Türk ve Dünya Sineması Ekseninde Yapılan Dobra Bir Onur Ünlü Eleştirisi

Son filmi "Put Şeylere" ile beklediğini bulamamış gibi gözüken Onur Ünlü'ye ve kendisinin sanatına dair bir eleştiri.
Türk ve Dünya Sineması Ekseninde Yapılan Dobra Bir Onur Ünlü Eleştirisi


eğer max ophüls, roberto rosselini, federico fellini, françois truffaut, stanley kubrick, andrei tarkovsky, ingmar bergman, krzysztof kieslowski, werner herzog, jim jarmusch, michael haneke ya da durun daha yakın tarihten isimler sayalım: peter greenaway, jean pierre jeunet, lars von trier, paul thomas anderson, wes anderson, michel gondry… bu isimlerin iyi yönetmen olduğunu düşünüyorsanız, onur ünlü’nün iyi bir yönetmen olduğunu iddia etmeniz halinde akli muvazenenizden şüphe duyarım. ha yok "bu isimlerden bana ne, bana bir onur ünlü yeter" diyorsanız sizi sizde bırakmak en hayırlısı!

onur ünlü bilhassa jim jarmusch, terry gilliam, woody allen ile jean pierre jeunet gibi auteur'lerin sinematografik niteliklerini birleştirip kendi tarzında işler yaratmakla meşgul senelerdir. bunda bir sorun yok, zaten her sanatçının eklektik kulvarlara dalması çok doğaldır. ama bence biraz önce yaptığım tespit kusurlu zira onur ünlü’nün röportajlardan anladığım kadarıyla çok da sofistike bir bilgisi yok sinema tarihi hakkında ve böyle bir kolajı yapsa bile bunda bir kasıt olmayacağını düşünüyorum.

Eternal Sunshine of the Spotless Mind ve Science of Sleep gibi filmlerin yönetmeni Michel Gondry.

onur ünlü’nün filmlerindeki en önemli öge absürdizm

sinemada absürt unsurların olmasından yana herhangi bir sıkıntım olamaz zira absürtlüğe karşı olsam, brazil, fear and loathing in las vegas, zelig, alice in wonderland (j.svankmajer) izlediğim en iyi film listemde yer alıyor olmazdı. lakin onur ünlü bu işi beceremiyor. sanıyor ki absürt olmak hikayede bazı diyalogların sırf söylenmek için eklenmiş olması, sanıyor ki absürtlük hiçbir yere bağlanmayacak yan karakterler yaratmak, sanıyor ki absürtlük olay örgüsünü paramparça bırakmak… onur ünlü absürtlüğü paravan olarak kullanmasa belki yıllar sonra bir adam çıkar ve ed wood misali hakkında bir film yapardı anca.

sinema birçok farklı unsurun bir araya geldiği modern operadır. işin içine diyalog, mekan, tasarım, sahneler, kıyafetler, oyuncular, müzikler vs girer. onur ünlü genelde akılda kalıcı hikayeler buluyor (sezar'ın hakkı sezar'a) lakin işte o fikirler, hikayeler öylece kalıyor. bakıyorsunuz filmlerinin açılışı çok iyi ama gerisi yok. söz gelimi beş şehir iyi bir çalışma olabilirdi. ciddiyim. kurgu akışı çok orijinal olmasa da harika bir iş kotarılabilirdi ama onur ünlü filmi de, örgüyü de, karakterleri de anlamsız sahneler, gereksiz diyaloglarla öyle harcadı ki, filmin kerameti onur ünlü izleyicisi ve onun aurasına teslim olmuş yerli sinema eleştirmenlerinden ibaret kaldı.

açık yazayım. yönetmenin polis, çocuk, güneşin oğlu, beş şehir, celal tan ve ailesinin aşırı acıklı hikayesi ve son filmlerinden sen aydınlatırsın geceyi isimli filmlerine vakit ayırmış bir sinema delisi olarak söylüyorum: ne yazık ki onur ünlü iyi, farklı, akılda kalıcı filmler yapmaya çalışan ama bir türlü doğru damarı bulamamış bir yönetmendir.

Güneşin Oğlu (2008)

peki neden sevilir bu isim bu kadar, neden çok tutulur?

zira onur ünlü bir başyapıt için doğru damarı bulamamış olabilir ama sosyal platformda doğru personaya bürünmeyi başarmıştır. sinema için bildiğinden şaşmayan ve bu yüzden burnu kalkık pelikül münevverlerince hakir görülüp, bir türlü kusursuz bir yapım için harika bütçeyi bulamayan ailenin haşarı evladı, doğrucu davut yönetmendir. yerseniz… kendisini takip edenler onun sinemasından ziyade, onun yakarışlarını duyar. efendim filmlerini sinemada oynatmıyorlarmış, efendim doğru dürüst bütçesi olmadan kameranın arkasına geçiyormuş, efendim filmlerinden zarar ediyormuş. bir oryantasyon gibi, bu adam ve şürekasının onun sineması hakkında atıp tuttuğu nameleri, hezeyanları dinleyip adapte oluyor bu numaraya ekseriyet. ve sonuç: onur ünlü türk sinemasının geleceğiymiş, baş tacıymış, şöyleymiş böyleymiş... sonuç ortada.

bu adam eğer pohpohçularının söylediği gibi sinema alemi içerisinde ışık gibi parlayan, auteur bir yönetmen ise, neden anca yerli festivallerde kimisi kirli kokular yayan ödüller alıyor? madem bu adam beş şehir’in, güneşin oğlu’nun veya polis’in değeri zor anlaşılan harika yapımlar olduğunu söylüyor o zaman yollasaydı uzakdoğu’ya veya avrupa’ya? alsaydı ödülleri. adamların sinemamıza bir hınçları yok, öyle olsa nuri bilge ceylan, semih kaplanoğlu, derviş zaim, yeşim ustaoğlu, merhum seyfi teoman hatta merhum yılmaz güney neydi peki? bu insanlar yabancı mıydı? madem harikulade filmler kotarıyor onur ünlü, bıraksın peşine takılan ergen tayfasını da, gitsin bakalım sinemanın hodri meydanına.

gören de sanacak beyefendinin iyi bir bütçesi olsa melancholia’yı, the fall’u, bir zamanlar anadolu’da'yı veya yol’u çekecek. bir züğürt ağa’yı çekse razıyım. o hicvi, o parodiyi, sosyal konum alegorisini yansıtsın sinemasına razıyım. ama yok. beyefendi daha son filmi biter bitmez çevresi ile birlikte bir feveran-hezeyan fırtınası yaratıp "bu filmi sinemalara dağıtamıyoruz, sinemalar bizi istemiyor, yayınlamayacağız" minvalinde bir politika izleyip, cebini doldurmayı seçiyor (elbette bir filmin eleştiri içermesi, siyasal olması bir ön şart değil lakin mevzubahis isim tabu yıkan, sorgulayan, ayrıksı karaktere bürünmüş bir kişi olunca bu ön şartlar onun sineması için elzemdir).

32. istanbul film festivalinin ödül törenini izlerken (2013) arkadaşım kimin ödülleri toplayacağını sordu. sen aydınlatırsın geceyi yanıtını verdim, doğal olarak şaşırdı zira filmin onlarca kusuru olduğunu söylemiştim. neden diye sordu bu kez. şu cevabı verdim: "birincisi bu yıl yerli sinema filmleri kategorisi o kadar vasat ki, onur ünlü’nün cebi dolsun bari" diye düşüneceklerdir. "kimse zararlı çıkmaz , neticede bizim festivalin dünyada ne bir tanınmışlığı ne de bir ağırlığı var” hem fibresci hem de altın lale’yi neden aldı sanıyorsunuz?


netice itibarıyla

zamanında onur ünlü’nün sen aydınlatırsın geceyi filmi için harcadığı paranın çoğu kendisine döndü ergen kardeşlerim artık onun için üzülmeyin. şimdi üniversite üniversite gezip filmlerinin gösterimini yapacak, gönlünüzü kazanacak. onun için her şey iyi. zaten sosyalizme islamı bulayan, her şeye karşı olup otokrat partiye temenna duran her sanatçı için son yıllarda her şey çok iyi. hiç üzülmeyin kendisine. onur ünlü devletin kanallarında dizileri yayınlanan bir yönetmen, yapımcı sonuçta. siz onun dizilerindeki göndermeleri yakalayadurun.

böyle sitemkâr, boş ve akıntıya kendini kaptırmış adamların putlaştırıldığı memleketimde ahmet uluçay gibi ömrünü, hayallerini sinemaya adamış bir insan neden az tanınır, değeri bilinmez yanarım yanarım buna yanarım işte.

Ahlat Ağacı Filmini Gözünüzde Daha Değerli Kılacak Muhteşem Detaylar

Türk Sinemasının Yüz Akı Filmlerinden Vavien, Neden Dünya Standartlarında Bir Film?