Türkiye'de Pek Bilinmeyen Bir Bilgisayar Sanatları Altkültürü: Demoscene
1980'lerin ortasında, illegal oyun kopyalama/dağıtım işi bugünkü wan'ların yokluğu nedeniyle bayağı zordu
ekip halinde yapılması gereken bir şeydi... kaliteli bir yazılımcı, oyunun kopya korumasını kaldırır, spreader/modem trader'lar ise bunu ülke/kıta çapında yayarlardı. öncelikli olarak avrupa, ardından amerika ve avustralya gibi bölgelerde korsanlık bu şekilde yürümeye başlamışken bir gün adamın biri "bizim ekip aşağı minesota'daki canıtın'ın grubundan daha hızlı oyunları piyasaya sürüyor, bizim bir imzamız olmalı" diyerekten, başarıyla kırdıkları (crack) her oyunun başına "bu oyun size bergen'in asi lord'ları tarafından getirilmiştır" diye yazmaya başladılar. bunu gören diğer ekipler de imzalarını daha fiyakalı atma telaşına büründüler.
böylece 1-1.5 yıl içinde "crack" grupları, oyunların başlarına özenilmiş, oyunun kendi grafiklerini aşar nitelikte intro'lar dahil etmeye başladılar
bu intro'larda büyük oranda gruptan bir bilgisayar müzisyeninin bestelediği bir şeyler çalarken, grubun sanatsal kaygıyla tasarlanmış bir logosu ve altında kayan yazılarla diğer grupların ne kadar boktan olduğu vurgulanırdı. "en iyi coding bizde" olayını lafta bırakmamak için bilgisayarın (commodore 64, amiga, atari) teknik kısıtlarının üzerine çıkılmaya başlandı. çeşitli hileler ve bilgisayarı tasarlayan mühendislerin kodlamaya başlayıp yetiştiremeyince toptan devre dışı bıraktığı özellikler bulunup üzerlerine gidildi. örneğin commodore 64'te ekran sınırlarını kaldırarak oralarda "sprite" (kısaca bilgisayar grafiği) gösterebilmek bu tarz çalışmalardan biridir.
işin basit bir eğlenceden daha büyük bir keyife dönüşmesi zannederim 1987'nin ortalarına rastlar
neredeyse oyun boyutu kadar intro'lar oyunların başlarına ilave edilse de gruplar kendi coding/gfx/müzik kabiliyetlerini tam olarak intro'larla ortaya koyamadıklarına inanarak, birkaç introyu bir araya getirerek ilk "intro disc"'lerini piyasa sürerler. ücretsiz olarak elden ele dolaşıp kopyalanan bu introları izleyen insanlar, oyunları kırıp önlerine getirenlerin aslında ne kadar şahane insanlar olduklarını iyice anlarlar. elden ele dolaşan intro disklerinde gruptan haberlerin yanında diğer grupların ne kadar "lame" olduğu, dost gruplarınsa ne kadar dikkate değer olduğu vurgulanır, disk mag'lerin temeli atılır...
yine aynı dönemde, bugün en dallamanın bile türkçe okunuşuyla kullanmaktan çekinmediği "lamer" kelimesi ortaya çıkar
bazı uyanık sansarların başkalarının kırıp başına intro koymaya zahmet etmediği oyunlara "cracker" olarak kendi ismini yazdığı gözlenir. ya da çok basit bir "hex editor" ile adamın geceler boyunca uğraşıp ortaya koyduğu intro'daki ismini silip kendi handle'ını ilave ettiği anlaşılır. bu adamlara ilk kez "lamer", yaptığı aktiviteye de "lame" adını takan adamın adını şu anda hatırlamıyorum ama ekşi sözlük'te bir yerlerde yazıyor. tabii bu tarz işlere yönelen adamların isimleri en dikkat çekici biçimde disk mag'lere yazılır, dünya aleme rezil edilir...
neyse; olay çığrından çıkmış, aynı şehrin crack grupları toplanıp birbirlerine yaptıkları intro'ları gösterir olmuşlardır
artık bu toplantılarda oyun kırmak pek gündemde olmamakta, "bak hı resmi dalgalandırıp aynı anda müzik çalıyorum, hem de raster time yemeden!" sözleri daha çok havada uçuşur pozisyona gelmektedir... nitekim ilk demolar bu ortamda piyasaya çıkmıştır. birbiri arkasına gelen intro'lar devri geride kalmış, birden fazla partisyonu uyum içinde bulunan, çalıştırdıktan sonra birkaç dakika boyunca değişen grafikler, efektler, müzikler eşliğinde izlenen şovlara dönüşmüştür...
demoların büyük çoğunluğu göze hitap eden gösteriler değil, daha çok coding harikalarını göstermesi bakımından güçlü özelliklere sahiptir.. bu yüzden örneğin commodore 64'ün aynı anda sadece 3 kanaldan (dolayısı ile aynı anda sadece 3 enstrüman) ses verebileceğini bilmeyen biri, o demoda bir şekilde aynı anda tam 5 kanaldan müzik geldiğine dikkat etmez, anlasa da bunun ne gibi bir üstün çalışma olduğunu bilemez. bu yüzden demoscene hep "geek" diye tabir edilen insanlar arasında varlığını sürdürmüş, daha programcı kafasında gündüz işinde, akşam eşinde insanlara hitap etmemiştir.
zaten asosyallikte sınır tanımamalarıyla bilinen çekingen kuzey insanının beklediği ortam olan demoscene böylece açıkça faaliyete geçmiş, kısa sürede katılım sayısı 100'lere varan ve birkaç gün süren demo yarışmaları yine gruplarca amatör olarak hür teşebbüs gerçekleşmeye başlamıştır. bu akım 1989-1994 arası tavan yapmış, tarihin en önemli demoları bu aralıkta piyasaya sürülmüştür. (state of art, legoland) artık büyük spor salonlarında, intel ve amd gibi devlerin sponsor olduğu organizasyonlar yapılmakta, bilgisayarını kapan 3-4 gün boyunca etrafta pc üzerine en kaliteli şeylere imza atmak isteyen insanlarla beraber yeteneğini sergilemektedir, gidip yerinde görmek isteyenler için en büyük organizasyon büyük ihtimalle assembly'dir...
ve demoscene'in düşüşü
90'ların sonlarından itibaren ciddi düşüşte olan demoscene'inin artık eskisi kadar yeni taraftar toplamamasının nedeni olarak kullandığımız sistemlerin multimedya gücü olarak bizi doyurmuş olması ve en kral democunun ekrana çıkarttığı fractallarla bezeli hayvan detaylı 3d modellerin tek bakışta algı sınırımızı aşmasından ötürü bizde "ohaaaa" etkisi bırakamamasıdır, kanaatim budur... oysa eskiden her şey çok açık seçikti; c64'un 16 renginde ekrana çıkan electric/extend yapımı michael jackson'da kullanılan renkler açık seçik o güne kadar yapılanlar arasında en iyisiydi... artık bu tarz limit ürünlerin ortaya çıkması imkansıza yakın; çünkü programcının hayvanlaşmasına fırsat kalmadan donanım teknolojisi büyük ivmeyle gelişiyor. başka bir dezavantaj da 15-20 yıl önce olduğu gibi tek tip bilgisayar yok artık çevrede. eskinde 16 yaşındaki çocuk ekran register'ına rastgele değerler göndererek kazayla donanımın beklenmeyen biçimde davranmasından yararlanarak ilginç efektler bulabilirdi. artık öyle bir şans tabii ki ortada yok, nvidia'da çalışan bir kod kesinlikle atide çalışmaz gibi örnekleyebiliriz.
demoscene ile ilgili ilginç bir nokta: türkler
şaşırtıcı biçimde türk gruplar, dünyanın en iyileri olabilmişlerdir. ekonomik durumumuz ve ulusça teknolojiye olan süper yakınlığımız göz önüne alındığında bilgisayar ile bu derece harikalar yaratmış insanların varlığı ilginçtir, feyz alınasıdır...
türk demoscene'inin başarılı örnekleri için aşağıdaki başlıklardan devam edilebilir
(bkz: clique)
(bkz: script)
(bkz: bronx)
(bkz: remix)
(bkz: kris)
(bkz: turbo)
(bkz: detay)
(bkz: walking stress)
(bkz: smile)
(bkz: scotch)
(bkz: metallic)
(bkz: accuracy)
(bkz: rastan)
(bkz: kadem)
(bkz: barbie)
ve daha birçok insan...