Türklerden Vize İstemeyen Makedonya'yı Uzun Uzun Gezen Birinden Detaylı Bir Gezi Rehberi

Makedonya'da nereler gezilir? Üsküp gezi rehberi? Vize istememesi dolayısıyla TC vatandaşları için uygun gezi rotalarından birini inceliyoruz.
Türklerden Vize İstemeyen Makedonya'yı Uzun Uzun Gezen Birinden Detaylı Bir Gezi Rehberi

makedonya... 2 ay sonra 27 yaşına basacak biri olarak, ilk yurt dışı seyahatimi geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiğim ülke. kendi adıma ilk yurt dışı deneyimi olarak genel anlamda memnun bir zaman geçirdim diyebilirim. deneyimlerimi aktarmak istiyorum efenim.

1 şubat günü izmir'den üsküp'e inişimi yapıyorum, oranın saatiyle 15:25 gibi. pasaport kontrolünden sonra üsküp havalimanı'nın içine girdiğinizde farkettiğiniz ilk şey, bizdeki standart otogarlar büyüklüğünde bir yer olduğu oluyor. kapıdan çıktığınızda sizi karşılayanlar tabii ki de taksiciler oluyor. taksiyi kullanmayı düşünenler için, şehir merkezine 25 euro isteniyor sizden. ben 25 euro vermek yerine, w yazan firmadan otobüs bileti aldım şehir merkezine, 200 makedonya dinarı (mkd) tuttu. bu arada bunu yazarken güncel kuru 1 tl = 1.87 mkd olarak düşünün (yani 107 lira gibi düşünün 200 mkd'yi). maalesef bu insanların da paraları bizimki gibi zaman içinde çok fazla devalüasyon yaşamış ve "deni" denilen bir nevi "kuruş"larını artık kullanmıyorlar.

yaklaşık 40 dk'da şehir merkezine geliyorum, otobüs sizi en son holiday inn otelinin önünde bırakıyor. buradan airbnb'den tuttuğum, 4 gün boyunca kalacağım daireye doğru yürümeye başlıyorum. daire "karpoş" adındaki, merkeze yürüyerek yaklaşık 20-25 dakika mesafedeki semtte bulunuyor (wiki'ye göre aslında tek başına bir ilçe belediyesiymiş). ve bu mesafeyi yürürken şehrin görüntüsünü ve makedon insanını ilk kez inceleme fırsatını yakalıyorum.

üsküp şehir merkezi iki kısımdan oluşuyor: vardar nehrinin güneyindeki nispeten modern kısım ve kuzeyindeki tarihi çarşı (türk çarşısı). bu ilk günkü yürüyüşümde bu modern kısımdan geçiyorum ve ilk başta devasa büyük iskender heykeli ve çevresinde halen bazıları inşa halinde olan binalar dikkatimi çekiyor. mevcut binalar da o kadar eski binalar değil, üsküp 1963'te büyük bir deprem geçirmiş ve şehrin büyük bir kısmı yeniden inşa edilmek zorunda kalınmış.

yürümeye devam edince şunu fark ediyorsunuz

kulaklık takıyorsanız ve tabelalara çok bakmıyorsanız, gayet türkiye'de yürüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. insanların tip ve görünüşlerinin de yer yer bize benzediğini burada belirteyim. ilk başta "burada niye bu kadar çok halkbank var?" deme ihtimaliniz var. burada "türkiye'de miyim, değil miyim?" diye afalladıktan sonra, her 3-4 dükkanda bir görülen "bilmem ne casino" tabelaları sizi kendinize getiriyor. eğer bulgaristan'da kullanılan kiril alfabesini okuyabiliyorsanız (bulgaristan göçmeni bir aileden geldiğim için, babam küçükken öğretmişti ve nacizane okuyabiliyorum) türkçe'ye oldukça yakın kelimeler gördüğünüzde bir kez daha afallayabilirsiniz. bu sorgulamayı sıklıkla yaşama ihtimaliniz var. tabi bu arada, makedonya kirili'nin birkaç farklı harf içerdiğini de bilmekte fayda var. bir de sanırım kiril alfabesinde bazı harflerin küçükleri farklı yazılıyor, küçük "t", "m" gibi yazılıyor, gibi.

adresi nihayet buluyorum ve ev sahibiyle iletişime geçip buluşuyorum

7 günlük macera içinde gördüğüm üzere makedonlar, ingillizcesi yetersiz de olsa sizinle sağlıklı bir iletişim kurmaya çabalıyor. afedersiniz en düşük seviye ingilizce bileni bile sizinle iletişimde kalabilmek için elinden geleni yapıyor. ev sahibinin ingilizcesi iyi ve güzel bir şekilde anlaşıp, daireye geçiyorum. bu arada daireye 4 gece için 3000 lira ödedim. bu noktada, taharet musluksuz ne yapacağınızı düşünmeye başlıyorsunuz.. ama klozet hemen duşun dibindeyse işiniz kolay :) ve ilk geldiğim günü, tahmin ettiğim üzere arnavutların işlettiğini tahmin ettiğim (çalışanlarının çoğunlukla makedonca dışında bir dil konuşması ve isimlerinin müslüman isimleri olmasından dolayı) "plaset" isimli döner ve hamburger zincirinde sonlandırıyorum.


ve 2'sinden 5'ine kadar sürecek üsküp maceram başlıyor

burada üniversite okuyan arkadaşımla vakit geçiriyorum ve bunun dışında da bireysel vakit geçirip şehrin envai çeşit yeme-içme mekanlarını, kafelerini ve barlarını deneyimliyorum. bu mekanlar genel olarak düzgün mekanlar, ortalamaya vurduğunuzda ve mkd'yi tl'ye çevirdiğinizde uygun fiyatlı denilebilecek düzeylerde. ortalama bir espresso'yu 60 mkd (32 tl)'den 100 mkd (53 tl)'ye, yerel biralarının 33'lüğünü (skopsko, zlatan dab vb) 90 mkd (48 tl)'den 140 mkd (80 tl)'ye gibi skalalarda içebiliyorsunuz. her kafede aynı zamanda alkol de satılabilmesi cabası.

market alışverişlerinde de çokça seçeneğiniz bulunmakta

oraların orta-üst segment marketi sayıldığını öğrendiğim vero ve tinex, migros'un balkanlardaki ismi ramstore gibi seçenekleriniz var (hatta ramstore'un kendi avm'si bile var migros gibi). kam ve kipper'e ayrı bir parantez açmak istiyorum. kam bazı yönlerden bizdeki şok'u andırıyor, ama şok'tan farklı olarak alkol de satıyor. kipper ise, hayretlere düşürecek şekilde, iç tasarımından dış tasarımına, mermerlerinden labirent şeklindeki yapısına, kapısından alkol satmamasına kadar, neredeyse bim'in aynısı ve diğer zincirlere nazaran daha ucuz. bu saydığım marketlerin hepsinde, türk ürünlerini de bulmanız çok olası, sütaşlar, etiler, koskalar havada uçuşuyor. kipper'de mesela spot ürünler arasında ülker'in kare çikolataları vardı. eti karam, burada eti dare adıyla satılıyor falan.
market fiyatları da genel anlamda türkiye'dekine yakın, bazı ürünler bir tık daha pahalı ama bazı ürünler de (özellikle alkol) daha ucuz. özellikle, türkiye'dekinden daha geniş skalada bulabileceğiniz bira çeşitlerinde alacağınız en pahalı bira, 100 mkd'yi biraz daha geçer anca. yerli biralarıysa (en başta skopsko ve zlatan dab) 50-60 mkd (27-32 tl) arasında fiyatlara alınabiliyor. zorlarsanız 33 mkd (18 tl)'ye bile bira bulabilme ihtimaliniz var (ben buldum, yunan birası berlin). amstel ve heineken gibi biralarsa 70-80 mkd (38-43 tl) civarı. ağır alkollerdeyse bazı çeşitlerin fiyatları türkiye'yle aynı skalaya gelse de, özellikle rakija gibi seçenekler beklediğinizden uygun (tikvesh lozova marka 70'lik rakija yaklaşık 600 mkd-320 tl, 10'luğu da 100 mkd-53 tl).

gelelim türk çarşısına

modern merkezden birçok köprü ile geçilebiliyor bu tarafa (evet yan yana birçok köprü göreceksiniz) ama en makul seçenek tabii ki de osmanlı döneminden kalma tarihi taş köprü. çarşıya girdiğinizde beklediğiniz üzere ülkemizdeki tarihi şehirlerin çarşılarından pek bir fark olmadığını görüyorsunuz, tarihi camisi, hanı ve dükkanlarıyla. kemeraltı'na yer yer benzemekte ama sokakları daha geniş ve daha yürünebilir. uğranılmadan geçilmemesi gereken yeme-içme mekanlarının önemli bir kısmı da bu tarafta. esnafları ağırlıklı olarak türk veya arnavut, arnavut olanlar da türkçe biliyor. burada yemek olarak kosmos'ta oradaki adıyla kebap (kebap+kola 420 mkd-225 tl, tek porsiyon bile oldukça doyurucu), yemekten sonraysa nexho'da trileçe (60 mkd-32 tl) yenilebilir. bu iki yer de beni lezzet olarak hiç üzmedi. nexho'da yerken, hemen yanında bulunan muslim shop'tan gelen ilahi sesleriyle garip bir atmosfer yakalayabilirsiniz yalnız. türk çarşısının sonundaysa bit pazarı denilen ama klasik bit pazarlarıyla gıda pazarının iç içe geçtiği bir pazarla karşılaşacaksınız. buranın da esnafıyla, ürünleriyle standart bir türk pazarından pek farkı yok.

üsküp'te gittiğim 3 avm oldu

birisi karpoş'ta bulunan skopje city mall. bundan sonra sayacağım diğer avmlerde olduğu gibi, ülkemiz avmlerinden hiçbir farkı olmadığını fark edebilirsiniz. bu avm'nin girişlerinden birinde, büyükçe bir kafe bulunuyor ve bu kafenin fiyatları da ortalama düzeyde (bu arada bu ülkede starbucks arayacak arkadaşlar boşuna aramasın, çünkü yok. ama neredeyse en ufak büfenin bile önünde lavazza'nın kahve otomatları var). diğer iki avm'yse, yanyana bulunuyor, ramstore mall ile diamond mall. ramstore mall çok büyük sayılmaz, içinde büyükçe bir ramstore bulunmakta. diamond mall'ı ise yanlış duymadıysam ülkemizdeki beşli çete üyelerinden limak holding inşa etmiş. bu yüzden içerisinde bizim avmlerin demirbaşı türk markaları var, lc waikiki, koton, defacto, civil, flo, altınbaş vs. tuvaletlerinde de taharet musluğu var ayrıca. bu 3 avm'ye bakınca, türk avmlerinden gördüğüm temel 2 farkı var: yemek katı 1-2 dükkandan oluşuyor ve otoparkları ücretli.

bu süre içerisinde, pazar günü yolum üsküp hayvanat bahçesi ve şehir parkına da düşüyor. hayvanat bahçesinin girişi 80 mkd (43 tl) ve çok da büyük bir yer değil. ardından şehir parkına geçiyorum, burası da düzenli ve bir tarafı vardar nehri kıyısına uzanan kocaman bir park. bu parkta, şehrin (hatta makedonya'nın) her kısmında karşılaşacağınız bir manzarayla karşılaşıyorsunuz: şehrin köpekleri büyük çoğunlukla sahipli ve başıboş sokak köpeği oranı, bizim ülkeye göre çok komik bir oranda kalıyor. ve bu köpekler de çeteleşemediği için gecenin köründe yanlarından geçerken kara kara düşünmek zorunda kalmıyorsunuz. hatta çoğu kendini sevdirmek için yanınıza bile geliyor, saldırganına rastlamadım. zaten geceleri bile genel olarak yatıyorlar ya da usulca sokakta salınıyorlar.

ha tabii bu noktada, makedonya'nın sokak güvenliğini de söyleyelim, ülkemize göre yine gayet iyi seviyede diyebiliriz. şehir meydanında gördüğünüz tek tük dilenciler ve trafik ışıklarında darbuka çalıp para isteyen roman çocukları dışında bir pürüz göremedim diyebilirim (hatta veledin biri ibrahim tatlıses-aramam eşliğinde çalıyordu darbukayı). it kopuğu da yok gibi göründü, sokakta elbette gürültücü ve serseri görünümlü gençleri vardı ama onlar da kendine gürültücü ve serseri sadece. laf atma gibi bir olayla karşılaşma ihtimaliniz çok zayıf geldi gözüme. bu arada gençlerinin de, çoğu yaş grubu gibi tipi ve görünüşleri, giyimi kuşamı bize oldukça benzemekte. onların da genci rap, trap tarzı müzikler dinliyor, telefonlarında bolca instagram ve tiktok'ta takılıyorlar.

bu saydıklarıma ek olarak üsküp kalesi gibi yerleri de gezdikten sonra, ohri'ye (onlardaki adıyla ohrid) geçmek üzere (ve dönüşten önceki gün tekrar gelmek üzere) üsküp'ten ayrılıyorum. internetten alınabilen sitelere rastlasam da, anladığım kadarıyla bu ülkede şehirlerarası otobüs biletleri, eski usül, otogardaki yazıhanelerden alınıyor. bu yüzden bir gün önce biletimi (üsküp-ohri bileti 850 mkd-455 tl) alıp, 5 şubat'ta kaldığım evden ayrılıp üsküp otogarına geçiyorum. makedonya'nın otogarları, bizim ülkedeki toplu ulaşım aktarma istasyonlarından hallice yerler, gördüğünüzde şaşırtabilir. ama içinden tren geçen şehirlerin otogarları, otogarın içinde geçen "gar" kelimesine sadık kalınarak, bir otobüs-tren hub'ı olarak inşa edilmiş hep. yani ülke içerisinde tren kullanacak arkadaşlar için: şehrin ana tren istasyonuyla otobüs istasyonu muhtemelen aynı konumda bulunacak. ha bu arada ohri'ye giden araba otobüs değil, tipik mercedes marka minibüslerden biri olacak, bu da şaşırtmasın.


üsküp'ten ohri'ye yolculuk yaklaşık 3,5 saat sürüyor

arabada tanıştığım 3lü türk genç grup + bir süredir orada yaşayan türk bir yazılımcıyla muhabbet ede ede gidiyoruz. yarıyolda 10 dklık bir mola veriliyor (dağ başında ufak bir tesis) ve arabadan inince irili ufaklı bir köpek grubu sizi sevgiyle karşılıyor (mecazen değil gerçekten de sevgiyle). türkiye'de olsa size havlayıp saldırmaya kalkacak olan bir grup. akşamüstüne doğru ohri'ye varmış oluyoruz ve tuttuğum eve doğru yürüyüp yerleşiyorum. sonrasındaysa 7 şubat'a kadar sürecek ohri maceram başlıyor.

ohri'yi asıl ertesi gün deneyimleyecek durumda oluyorum ama akşam da tabi turlamadan geçmiyorum. burada leonardo pizza adındaki yerde yediğim ve menünün en yüksek fiyatlı pizzalarından biri (büyük boy, jambonlu, pepperonili, labneli bir pizza) 390 mkd (208 tl) tutuyor, yanına da aldığım 33'lük zlaten dab (150 mkd-80 tl) ile akşam yemeğimi aradan çıkarıyorum. pizzanın, türkiye'deki çoğu pizzacının pizzasından daha başarılı olduğunu söyleyeyim.

sonraki gün, gündüz gözüyle ohri'yi gezme zamanı. şehrin muhtemelen en sessiz zamanları, şubat ayındayız çünkü (şehir dedim çünkü görünüş olarak bir sahil kasabası olsa da, yerleşik olarak 50000 civarı nüfusu olan bir yermiş). burası sakin de olsa, cıvıl cıvıl da olsa aynı güzel atmosferi hissettirecekmiş gibi duruyor şimdiden. kahvaltımı lihnida isimli unlu mamüller fırınında yapıyorum, burada da bol bol türk ile karşılaşıyorum, hatta fırın ustası abimiz de 18 aydır burada yaşayan bir türk çıkıyor. kıymalı böreğini oldukça beğendim (porsiyonu 60 mkd-32 tl). sonrasında gece dikkatimi çeken "aydın nazilli 09" yazan mekanda trileçe&kahve ikilisini tüketiyorum (160 mkd-86 tl). burayı sanırım işleten abi harbiden de nazillili. ve bu abinin arkadaşı iki gençle de muhabbet edip (ikisi de ohri'nin yerlisi türklerden) kaleye doğru çıkmak üzere ayrılıyorum. gençlerden biri bana yolun bir kısmına kadar eşlik ediyor, muhabbetten sonra tek başına devam ediyorum.

kıvrımlı bir yoldan sonra bir sur kapısından geçip, ohri'nin eski şehrine geçiş yapıyorum. burada ayrıca kale de bulunuyor fakat haberiniz olsun ücretli. bizdeki antik tiyatrolara benzer bir antik tiyatronun yanından geçip, eski ohri evlerinin arasından aziz panteleymon kilisesi'ne ulaşıyorum. bu kilisenin yanında ayrıca küçük bir ören yeri de var ama girişi yasak. buradan sonra, gerçekten güzel manzaralar eşliğinde, taş bir yoldan yürüyüp (bu muhitin ismi kaneo'ymuş sanırım), fotoğraflarımı da çekmeyi ihmal etmeyip, aziz jovan kilisesi'ne ulaşıyorum. buradaki manzara, her şekilde "buraya kadar iyi ki yürümüşüm" dedirten bir manzara. hava açık, göle yukarıdan sıfır bakıyorsunuz, karşıda arnavutluk'un tepesi bembeyaz dağları görünüyor. manzaraya aşık olup 1 saat buradan ayrılamıyorum. fotoğraflarımı çekip, şehir merkezine geri dönüyorum. bugünkü akşam yemeğim, halk arasında "salim usta" olarak bilinen vkusno'da oluyor. her gidenin önerdiği "kaymaklı kaşarlı köfte"siyle kolaya birlikte 320 mkd (171 tl) ödeyip güzel bir ziyaret çekiyorum.

sonraki gün, üsküp'e geri dönme zamanı

fakat manastır (bitola) üzerinden dönüş yapmak istiyorum, askeri idadiyi ziyaret etmeden dönmemek için. kabataslak bir kahvaltı yapıp ohri otogarına varıyorum ve buradaki kafede beklemeye başlıyorum. başka bir ülkede olduğumu hatırlatacak bir olay burada gerçekleşiyor, otogardaki bu kafe, ohri'nin merkezindeki kafelerden çok daha ucuz. öyle ki, dün gece şehir merkezinde 100 mkd (54 tl)'ye içtiğim espresso, bu kafede sadece 40 mkd (21 tl). bu ucuzluk karşısında şoka girip üstüne bir de 1 shot armut rakijası (80 mkd-43 tl) dikip otobüsüme yerleşiyorum (otobüs dedim ama aslında yine bir minibüs). ohri-manastır yolculuğu yaklaşık 1,5 saat sürüyor ve fiyatı 370 mkd (198 tl).

manastır'a vardığımda yaklaşık 2,5 saatlik bir vaktim oluyor (üsküp'e son otobüs saat 16:30'da). elimde bavullarımla bu süre içerisinde şehri geziyorum. bu şehir de aşağı yukarı ohri'yle aynı nüfuslu fakat daha eski görünümlü, hatta derenin geçtiği kısımlar klasik eski türk şehirleri görünümünde. dereboyu oldukça eski görünüyor. finaldeyse, buraya asıl uğrama sebebim olan eski manastır askeri idadisi'ne yolum düşüyor. burası günümüz adıyla "bitola müzesi" ve girişi 120 mkd (64 tl). bavulumu giriş kapısında bırakıp direkt "mustafa kemal atatürk anı odası"na çıkıyorum. makedonya ziyaretimdeki en duygulu ve gururlu anım elbette burası. bu güzel bir şekilde tasarlanmış anı odasından, hatıra defterine ebedi başkomutanımıza saygılarımı sunan cümlelerimi yazdıktan sonra ayrılıyorum. şimdiyse üsküp'e dönüş vakti. manastır-üsküp yolculuğu yaklaşık 3,5 saat ve fiyatı 600 mkd (322 tl). ülkedeki şehirlerarası yolculuklarımda ilk ve son kez normal bir otobüs denk geliyor.

bu 3,5 saatlik yolculuk, güzergahtaki şehirlerin otogarlarına uğranılarak ve otoban dışı dağ yolları kullanılarak akşam 20:00'de sonlanıyor. son gece için tuttuğum ev, "kisela voda" semtinde bulunuyor (burası da karpoş gibi aslında ilçe belediyesiymiş). bu semt üsküp'ün çoğunluğuna göre biraz daha yokuşlu bir semt, vodno dağı'nın eteklerine yaslanmakta. burasının lüks bir semt mi, yoksa tehlikeli bir kenar mahalle mi olduğunu çözmekte zorlanıyorum, ikisini de andıran unsurlar bulunuyor çünkü.

ve artık sonraki gün, yani 8 şubat'ta, dönüş vakti geliyor.

-sokaklarında güvenli bir şekilde dolaşılabilen,

-çoğunlukla ülkemizi hatırlatan,

-bazı konularda ülkemize göre eksik,

-bazı konularda daha iyi,

-kumarhanesi bol,

-trafiği az,

-alkolleri ucuz,

-kadınları tatlı ve hoş (çoğunlukla),

-erkekleri düzgün (yine çoğunlukla),

-sokak köpekleri tek tük ve uysal,

-otogarları küçük,

-binaları ve heykelleri büyük bu 2 milyona yakın nüfuslu balkan ülkesinden, ardımda güzel deneyimler bırakarak ayrılıyorum.

ilk defa yurt dışı görmüş, geveze bir sözlük yazarının deneyimlerini dinlediniz efenim. esen kalın.

ülke hakkındaki bazı ek bilgilendirmeler (mesajla öğrendim)

-kisela voda aslında bir zengin semtiymiş, evleri biraz garip görünebilirmiş sadece,

-üsküp şehri, merkez bir ilçe ile çevresindeki diğer ilçelerden oluşmaktaymış,

-mkd devalüasyona uğramamış, euro karşısında hep sabitmiş,

-karpoş ismi, osmanlı'ya karşı savaşan bir halk kahramanından geliyormuş,

-makedonya, dünyanın en az cinayet işlenen ülkelerinden biriymiş.