Türkiye'nin Dış Politikada En Haklı Olduğu Konulardan Biri Neden Kıbrıs?

Uzun yıllardır çözülemeyen, pek çözülecek gibi de durmayan Kıbrıs sorunu meselesinin bir özeti.
Türkiye'nin Dış Politikada En Haklı Olduğu Konulardan Biri Neden Kıbrıs?

dış politikada muhtemelen en haklı olduğumuz mevzu kıbrıs. ben zerre milliyetçi birisi değilimdir. çoğu konuda da türkiye'yi, biraz da bizim jenerasyonda ailemizin birisiyle kavga ettikten sonra ilk "sen ne yaptın" demesinden dolayı herhalde, haksız bulurum. ama kıbrıs bunlardan birisi değil.

dünya üzerindeki herhangi bir trajedide başlangıç olarak alacağınız tarih çok kritiktir. filistin gibi kimin haklı kimin haksız olduğu bariz bir meselede bile başlangıç tarihi olarak 7 ekim 2023'ü alırsanız israil'in haklı olduğu bazı noktaların olduğunu düşünebilirsiniz. ben başlangıç noktası olarak 1960'ı alacağım. öncesinde değinilmesi gereken önemli bir olay olduysa yeşillendirin lütfen.

olaylar 16 ağustos 1960'ta kıbrıs'ın birleşik krallık'tan bağımsızlığını alması ile başlıyor. bu sırada kıbrıs anayasası da onaylanıyor. bu anayasa türklere devasa haklar tanıyor. doğruyu söylemek gerekirse türklere tanınan bazı haklar orantısız bile sayılabilir.

1963 yılında, kıbrıs'ın yasal cumhurbaşkanı makarios türklere tanınan hakların orantısız olduğunu söyleyerek 13 maddelik bir bildirge yayınlıyor. buradaki en kritik madde türklerin veto hakkının kaldırılması.

makarios'un tek taraflı olarak böyle bir değişiklik yapma hakkı tabii ki yok. fazıl küçük ve rauf denktaş bunu kıbrıs anayasa mahkemesi'ne götürüyor ve mahkeme bu değişiklikleri iptal ediyor. bu arada kıbrıs'ın anayasa mahkemesi o sırada yabancı hakimlerden oluşuyor. muhtemelen geçiş dönemi için düşünülmüş bir ayrıntı. fakat makarios mahkemenin kararını dinlemiyor. bunun üzerine türkler devletteki görevlerinden istifa ediyorlar.

sonrasında şiddet yılları başlıyor. kanlı noel sonrası adadaki bütün türkler belli bölgelere göç ediyorlar, geride bırakmak zorunda kaldıkları evleri falan yağmalanıyor. bu süreçte türkler tamamen masumdu demeyeceğim ama asıl mağdurlar bariz şekilde türklerdi diyebilirim.

1966 yılında kıbrıs, milli marş olarak yunanistan'ın milli marşını aynen kabul ediyor. 1960'ta kıbrıs bayrağı için yapılan tasarım yarışmasında bayrakta mavi ve kırmızı renklerin kullanılmaması isteniyordu. bunun sebebi herhalde herkese malumdur. bayrakta böyle bir şart varken kıbrıs'ın direkt yunan milli marşını almasının ne kadar absürt olduğunu söylememe gerek yoktur.

son olarak da 15 temmuz 1974'te makarios bir darbe ile indiriliyor.

20 temmuz'da, kıbrıs barış harekatı'nın ilk aşaması başladığında türkiye soykırım hazırlığındaki bir cunta hükümetiyle savaşıyor. o yüzden de uluslararası kamuoyu türkiye'ye ciddi bir tepki göstermiyor. 20 temmuz 1974 tarihli birlemiş milletler güvenlik konseyi kararında kıbrıs'ın 1960'taki anayasal düzene dönmesi gerektiğine de atıf var. fakat bu atıf giriş maddeleri arasında, uygulayıcı maddeler arasında yok. devletlerin uygulayıcı maddelere uyma yükümlülüğü var ama giriş maddelerinin hukuki durumu nedir bilmiyorum.

29 temmuz 1974 tarihli avrupa konseyi kararı da türkiye'nin müdahelesinin haklı olduğunu belirtiyor.

bu bilgilerin hepsi wikipedia'da var ama kıbrıs'ın bugünkü durumuyla ilgili bilgi almak isteyen yabancıların bu bilgilere ulaşmak için wikipeda'da sayfalarca okuma yapmaları gerekiyor.

taraflar arasında bir anlaşmaya varılamaması ile harekatın ikinci aşaması başlıyor. belki diplomasiye daha uzun süre tanınabilirdi ama o sürede yunanistan da kıbrıs'a yığınak yapmaya başlamıştı. sürecin uzaması türkiye'nin avantajını kaybetmesine sebep olabilirdi. o yüzden ben ikinci aşamayı da kategorik olarak haksız bulamıyorum. bazı kısımlar daha farklı olabilirdi belki mesela magusa işgal edilmeyebilirdi. ama ecevit hükümetinin diplomatik durumu ve askeri avantajı değerlendirerek genel olarak doğru bir karara vardığına inanıyorum.

annan planı olayı da var tabii. planı çok detaylı incelediğimi söyleyemem ama anladığım kadarıyla şu anki de facto ayrışmayı 1960 anayasının esaslarıyla bağdaştırmaya çalışan bir plandı bu. bu planın oluşturulmasında yunan ve kıbrıs rum temsilcileri de görev almıştı. çok saçma bir plan olamaz yani...

düşününce türkiye kıbrıs sorunun çözülmesi için gereken bütün adımları atmış gibi. kıbrıs'la ilgili türkiye'nin, yunanistan'ın, bm'nin, kıbrıs'taki rum toplumunun ve kıbrıs'taki türk toplumunun hepsinin kabul ettiği son durum kıbrıs'ın 1960 anayasasıydı. kıbrıs rum yönetimi, 1960'taki duruma dönmeyi kabul ederse türkiye'nin kıbrıs'tan tamamen çekilmesini savunurum. ama bu durum kıbrıs rum kesimi'nin milli marşını dahi değiştirmesine sebep olacak. zaten böyle bir şeyi kabul edecek olsalardı annan planı'nı kabul ederlerdi.

tabii kıbrıs türkleri türkiye'nin çekilmesini ve şartlar ne olursa olsun kıbrıs rum yönetimiyle birleşilmesini talep ederlerse de çekilmemiz gerekir bence. kuzey kıbrıs'ın yaşadığı izolasyonu biz yaşamıyoruz. bu karar kıbrıs türklerinin kararı olmalı. ama adadan çekilmemiz kıbrıs rum yönetiminin 1963'ten başlayarak aldığı tek taraflı kararları türk tarafına kabul ettirmesi demek olur.

avrupa birliği ile ilgili de bir not düşüp bitireyim. ab, kıbrıs'ın üyeliğine onay vermek zorunda değildi, ya da üyelik şartı olarak 1960'taki statükoya dönmelerini isteyebilirlerdi. biraz da ab üyeliği sayesinde kıbrıs rumları birleşme tartışmalarında "tok satıcı" olarak davranabiliyor, "işinize gelirse" diyebiliyor. bu yüzden de avrupa'nın kıbrıs mevzusunda türkiye'ye yaptığı muameleyi kabullenemiyorum.

ek: benim eksik bıraktığım yerleri sözlük yazarı uzumun sapi muhteşem bir birikimle son derece akıcı bir anlatıyla önceden yazmış. bu bilgilere wikipedia'dan ulaşamazsınız. o yüzden konuyla ilgiliyseniz mutlaka okuyun derim: bkz: kıbrıs barış harekatı/#78594410