Ünlü Yönetmen Onur Ünlü'nün Recep İvedik'le İlgili Söylediği Çok Tartışılacak Sözler
Onur Ünlü'nün bu röportajına Ekşi Sözlük'ten gelen tepkiler
recep ivedik hakkında yaptığı yorum biraz sıkıntılıdır. zira filmleri izlemediğini belirtmiştir. filmleri izlemeden yorum yapmayı nereye koyuyoruz?
kemal sunal mevzusuna gelince, kemal sunal genelde filmlerine yalnız başlar. kiracı, davalı, 100 numaralı adam ve saire... bahsettiği o sonda milleti arkasında toplama olayı da sıradan bir insanın extrem diyebileceğimiz durumlar karşısında gelişimi sayesinde olur. tabi bu bir genelleme, bundan farklı durumları da olur.
recep ivedik'i sen gömemezsin, ben gömerim. bana galası için bedava bilet gelmiyor, cebimden para verip gidiyorum. bir lokantanın yemeğinin kötü olduğunu söylemek için, aşçı olmama gerek yok.
recep ivedik ile kemal sunal karşılaştırması ise tamamen aykırı olabilmek için yapılmış bir söylemdir. recep ivedik survivor yarışmasına katıldığında, bütün mahallenin sms oyları ile birinci olmuştur. son filminde ise bir telefonu ile beş tane adama ülke değiştirmiştir.
kemal sunal ise bir çok filminde; ezik, yalnız, horlanan karakterleri oynamıştır.
ilginç olan şey, sayın onur ünlü'nün, recep ivedik'i bir karakter olarak alması ama kemal sunal'ı bir karakter olarak almaması. sonuçta kemal sunal bir oyuncudur ve bazı karakterleri canlandırmıştır.
eğer bir karşılaştırma yapması gerekiyorsa ya şahan gökbakar ile kemal sunal'ı karşılaştırması gerek ya da herhangi bir kemal sunal karakteri ile recep ivedik'i.
bu mantıksızlık bence yorumunun bir kısmının mantıksız olmasını sağlamış.
anlatmak istediği daha çok bence recep ivedik'in kolay hedef olmasıdır.
recep ivedik'i eleştirmek entelektüel bir sinema izleyicisi olduğu izlemini yaratmanın aracı olmuştur artık.
mizah berbat, komedi 3. sınıf, çok izleniyor falan filan.
ama artık sinemaseverlerin, sinema eleştirmenlerinin bu recep ivedik refleksini bırakması gerekiyor. recep ivedik'in eleştirilmesi artık günü dolduracak bir şey oldu. sinema tartışmalarının godwin kanunu oldu. misal hıncal uluç birkaç köşe yazısında recep ivedik'e eleştiri getirip sanki türk sineması adına çok büyük bir iş yapmış edalarına falan bürünür. bazı entel kesim recep ivedik üzerinden günah çıkarır.
niyet okuyuculuğu yapmak istemiyorum ama onur ünlü gerçekten çok sevdiğim, içi dışı bir olarak tanıdığımız, tavrını çözdüğümüz bir adam.
recep ivedik o kadar çok işin ervahı olmayanlar tarafından karalandı ki ; onun için onur ünlü recep ivedik'in belki de farklı bir yönünün olabileceğini hissettirmeye çalışıyor insanlara. benim anladığım bu. şöyle bir çıkarımda bulundum ben. ''ya bırakın artık recep ivedik'i falan ama yine de ona bir eleştiri getirmek istiyorsanız işin özünü alın. 'osuran adama gülüyor gerzekler.' demek, kimse için yapıcı olmuyor ve hiçbir şeye faydası olmuyor, yine de o kadar beğenmiyorsanız, bakın recep ivedik'in kendi içinde bir felsefesi olabilir, götünüz yiyorsa siz ondan daha iyisini yaratın.''
kemal sunal kısmına katılmıyorum tabii.
son yorumu tam anlamıyla iş kazasıdır. aksi bir şey söyleyip de hadsizlik etmek istemem çünkü kendisinden mesleki anlamda ciddi bir ilham almakla beraber sonsuz saygı duyarım.
şimdi esas meseleye gelecek olursak; recep ivedik'i gömmek sadece sinema ve sanatla haşır neşir insanların yapabileceği bir eylem değildir çünkü bu film sinemaya gitme, televizyon izleme potansiyeline sahip herkese hitap etmektedir. bu da izleyen herkese eleştiri hakkı tanımaktadır. sanatı icra eden kimse de "seviyeli" eleştir yapanların karşısına çıkıp ya "eserini" savunur ya da "sen kimsin benim filmimi gömüyorsun kardeşim" der. ikinci seçeneği pek tasvip ettiğim söylenemez.
kemal sunal meselesine gelecek olursak; üç filmden örnek vermek istiyorum: yüz numaralı adam filmindeki şaban karakteri de son derece yalnızdır. elinden hiçbir iş gelmez, babası bile utanır ondan. keza atla gel şaban filminde de çocuklarının önünde eşi ve kayınvalidesi tarafından sık sık aşağılanan bir karakter vardır. hababam sınıfı serisinde arkadaşları tarafından her daim alay edilen "inek" lakabı takılan ve küçük düşürülen bir karakteri canlandırmıştır kemal sunal. hal böyle olunca meselenin yalnızlık ya da omuzlarda taşıma olmadığı az çok anlaşılır. keza recep; her türlü görgüsüzlük ve magandalığına rağmen (son film hariç hepsini seyrettim, son film de olan biteni de fragmanından tahmin etmek mümkün) gittiği oteldeki bellboy, yol kenarında yardım ettiği "güzel" kadınlar, tesadüf eseri uğradığı kamyoncular kulübü, otelin diskosundaki dj yani kısacası neredeyse herkesin sonsuz saygısına nail olmuştur. ikinci filmde de öyle (japonlar dahil), üçte de ve üstte yer alan bir entry de belirtildiği gibi dördüncü filmde de.... fragmandan anlaşıldığı üzere beşinci filmde de olimpiyatlarda ülkemizi temsil ediyor... yani recep'in yalnızlığı sadece "ben yalnızım" demesinden ibaret. çünkü her zaman arkasını kollayan ve ona yardım eden dostları vardı etrafında. inek şaban'a ise genellikle eşek şakaları yapılırdı.
omuzlara alma meselesine de kısaca değinip sonlandırmak gerekirse doktor civanım örnek olarak verilebilir. kasaba ahalisini uyuz salgınından kurtaran, şehirdeki hastaneden ilaç getirip çocukları iyileştiren bir karakterin omuzlara alınması gayet olağan değil midir?