Uzun Süredir Hayatınızda Olan Birinin, Onu İlk Tanıdığınız Halini Özlemek

İyi mi yoksa kötü mü, içinden çıkılamayan bir ilişki sorunsalı.
Uzun Süredir Hayatınızda Olan Birinin, Onu İlk Tanıdığınız Halini Özlemek

herkesi ilk tanıdığım haliyle özlerim ben

gerçekten var olduğunu sandığım güya güzel insanı, henüz maskenin arkasındakini göremiyorken sevdiğim haliyle özlerim. sonra o saflığı, inanmış, güvenmiş olmayı özlerim.

maskeler düşünce çirkinlik saçılır ortaya. yollar ayrılır, herkes gider. gitmeyen de gitmiştir kalbimde... geriye ben kalırım, bir de özlemler... "dört tarafı yalanlarla çevrili insan parçasıyım ben." diyordu edip cansever, "adım yalnızlık."

o değişimler öyle devasa ki...

aynı yüzde iki farklı durumu, iki farklı kişiyi görmek çok yaralayıcı. biliyorum, ikincisi gerçek olan, ilkel hali, aslında öz kısmı o. diğeri toplum süsü, nezaketle süslenmiş bir maske. iyi insan olma çabası. ilgili insan, sevgi dolu insan. ama öz öyle mi?

bir aslanla karşı karşıya kalırsan ne yaparsın? ya da açlıkla sınansan mesela, ne yaparsın? içindeki vahşiyi salarsın dışarıya. çünkü ayakta kalman lazım, hayatta kalman lazım. safaride olsan aslan öldürürsün. ama bu toplum içinde ayakta ve hayatta kalmak için insan kalbi öldürmek gerekiyor. çünkü herkes içinde doyumsuz bir aslan besliyor.

sonra bir bakıyorsun, aaa, ilk tanıdığım adam/kadın bu değildi. bu kim? sen de içindeki aslanı saldın, sen de dalına bastırmadın. o da diyor bu karşımdaki kim?

ama üzülüyor insan. elimizde bir umut, biye de sevgi kaldı. bunlar kırılınca üzülüyor insan...

gün doğumu bir başkadır

çoğu zaman o büyüleyici, eşsiz manzarayı izlemek için çaba sarfeder, ışığını bize yansıttığı ilk dakikalara tanıklık etmek isteriz. hayranlıkla, doya doya izlemek isteriz. çünkü o anlar kadar eşsiz başka bir şey yoktur.

gökyüzü kızıllara bürünür yavaş yavaş, gözlerinize ufuktaki ilk ışık taneleri düşer. sadece gözlerinizde değil yüreğinizde de hissedersiniz bu ışığı. hayranlık duyarsınız, söz konusu manzarayı bir daha göremeyecekmiş gibi heyecanlanırsınız.

sonra, dakikalar içerisinde hayranı olduğunuz o kızıllığın yok olduğunu acı bir şekilde fark edersiniz. heyecan duyduğunuz o kızıllıktan eser kalmamıştır.

uğruna nice çabalar sarfettiğimiz insan da böyledir. güneş'in ilk ışığı gibi yüreğimizin bir köşesine, hislerimize iz bırakır. sonra fark ederiz ki; masumiyetini, sevgisini, aşkını büyük bir hayranlıkla izlediğimiz o kişiden geriye hiçbir şey kalmamıştır.

güneşin ilk parıltısını özler gibi özleriz o "birini."

Nedir birini ilk defa tanımak?

aslında kendi perspektifinden, aldığın ilk verilerden taslakları oluşturup, tamamen hayal gücünle boş kalan yerleri tamamlayıp renklendirmektir birini ilk tanıdığın hâl, kendinden bir parça aynı zamanda. orana vurursak çoğunluğu senden, azı tanıdığını sandığın kişiden. orta fazda kişinin gerçeğini görüp, tanıdıkça bocalamalar, hayal kırıklıkları. olması da bu sürecin bir parçası. oluşturduğun grafikle kıyasladığın şey arasındaki fark aslında sen. daha sonra eskiye döndürme çabaları ama aslında sana evrilmesini istemek. yaralanma süreci burada başlıyor. en sonunda kendi gerçekliğinle aslının hiç eşleşmediğini fark etmek ve yolun sonu. özlediğin ondan çıkan sen, ilk heyecanın ve hayallerin...

Son söz

ilhan berk: "ilk iki dakika kocaman bir yüreği var sanırsın; sonra bir ömür o yürekte, ilk iki dakikayı ararsın."