Türkiye'den Norveç'e Göçen Hangi Tip İnsanlar Orada Yapamaz?
türkiye'de enteresan bir norveç hayranlığı var. belki hayranlık güçlü bir kelime oldu ama genelde ülkemizde medeniyetin kıyas noktası norveç kabul ediliyor. ekşi sözlük'te de medeni bir beklentisi olan kişiyi "norveç'te mi yaşıyoruz!" diye yermek oldukça yaygın.
neyse, diyelim bir fırsat var ve norveç'e yerleşme durumunuz oldu. cidden bu fırsat iyi bir fırsat mı? bu yazıda "norveç'e kimler gelmese iyi olur" sorusunu kendimce yanıtlıyorum.
90 metrekare ev sizin için küçük bir evse burada işiniz zor
çünkü 90 metre kare, norveç için saray. şehir merkezinde zaten imkansız ama az biraz uzakta otursanız bile zor. merkeze uzaklık arttıkça büyük müstakil evlerde yaşamak mümkün ama bunun için bir çok şartı önceden sağlamanız lazım. mesela araba almanız lazım. ama önce ehliyet işini çözmelisiniz, türk ehliyeti geçersiz. park ücretleri senelik bir araba parası kadar tutabilir. ve diyorsanız ki biz güvenlikli site, rezidansa alışığız. hahaha neyse. muhtemelen söylediğiniz şeye en yakını 50 küsur senelik, 3 katlı, ahşap kaplama bi ev olur. yani amerikan mutfaklı, tek oda eve hazır değilseniz gelmeden önce tekrar düşünün.
yemek yapmayı sevmiyorsanız işiniz zor
ya donmuş pizzaya mahkum olacaksınız ya da kazancınızın çok büyük bölümünü yemeğe yatırmak zorunda kalacaksınız. eve servis sistemi çok gelişmiş değil ve görece yeni yeni var oluyor. çoğu restorandan verilen sipariş ekstra 50-80 kron (5-10 euro) ücret ekliyor. yani evden çıkmadan 20 eurodan aşağı yemek bulmak çok kolay değil.
ortalama sosyalseniz işiniz zor
introvertler (içe dönükler) burası sizin için cennet; kimse size bulaşmayacak. extrovertler (dışa dönükler) sizin için de durum kötü değil; çünkü norveçliler genelde çok çok zor ama sağlam arkadaşlık kuran tipler. ilk zorluğu aşacak kadar yırtıksanız ömürlük bir arkadaşınız olur. geriye kaldı ortalama sosyaller. siz yalnızlığa hazır olun. en iyi olasılıkla her yerde bolca bulunan türk komünitesine dahil olacaksınız.
sosyallik için bir tane bonus madde ekleyeyim; insan ilişkilerinde netlik istiyor, kafa karışıklıklarına gelemem diyorsanız yine işiniz zor. önceki gece barda biraz içtikten sonra çılgınca geyik yaptığınız iş arkadaşınız sonraki sabah size günaydın demediyse merak etmeyin sarhoş kafayla bi saçmalık yapmadınız. her şey çok normal.
doğa sporlarını sevmeyenler için de işler zor
ortalama hafta sonu etkinliği sizin için çarşı pazar gezmek, kafede oturmaksa direkt vazgeçin. norveç'in en makbul hafta sonu etkinliği havaya aldırış etmeden yapacağınız dağ yürüyüşü akabinde yiyeceğiniz kahverengi peynirli waffle ve kahve ikilisi olacaktır. alakasız dağ patikasının en merkezi caddeden daha kalabalık olması normal. ayrıca yazın yaban mersini, sonbaharda mantar toplamak, kışın ise çılgınca cross-country kayak ya da gölde buz pateni yapmak gündelik işler olmalı sizin için.
havayı kafaya çok takıyorsanız yine işiniz zor
öncelikle şu algıyı düzeltelim, norveç'te hava çok soğuk değil. yani ankara ayazı yemiş biri buraya "çok" soğuk demez. soğukmuş der. buradaki problem özellikle kuzey ve iç şehirlerde hava "hep" soğuk. mevsimler sonbahar, kış, kış, kış şeklinde gidiyor. yani ağustosta tişörtü çekip sokağa çıkmak pek olası değil. ya da açık havaya aldanıp deniz kenarında bi bira içmek isterseniz rüzgar yanığı ile tanışabilirsiniz. yılın hangi gün olacağı kesinlikle belli olmayan 3 gününde, 19 derecede bikinili güneşlenmeye hazırlanın.
ben toplu taşımada yapamıyorum diyorsanız yine elendiniz
iş arkadaşımın porsche'si var ama işe onunla gelemiyor, çünkü o arabayı merkeze getirmek ve park etmek isteseydi aynı bütçeyle anca 2009 model volvo alabilirdi. toplu taşıma temiz, hakkını yemeyelim. ve çoğunlukla da sakin, yani yerime kart basabilir misiniz diye bağıran pek yok. otobüs şoförleri de şirin çünkü şehrin en çok kazananları içindeler ama otobüs her zaman güzergahınıza uymuyor. yürüyerek yarım saatte gittiğiniz yere otobüsle 35 dakikada gitmeniz gayet olası. bisiklet var ama onda da yokuş çok. ikinci el araba parasına güzel bi elektrikli bisiklet almak en mantıklısı. kışlık çivili lastikler de olmazsa olmazı. hatta belki çocuğunuz için bir de.
bir bonus madde de buna ekleyelim. hadi diyelim, eviniz ve işiniz araç için uygun ve vergi indirimlerinden yararlanmak hatta yol ücreti ödememek için en güzelinden bi elektrikli araba aldınız. arabayı hafta sonu kahve içmeye gittiğiniz mekanın önüne parkedeyim ya da valenin eline 50 kron sıkıştırırım o park etsin düzeni yok. parka saatlik 10 euro verip 15 dk da park yerine yürümeniz lazım.
benim müdavimi olduğum barlar vardır; hep aynı masaya oturur, aynısından söylerim diyorsanız yine işler karışık
muhtemelen bi barın müdavimi olabilmek için oraya ortak olmanız lazım. buranın türkiye'yle tek ortak ortak noktası alkoldeki aşırı yüksek vergi olabilir. ayda bir belki de iki kere dışarı çıkar takılırsınız. onun haricinde cuma veya cumartesi akşamları elinde rema 1000 poşetleriyle hızlı hızlı yürüyen insanların peşinden gidip ev partilerine katılmak en mantıklısı, ama sakın marketten alacağınız %4.7 alkollü biranızı yanınızda götürmeyi unutmayın. evet, o poşetlerde herkes kendi içeceğini taşıyor.
yaptığım iş çok büyük yetenek istiyor, benim çok maaş almam lazım diyorsanız burada iş bulma ihtimaliniz düşük
hadi oldu, bir petrol şirketi size o çılgın maaşı verdi, devlet gelip onun yarısından fazlasına sahip çıkar. ya da çok iyi topçusunuz üst üste 14 kere şampiyon olmuş rosenborg takımında forvet oynayacaksınız, memur maaşına hazır olun. yaşasın iskandinav sosyalizmi!
kısaca istanbul beyaz yakalıları burada istenmiyorsunuz yazsam aynı şey olacakmış sanırım ama durumlar "bence" böyle.
not: burada tanıştığım, dünya tatlısı insanların hazırladığı norveç kanalını takip etmek isterseniz şöyle buyrun