Türkiye ile İsrail'i Karşı Karşıya Getiren Siyasi Olay: Alçak Koltuk Krizi

Ocak 2010'da Türkiye ile İsrail'i oldukça gergin bir tartışmanın içine alan bu olay, tarih sayfalarına Alçak Koltuk Krizi olarak geçti.
Türkiye ile İsrail'i Karşı Karşıya Getiren Siyasi Olay: Alçak Koltuk Krizi


Nedir bu kriz?

alçak koltuk krizi; 2009 yılında davos'taki dünya ekonomik forum'unda yaşanan "one minute" olayının gölgesinde, türkiye - israil ilişkilerinin bozulmasında büyük etki yaratmış bir siyasi kriz.

bu yıl iki ülke arasındaki gerilimin gölgesinde ayrılık, kurtlar vadisi gibi dizilerde israil askerleri işgalci, katil olarak gösterilmiştir. bunun üzerine dönemin israil dışişleri bakanı yardımcısı danny ayalon, türkiye israil büyükelçisi oğuz çelikkol'u israil meclisi knesset'teki odasına çağırmıştır.


ocak 2010'da gerçekleşen görüşme öncesi basın mensupları odaya yerleştirilmiş, ayalon'un “bizim yüksek, onun daha alçak bir koltukta oturduğuna, masada yalnızca israil bayrağı bulunduğuna ve bizim gülümsemediğimize dikkatinizi çekerim” sözleri israil basınında büyük yankı bulmuştur.

bu saygısızca tutum karşısında türkiye'den sert bir tepki gelmiştir. ayalon'un, büyükelçi'den yazılı şekilde özür dilemesi üzerine konu kapatılmıştır.

Osmanlı arşivleri, buna benzer koltuk krizlerinin onlarca örneğiyle dolu

1815 viyana kongresi'ne kadar elçileri pek sallamayan, onları alâ (büyükelçi), evsat (orta elçi), ednâ (düşük elçi) diye sınıflayıp buna göre saygı ve itibar gösteren, padişahın huzuruna çıkan elçilerin koluna girilip enselerinden bastırılarak eğilmeye zorlayan, çırağan sarayı'nın önünden atla geçen elçilerin attan inmesini kayıkla geçenlerin şemsiyelerini kapatmalarını ("çünkü şemsiye güçtür ve ancak efendiler gölgede kalmaya muktedirdir, köleler ise güneşte kavrulur" bkz. theophile gautier, constantinople: 1853, s. 184) emreden, elçileri olur olmaz hallerde yedikule zindanları'na kapatıp yıllarca esir eden osmanlı'nın, gelen elçileri alçak tabureye oturtma gibi fena bir adeti de var ki elçilerin anıları ve arşivleri bunun ne kadar aşağılayıcı olduğunun kayıtlarıyla dolup taşıyor.

bu aşağılamaya ilk itiraz eden fransa olmuş ve 1728'de fransa elçisi villeneuve, kendisine gösterilen tabureye değil, sadrazamın yanına oturmuş. bir diğer örnek ise 1829'da istanbul'a atanan ingiltere büyükelçisi sir robert gordon. the blonde adlı gemisiyle büyükdere iskelesi'nde hayli şaşaalı bir törenle karşılandıktan sonra kendisine oturması için gösterilen tabureyi reddedip sadrazamlığa vekalet eden kaymakam paşa'nın bu tabureden biraz yüksekte bulunan divanında, onun yanına oturmuş. osmanlı arşivlerindeki kayıtlara göre osmanlı tarafı buna ses çıkarmamış: "elçi-i mersûm, müşarun-ileyh kaymakam paşa hazretlerinin sıralarında kuûd eylemiştir."


nitekim, ingiltere kaynakları da bu alçak koltuk krizini kayıt altına almış: "kaymakam... alçak bir tabureye işaret etti ama elçi, osmanlı etiketiyle çok tutarlı olan bu küçük üstünlük iddiasını gözardı ederek divana onun yanına oturdu. bu hareket görmezden gelindi, bu önemli tabure de sessizce ortadan kaldırıldı."

hele ki osmanlı'nın son demlerine gelindiğinde elçiler artık o kadar rahat davranır hale gelmiş ki sultan reşad, huzuruna gelen elçilerin -sultan bundan hiç hazzetmese de- ayak ayak üstüne atmalarına kızar ve "gavur geldi de ayaklarını burnuma soktu" dermiş.

alıntılar için bkz. hakan karateke, osmanlı'nın son yüzyılında merasimler, s. 166, s.306.
ali fuat türkgeldi, görüp işittiklerim, s. 268.