Ülke Olarak Neden Yabancı Dil Öğrenme Konusunda Sıkıntı Yaşıyoruz?
"öğretmenler öğretemiyorlar" diye bir şey yoktur
gerçekten nedenlerini merak ediyorsak, sociolinguistics yani toplum dil bilim en mantıklı şekilde açıklar bu nedenleri. toplumların yabancı dil öğrenme başarısı temelde high society veya low society kapsamına girip girmemeleriyle ilgilidir. ( buradaki high vs low olayı üstünlük göstergesi değildir.)
en özet haliyle açıklamak gerekirse
japonya, güney kore gibi ülkeler mesela iyi birer high society örneğidir. ( türkiye de bu gruba dahil) bu ülkeler öz kültür, dil, gelenekler, sosyallik, müzik kültürü, alışkanlıklar, sahip olunan özgüven, vs. gibi pek çok özellikleriyle yeni kültür ve değişimlere kapalıdır. isveç, norveç, finlandiya gibi ülkeler ise birer low society örneği olarak yeniliklere, yeni öğrenmelere, kültürleşme ve her türlü değişime açıktır. bu ülkelerde yabancı dil öğrenme başarısı sadece eğitim sistemi farkıyla açıklanamaz.
bireyler de bu toplumların birer örneklemi olarak aynı şekilde ikiye ayrılır. kimi küçük yaştan beri yeni bir dil öğrenmeye fazlasıyla açıktır. bu kişilerin dil öğrenirken çok ayrı bir motivasyonu ve heyecanı vardır, fark edilir zaten sınıf içinde de, arkadaşlık ortamında da... diğer yandan diğerleri için dil öğrenimi sadece bir dayatma veya derstir ve aynı heyecanı yaratmaz. bu iki birey arasında farkındalık düzeyinden, davranış boyutuna ve hatta karakter özellillerine kadar o kadar fazla fark vardır ki, her bir fark dil öğrenme başarısını temelden şekillendirir zaten.
olaya motivasyon açısından da bakabiliriz başarısızlık nedenlerini illa merak ediyorsak
bir instrumental motivation versus integrative motivation durumu da vardır. yani kimi yds'den şu puanı alırsam şuna fayda sağlayacak, şu işe kabul alıcam, diye dil öğrenir. kimi ise yeni bir dil öğrenmeyi farklı dünyaları keşfetme merakıyla öğrenir. kişinin yabancı dil öğrenme nedeni bile başarı durumunu etkiler.
sayfalarca sürer bu nedenler olaya bilimsel yaklaşırsak ve en özet haliyle, sorunu öğretmenlerde değil de kendinizde arayın. özellikle bilişim çağında hala yabancı dil öğrenemiyorsanız sorun sadece sizinle ilgilidir.
çünkü bir yabancı dili matematik öğrenir gibi öğrenemezsiniz
dil farklı bir tür zeka gerektirir. matematik kafasıyla grameri oturtabilirsiniz ama grameri oturtmak size akıcı bir konuşma veya okuduğunu/duyduğunu çok iyi anlama şansı vermez.
farkındaysanız toefl/ielts gibi uluslararası standarttaki ingilizce sınavlarında gramer diye bir bölüm yok, yazma/okuma/dinleme/konuşma var. bizdeki sistem gramerle o kadar çok vakit harcıyor ki dilin kültürle olan bağlamını kaçırıyoruz.
bir dili öğrenmek için o dile maruz kalmak önemli, ingilizceye her ne kadar maruz kalmak kolay olsa da türkiye şartlarında yeterli değil çünkü dışa çok açık bir kültürümüz yok ve sömürge ülkesi de olmadık. ülkede pasaport sahibi olma oranı bile %10 falandı en son baktığımda.
zaten b1 düzeyine geldikten sonra o dilin konuşulmadığı bir ülkede kursa giderek geliştirmenin çok mümkün olduğuna inanmıyorum ingilizce haricinde, yabancı dilde eğitim veren bir okulda falan okuyorsanız bu şart biraz esniyor.
ben bunu hem almanca hem de italyanca öğrenirken çok yaşadım. iki dilde de kursa giderek b1 seviyesine geldim ama devam etmeye kalktığımda gösterdiğim çabanın b1’e gelene kadar sağladığım ilerleme hızına yetmediğini gördüm. ha bu demek değil ki o noktadan sonra kurs işe yaramaz, sadece o dilin konuşulmadığı bir ülkede kursa gitmek yetersiz kalıyor demek bu.
artık ilerleme için o dilin konuşulduğu bir ülkeye giderek kursa orada devam etmek gerekiyor. mesela hiç bilmediğiniz bir dile sıfırdan başlayacaksanız o ülkeye gitmeye gerek yok en az bir 6 ay kursa burada da devam edebilirsiniz. ama öğrenmek için sosyal hayatın içine girmek zorunda kalacağınız bir noktaya geliyor bir süre sonra durum.
dediğim gibi bunlar ingilizce dışındaki diller için geçerli
ingilizceye maruz kalınan ortamda olma şansınız daha yüksek oluyor bir şekilde. ha liseye kadar olan eğitime bakarak diyebileceğim ise dil eğitiminde kafayı gramerle bozmuş olmamız, halbuki dil demek kültür demektir. mesela her kelimenin türkçesi yok, artık o dilde ilgili ülkenin kültürü nasıl şekillenmişse size onu algılama şansı verir. biz o kısmı sürekli kaçırdık gibi geliyor bana. adam gibi dil eğitimini üniversiteye kadar alamadığımı düşünüyorum ben.
evvela bir "doğal bariyer"den bahsedeyim
türkçe sondan eklemeli bir altay dili. öğrenilesi yabancı diller yahut komşu diller ise hint-avrupa dilleri ekseriyetle. büsbütün farklı bir anlayış, kurgu ve düşünce tarzına sahip bu diller. dil düşünceyi etkiler, yabancı dil öğrenmek aslında beyne yeni bir işletim sistemi yüklemek gibi bir şey. bize her şeyiyle çok yabancı dilleri öğrenmemiz bizim için doğal olarak zor, ancak bir fransız'ın ispanyolca öğrenmesi daha kolay, ingilizce öğrenmesi biraz kolay.
sonra tabii ki anadilimizi bilmemek. dili yalnızca konuşan insan, bal yapan ama onu tarif edemeyen arı gibidir. konuşuyor, evet, ama konuşurken nasıl konuştuğunun farkında değil. zira öğrendiği şey anadili, gramer kuralları onun için farkında olduğu bir bilinçle kontrol edilen işlevler değil, "kendiliğinden" gelen şeyler. bir tiyatrocu arkadaşım, kendi karakterinin, davranışlarının ve duygu durumunun farkında olmayan bir insan, farklı rollere bürünemez demişti. edilgen çatı nedir, sözgelimi ettirgenlik nedir, özne yüklem uyumu nedir, bunları bilmeyen bir insan, benzer kaidelerin tamamen yabancı bir mantıkla oluşturulduğu bir dili nasıl keşfedebilir?
sonra eğitim sistemi, evet
eğitim sistemi ingilizceyi iyi öğretememek bir yana, neden öğrenilmesi gerektiğini de anlatmıyor. ben elimden geldiğince eğitim hayatının başındaki kardeşlere bir teşvik sunmaya çalışıyorum "neden" vererek: çalıştığım 3 işte de yönetici oldum ve şu an kendi işimin sahibiyim. en temel nedeni çok iyi derecede ingilizce bilmem. peki neden ingilizce bilmek buna vesile oluyor? çünkü bilim de, teknoloji de, rehberlik edecek kaynaklar da ekseriyetle ingilizce yazılan ürünlerden öğreniliyor, ingilizce bildiğin zaman bunları keşfedip farklılık yaratabiliyorsun. yaptığım işler hep yazı-çizi gerektiriyordu, ingilizce literatürü tarayabildiğim için özgün ve çarpıcı yazılar yazabiliyordum mesela. bunun ötesinde, bir işi ingilizce yapabiliyorsan abartısız türkçe piyasa fiyatı x beş fiyat biçebiliyorsun.
küçüklüğüme gidiyorum, ingilizce öğrenmek benim için zorunluydu. bilgisayar oyunlarını oynayamıyor ya da oynasam da tam zevk alamıyordum. bölümleri geçmek için ingilizce bilmem gerekiyordu. bu kadar basit. çocuklara bir neden vermenin yanında, hayatlarında ingilizceye ihtiyaç duymalılar. bu zorunluluğu kendinize de yaratabilirsiniz, ben uzun süre öğrenmek istediğim şeyleri ingilizce kaynaklardan okumaya çalışarak geliştirmiştim ingilizcemi mesela.
bizde gerçi haksızlık etmemek lazım, bir zorunluluk var, sınav zorunluluğu
çocuk ingilizceyi geçmesi gereken bir engel olarak görüp, ezberleyip geçiyor. yahut yds gibi sınavların sınav taktiklerini öğrenerek 70-80 alıyor, işini görüyor. tek kelime ingilizce konuşamaz bu adam. akademik ielts puanım yıllar önce 8.0 idi (konuşmada tutuk olduğumdan bu kadar düşük *üzgün surat*), ancak yds'ye girdiğimde 2,5 sene ingilizce bir yayını yönetmiş ve içerik üretmiş bir adam olarak çok zorlanmıştım. 92,5 puan aldım ki ingilizce metin yaz yahut konuş desen asla konuşamayacak adamlar benden yüksek almıştı. geçenlerde tesadüfen ingilizce eğitim işi yapan bir adamla oturdum, hocam dedi, hiç ingilizce bilmeyen adamı getir, yds'den 70 aldırayım. sistem baştan aşağı saçma yani.
bir de şahsi bir teorim var. yıllar önce tanıştığım, ingilizce tercümanlık okuyan bir arkadaşım, "ya ben küçükken yabancı dilleri türkçenin kelimelerinin yeri değiştiriliyor falan sanardım" demişti, orada çaktı bende bu ışık. ben ta küçüklükten yabancı dillerin her şeyiyle bambaşka olduğunu biliyordum, annem teyzemle çerkesçe konuşurdu zira. o aşinalık yabancı dil öğrenmeye kesinlikle bir katkı yapmıştır, belli bir yaşa kadar hiç yabancı dil duymamış ve o dillere dair farkındalık geliştirmemiş bir birey içinse bu avantajdan söz edemeyiz.
bu yüzden ilkokul çağlarındaki çocuklara ingilizce değil türk lehçeleri dersi koyulmalıdır bence
bunun iki faydası olacaktır. çocuklar çok az bir emekle, bir anda 250 milyonluk bir coğrafyanın bireyi olabilirler, dünyaları genişler. ayrıca, anadilleriyle akraba, öğrenilmesi kolay, çok az gramer ve biraz kelime haznesi farkından ibaret dilleri öğrenirken, "yabancı dil" kavramına aşinalık ve sempati geliştirebilirler. kendi dillerine benzer ama ufak farklılıklar barındıran lehçelerin özelliklerini öğrenirlerken, dil kurallarını, gramer kaidelerini daha iyi kavrarlar. daha sonra ingilizce yahut başka bir dil öğrenecek olduklarında avantajlı olurlar. ki özellikle ingilizce, sınırsız kaynak ve günlük yaşamda sıkça karşımıza çıkabilen bir dil olduğu, doğasında da kolaylık taşıdığı için iki yılda çok rahat mükemmel seviyede öğrenilebilir, yalnızca konuşma kısmının belli bir seviyenin üzerine çıkması bir süre yurtdışında bulunmayı ve yoğun pratiği gerektiriyor.