Türkiye'de Kimsenin Artık Pek Tadı Tuzu Kalmamasının Hukuki ve Sosyolojik Sebepleri Nedir?

Bir süredir, meslek fark etmeksizin kiminle konuşsanız pek keyfi olmadığını gözlemleyebilirsiniz genelde. Aynı şekilde etraftan duyulan kahkahaların azaldığını da. Bu durumun asıl sebepleri bireysel mi yoksa hukuk, devlet gibi mekanizmaların işleyişi mi peki?
Türkiye'de Kimsenin Artık Pek Tadı Tuzu Kalmamasının Hukuki ve Sosyolojik Sebepleri Nedir?
iStock


bireysel kaynaklı sanılan pek çok bunalım, pek tabii devletle ilgili buhranlardan ileri gelebiliyor

ilk önce bakınız bu bahis ile aslında fevkalade yakından alakalı bir alıntıyla başlayayım; daron acemoğlu ve james robinson, ödüllü eserlerinde (why nations fail) bakınız ne diyorlar, ayaküstü çevirimle:

"kurumlar, gerçek yaşamdaki davranışları ve güdülenmeleri etkiledikleri için ulusların başarılarını ve başarısızlıklarını da belirler. bireysel beceri, toplumun her kademesi için önemlidir, fakat bireysel becerinin bile olumlu bir kuvvete dönüşmesi için kurumsal bir çatıya ihtiyaç vardır. enformasyon teknoloji endüstrisindeki pek çok efsanevi isim gibi bill gates de (paul allen, steve ballmer, steve jobs, larry page, sergey brin, jeff bezos gibi) uçsuz bucaksız hünerlere ve tutkulara sahipti ve nihayetinde güdülerine cevap verdi. abd'deki eğitim sistemi, gates ve onun gibilerin kendi yeteneklerini tamamlamak için ihtiyaç duydukları benzersiz yetenekler setini kazanmalarına imkan tanıdı. abd'deki ekonomik kurumlar bu insanların kolaylıkla şirketler açmalarına ve aşılmaz bariyerlerle uğraşmadan bunu yapmalarına olanak verdi. bu kurumlar aynı zamanda projelerinin finansmanını mümkün kıldı. birleşik devletler işgücü piyasası, kalifiye personel kazanmalarını sağlarken, görece rekabetçi piyasa çevresi de şirketlerini genişleterek ürünlerini satmalarına yardımcı oldu.

bu girişimciler daha ilk günden rüya projelerinin gerçekleşebileceğinden emindiler

kurumlara ve kurumların ortaya çıkardığı hukuk üstünlüğüne güveniyorlardı ve mülkiyet haklarının güvenliğinden endişe duymuyorlardı. nihayet, siyasi kurumlar istikrar ve süreklilik sağlıyordu. evvela, bir diktatörün yönetimi eline geçirerek oyunun kurallarını değiştirmeyeceğinden, zenginliklerine el koymayacağından, bir diktatörün onları hapse atmayacağından veya yaşamlarını ya da geçimlerini tehdit etmeyeceğinden emindiler. aynı zamanda toplumdaki hiçbir belirli niyetin, hükümeti ekonomik olarak felaket içeren bir güzergaha sürüklemeyeceğinden de emindiler, çünkü siyasi güç hem sınırlıydı, hem de zenginlik için güdülenmeyi ortaya çıkaracak biçimde genişçe topluma dağıtılmıştı" (acemoglu, daron, robinson, james a., 2012, why nations fail?: the origins of power, prosperity and poverty, profile books, london, s.43)


başarısızlık ve bunalım için salt bireyin kendisini suçlayan klişenin aksine, çözülemeyen düğümlerin özlerinde toplumsal ve kurumsal olduklarını söyleyenler sadece marksistler değil, aynı zamanda liberallermiş de öyle değil mi? (swh) akp elitinin bir zamanlar en azından gözlerini diktikleri tek şey olan kalkınma ve zenginlik gibi konuları içerdiği için söylüyorum; o hep gırtlakta dolaşan hukuk üstünlüğü sanki sadece hukuk üstünlüğü değil, bundan çok daha fazlası olabilir mi? ilk keşfedildiğinde kapılmak için can atılan altın kaynakları ve zenginliğine rağmen güney amerika şimdilerde yoksulluk, tekel ve diktatörlük ile mücadele ederken, başlarda hiçbir gözle görünür zenginliği olmayan kuzeyin zengin ve daha özgür olması biraz da bundan olmasın? daha ilk keşifler sonrası kuzey amerika'da -ilkel de olsa- demokratik işleyişin olması, hatta günümüzde bill gates gibi pek çok ülkede ulusal hazine sayılabilecek bir figürün tekelcilik yüzünden hukuk sistemi tarafından yargılanabiliyor olması, kurumların daha fazla insana açık olarak daha rahat sorumlu tutulabilir olması yüzünden yaşam başkaymış, zenginlik mümkün oluyormuş sanki?

temel hak ve hürriyetlerden hiç anlamadığı ve bunlara kıymet vermediği için türkiye tipi vasatlık, en azından cebine girip çıkan para hakkında kuşkuya düştüğünde medikal çözüm aklına geliyor, artık şakırdayamayan para sesine göndermede bulunmam biraz da bundan. güzellik sırrını cosmopolitan dergisine vermeyen manken değil bu bahis. toplumun ve devletin zaman ayarlı bombaya dönüp dönmediğini anlamak için pek çok güzergah var. toplumu kapsayıcı kurumların (inclusive) kalkınma, özgürlükler, haklar ve inovasyona, dışlayıcı ve daha az kişi tarafından yönetilen otoriter kurumların (extractive) ise ekonomik durağanlığa, baskı ve çözülmeye götürdüğü empirik olarak da seyri izlenebilen, geniş literatüre sahip bir süreç elbet, ama yeni türkiye'nin sabitfikirleri için ne deseniz boş.


bu hukuk üstünlüğünün elbette sınırları var, kapsamı da özellikle de son zamanlarda daraldı

örneğin andrew feinstein gibi güney afrika cumhuriyeti'nde bakanlık yapmış bir siyasetçi bile iki akademisyen ile birlikte hazırladıkları eserinde (the shadow world), çoğu zaman legal gibi görünen silah sektörünün bir kara pazar olamasa da ak pazar da sayılamayacağını, bunun bir gri pazar olduğunu ve dönen dolaplara, hukuksuzluklara ses çıkarılmadığını yazıyordu (kayda değer bir rakam verir feinstein kitabında hatta; bu şirketlerin birleşmiş milletler'e rapor olarak giden 500 kadar hukuk ihlalinden sadece yirmi küsür kadarının mahkemelere ve cezalandırmaya düştüğünü yazar, hukuk yine büyük arıların ağa takılmadığı bir mecraya dönmektedir.) ama şunu unutmamak gerek ki kurumların çöktüğü, meşhur fransızca deyişle fin de siecle (dünyanın sonu) atmosferinde bile çöküş kurumları, senin keyfi at koşturduğun, gladyatör arenasında fil mızraklattığın kalibreden kat be kat üstün. adam smith, üç yüzyıl önce çin'in kurumları ve hukuk yüzünden durağan bir coğrafya olduğunu yazardı (the wealth of nations); şimdi ise batı, kendi hız verdiği kurumlarına ihanet ettiği için bocalama içinde. sözün hülasası, çözüm yine ellerimizi kovuşturduğumuz hukuksuzluk patikasında değil . bundan bize pay çıkarmak ise en büyük şark kurnazının bile yüzünü kızartacak bir manevra olur, her şey hakkında hiçbir şey yapamayan senin kurumların bir kez de kendilerine baksın denebilir.

özetle

misalen gülmen ve özakça'nın, nihayetinde durağanlık ve çöküş vaat eden dışlayıcı kurum yapısı (extractive instutions) tarafından aç bırakıldıktan sonraki açlık grevlerine de hapisle yanıt verilmesi, sadece birkaç marjinalin başına gelen ve seni zinhar etkilemeyecek bir sürecin alameti değildir yani. sigara sadece sigara değildir. hiç umrunda olmayan alanlardaki hukuksuzluk, şişince o göbekteki gömlek düğmelerini fırlatıverir, kusmak için kovaya yetişemez hale gelirsin.