Vatanı İçin "Vatan Haini" Olan Kahraman Türk Subayı Gavur Mümin'in Hikayesi

Yunan ordusuna sızarak vatanına hizmet eden Türk subayı Gavur Mümin'in (Mustafa Mümin Aksoy) hikayesi.
Vatanı İçin "Vatan Haini" Olan Kahraman Türk Subayı Gavur Mümin'in Hikayesi

1892 yılında izmir'de oldukça tanınmış ve varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi mustafa mümin aksoy, nam-ı diğer gavur mümin. babasının adı ibrahim'di. 1911 yılında beylerbeyi yedek subay okulu'ndan teğmen rütbesiyle mezun oldu. balkan savaşları'nda edirne'de görev aldı. 1915 yılında birinci dünya savaşı patlak verince çanakkale cephesinde çarpıştı ve ardından doğu cephesi'ne gitti. baskın harekatlarında bacağının 3 ayrı yerinden yara aldı. izmir'in işgalinden önce izmir jandarma alay komutanlığı'nda görevlendirildi. işte gavur mümin olarak anılmaya başlayacağı günler yaklaşmıştı.

izmir'in işgalinden bir gün önce halk; zengin, fakir demeden toplanmış gelmekte olan yunan gemilerini izliyordu. yüzbaşı mümin, süleyman fethi bey'in odasına gitti. o sırada içeride olan yıldırım kemal, hasan tahsin'in bir bomba ve tabanca ile toplamda yedi yunan askerini yere serdikten sonra şehit edildiğini söyledi. süleyman fethi bey'in ağzından "bize yakışır bir istikbal değil mi?" sözü çıktı. sonrasında süleyman fethi bey, dolabından aldığı üç tabancanın birini mümin'e, birini yıldırım kemal'e verdi ve diğerini de kendi aldı. camın önünde, yunan alayındaki askerleri vurmayı beklerken süleyman fethi bey, mümin'e dönerek sakın ateş etme dedi. etraf kadın ve çocuklarla doluydu. eğer ateş ederlerse yunanlar hiç acımadan kadın ve çocukları öldürebilirlerdi.

yunan alayının önünde izmir'de tanınan bir rum rehber vardı. yıllarca ekmeğini yediği vatana ihanet etmiş, elinde yunan bayrağı ile en önde yürüyordu. o sırada bölge esnaflarından saatci aziz cebinden çıkardığı tabanca ile rum rehberi vurmuştu. tüm alay kaçışmaya başlamıştı.

mümin aksoy, hatıratlarında şu şekilde anlatır.

"tüm yunan alayı kaçıyordu. o sırada yanımda bulunan süleyman fethi bey, artık biz de istiklal merasimine başlayabiliriz dedi. ateş etmeye başladık. o sırada ali nadir paşa balkondan kirli, beyaz bir çarşaf sallıyordu. bunu gören süleyman fethi bey; tüh rezil olduk, bu asker müsveddesi bırak çarpışmayı, teslim olmayı bile bilmiyor dedi. beyaz çarşafı gören yunan alayı binaya girdi. elimizdeki silahları meydana doğru attık. yunanlılar üstümüzü aradı fakat bir şey bulamadılar. bizi dışarı çıkarıp hakaretler eşliğinde kordon boyunca yürüttüler. o sırada yüzbaşı rütbesindeki bir yunan askeri, süleyman fethi bey'e yaşa venizelos diye bağırmasını sert bir dille emretti. süleyman fethi bey bunun üzerine sen konuştuğun kişinin türk ordusundaki rütbesi miralay olan bir asker olduğunu bilmiyor musun diye cevap verdi. yunan yüzbaşı, hangi türk ordusu diye kahkaha atınca süleyman fethi bey, türk ordusu budur diyerek yunan yüzbaşıya sert bir tokat attı. hemen oracıkta şehit edildi."

türk askeri izmir'de bu muameleyi görürken vatanı onlara teslim edenler ise istanbul'da hiçbir şey yapmıyorlardı.

beyaz bayrak sallayan nadir paşa ve diğer 4 asker hariç herkes bir binaya hapsedilmişti. yüzbaşı mümin ve arkadaşları avize demirlerini aşağı sarkıtarak kaçmayı başardı. bir akrabalarına ait boş bir konakta saklanmaya başlayan mümin burayı gizli teşkilatının merkezi yaptı. ilk hedefi ise o sıralarda izmir belediye başkanı olan hacı hasan bey'in referansıyla yunan ordusuna sızmaktı. ilk iş olarak yunan komutan albay zafiriu'dan randevu alındı. mümin çok iyi rumca konuşabiliyordu. zafiriu'ya kendisini giritli olarak tanıtmış ve türk zabitlerinin yerini söyleyeceğini belirtmişti. verdiği istihbaratlar zafiriu'nun güvenini oldukça kazanan mümin; vatan sevdalısı arkadaşlarını değil, padişah yanlısı olanların yerini ihbar ediyordu. mümin'in yunan makamlarındaki kod numarası 21'di bu numara ile her yere girebiliyordu.

bu sıralarda fevzi paşa'nın gizli yazısı ile vatan için çalıştığı belirtildi ve kendisine yeni bir görev verildi. artık tam olarak gavur mümin olmuştu. sokakta halk yüzüne tükürüyor, kendisine hakaretler ediyordu. bu konu ile ilgili; yüzüme yediğim tükürükleri cephede yediğim kurşun mermilerinden daha fazla canımı acıttı diyecekti.

meclis açıldıktan sonra mümin'in görevi artmıştı. izmir'de kaç yunan askeri, kaç birlik, kaç tüfek olduğu, sakarya savaşı'na kaç adet birlik yollanacağı gibi bilgileri gizlice meclise rapor ediyordu.

bu sıralarda yunan askerleri arasında kralcı ve venizelos'cular arasında bir ikilem yaşanıyordu. mümin ve arkadaşları sahte broşürler hazırlayıp bunları rum çocuklar aracılığıyla orduya dağıttırıyor ve ordudaki iç karışıklığı arttırmaya çalışıyordu.

mümin, konya delibaş isyanı'nı çıkaran delibaş mehmet ve adamlarının ankara hükümeti'ne karşı tekrar isyan edeceği haberini aldı. bu bilgiyi ankara'ya ulaştırdı fakat kendisinin kimliği de açığa çıkmıştı. türk istihbaratı içinde yer alan bir yunan casus veya konyalı bir isyancı onu ihbar etmiş, kimliğini açığa çıkarmıştı.

67 gün işkencelere maruz kalan mümin, hiç konuşmadı. kardeşi ihsan hanım gönderdiği notta, tüm belgeleri sakladığını ve her şeyi inkar etmesini söylemişti. daha sonra mümin ömür boyu hapis cezası ile cezaevine gönderildi. bu cezaevinde başka bir türk casus olan ingiliz kemal ile karşılaştı.


türk ordusu hücuma geçince mümin, atina'da bulunan daha iyi bir cezaevine nakledildi. burada daha rahat günler geçiren mümin, hain çerkeslerle ve gazetecilerle görüşüp onların planlarını izmir'de bulunan arkadaşlarına iletiyordu.

türk ve yunan esirlerin değiştirilmesi konusu gündeme gelince fevzi çakmak, yüzbaşı mümin'in vatana iade edilmesini söyledi. yunan tarafı bunu reddedince fevzi çakmak, başta başkumandan trikopis olmak üzere 10 yüksek rütbeli subayın verilmeyeceğini söyleyince takas gerçekleşti. 5 nisan 1920 günü mümin, vatanına kavuşmuştu.

göreve iade edilip tekrar izmir il jandarma komutanlığı'na atanmıştı. rütbesi binbaşılığa çıkartıldı. 1942 yılında yarbay, 1946'da ise albay oldu. soyadı kanunu çıkınca aksoy soyadını aldı.

4 eylül 194 yılında hakkari'de nebirnav yaylasında arabası bozulup geceyi orda geçirmek zorunda kaldığından zatürre oldu. zamanla hastalığı tüberküloza dönüşüp iyice şiddetlendi. 24 ocak 1948 yılında, işgal edilirken bulunduğu, toprağında yürütüldüğü, arkadaşlarını şehit verdiği izmir'de yaşama veda etti.