar salonlarında kaybeder. aç sefil, çaresiz geçen günlerin sonunda turgenyev'e bir mektup yazarak borç ister. 50 ruble gibi bir para sanıyorum. turgenyev parayı verir. bu borcunu üç haftadan önce ödeyemeyeceğini de belirtir. ancak bu borcun ödenmesi bir hayli zaman almış. yine avrupa'da başka bir görüşmeleri sırasında dostoyevski almanlar hakkında ileri geri konuşunca turgenyev çok öfkelenir “bu çeşit konuşmakla bana hakaret ediyorsunuz. biliniz ki ben buraya temelli yerleştim. kendimi alman sayıyorum, rus değilim ve bununla övünüyorum.”


turgenyev ile dostoyevski arasındaki çekişmenin bir nedeninin de avrupa'ya bakış ve slavcılık konusunda olduğu söyleniyor

turgenyev avrupa hayranıydı. dostoyevski ise onun köklerinden koptuğunu düşünüyor bu yüzden ona rusya'ya almanya'dan bakması için bir teleskop almasını alaycı bir şekilde dile getirmiş. çünkü dostoyevski katı bir rus milliyetçisidir bu aşikâr, batıdan yükselen tüm fikirlere önyargılı ve karşıydı.

neyse, bu kavga uzun yıllar gizli laf sokmalarla sürmüş, bazı yerlerde aralarındaki husumetin 30 yıl kadar sürdüğü yazıyor. alınan 50 rublelik borç en sonunda ödenmiş. puşkin şölenleri'nde konuk olarak çağırılan iki yazarın arasında, dostoyevski'nin şölende coşkulu bir konuşma yapmasının ardından dramatik ama çok da içten sayılamayacak sahte bir barışma yaşanmış. ne tuhaf ki tüm hayatı boyunca elde edemediği saygı ve ilgiyi bu konuşmasıyla elde etmiştir ancak yalnızca bir yıl bunu yaşayabilmiş ve sonrasında ölmüş ne yazık ki dostoyevski...

yani iki efsane edebiyatçıya baktığımızda şunları görüyoruz

biri, kökeni ve bütün yetişimi, eğilimleriyle bir burjuva diğeri çocukluğundan beri, özellikle son yirmi yıldır her türlü sıkıntıyı, yoksulluğu görmüş iki ayrı adam var.

dostoyevski bence turgenyev'e kıskanç, oldukça gönülsüz ama muhtaç bir hayranlıkla bakmış aslında... turgenyev'in ona karşı tutumu ise, nazik ama açıkça üstün ve tepeden bakan bir himaye şeklinde olmuş çoğu zaman. fakat ne yaşanmış olursa olsun, ister edebi bir çekememezlik ya da sınıfsal farklılıklar, gerçek olan ikisi de yalnızca rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının iki devi. ikisi de zamana hükmetmiş, hatta zamanın ötesine geçmiş. onlarsız bir dünya edebiyatı düşünülemez sanırım.

kaynak: yazınsal yaşamlar (ünlü yazarların gizli yaşamları) javier marías'ın bu kitabı meraklıları için çok güzel bir kitap. eğlenceli, biraz alaycı bir üslupla gözümüzde çok başka yerlere koyduğumuz yazarları ete kemiğe büründürüp sevecen ama çok saygılı bir yaklaşımla anlatmış. afrasıyla tafrasıyla joyce'dan rilke'ye kadar ilginç anılar var.