Vietnam Nasıl Bir Yer? Gezilecek Yerler, Yenilecek Şeyler Nedir?

Üç hafta orada kalan bir Sözlük yazarı, Vietnam'ın nasıl bir yer olduğunu anlatıyor ve işinize yarayabilecek bir gezi rehberi paylaşıyor.
Vietnam Nasıl Bir Yer? Gezilecek Yerler, Yenilecek Şeyler Nedir?

vietnam... üç hafta seyehat ettiğim uzak doğu ülkesi. sizinle bu üç hafta içinde yaptığım turu, ondan önce de kısaca ülkeye dair yaptığım genel izlenimleri paylaşmak isterim.

insanları

insanları çok yardım sever ve güler yüzlü. kendimi her zaman, hangi saatte, nerde olursam olayım güvende hissettiğim bi ülkeydi. yardım sever ve güler yüzlü olmaları kültürel sebeplere dayanıyor, zira onlar için (bu çoğu uzak doğu ülkesinde böyledir) bağırmak, tartışmak ve asık suratlı olmak namussuzlukla eş değer. bunu o kadar çok abartıyorlar ki bağıran değil de bağırılan dahi bu namussuzlukla suçlanabiliyor. o yüzden gideceklere bu insanlara hoşgörüyle yaklaşmalarını tavsiye ederim, çünkü onların kendilerine olan saygıları için çok mühim. bazı durumlarda ses tonununuza mukayyet olamayacak durumlara gelebilirsiniz çünkü… bu da çoğunlukla kültürlerinde “hayır” demenin büyük bi ayıp olmasından kaynaklandığından. yol sorarsınız bilmediklerine rağmen “hayır, bilmiyorum” demezler, bi mağazada bi şey sorarsınız, olmamasına rağmen “hayır, yok” demezler. ilginç bi kültür.

tarihi

yıllarca yaşadıkları sömürgenin de izlerini taşıyorlar gibi gelmişti bana biraz da. çok garip ve kendi hallerindeler, böyle bi ezilmişlik vardı sanki tam tanımlayamadığım. nasıl olmasın yüz yıllarca fransız sömürgesi altında atalarının yaşamadıkları kalmamış, onun sonrasında ülkenin ikiye ayrılması sonucuyla komünist olan kuzey vietnam, güney vietnam'a çok baskı ve yaptırım uygulamış ve sonrasında da 1955'de hepimizin bildiği ve 20 yıl süren vietnam savaşı çıkmış.

bana kalırsa savaş sırasında ve ondan öncesine dayanan ülkenin komünist bir kuzeye ve kapitalist bir güneye ayrılmış olduğu hala fark ediliyor. ülkenin başkenti (bkz: hanoi) kuzeyde olmasına rağmen asla güneyde bulunan büyükşehir (bkz: ho-chi-minh-city) kadar renkli ve coşkulu değil. hatta hanoi'de nerdeyse hiçbir büyük zincire ait mağaza, otel, restoran vs de göremezsiniz. hanoi'de binalar komünizmin hüküm sürdüğü avrupa'nın doğu ülkeleri gibi tekdüze ve kasvetli. ho-chi-minh-city'de ise tam tersi; renkli ve kocaman reklam ekranları, hepimizin bildiği ve batıya ait olan markaların devasa zincir mağazaları, lüks oteller, coşkulu gece hayatı vs vs...

bu coşkuya ve şaşaaya rağmen savaşın izleri de bana göre en çok ho-chi-minh-city'de kendini gösteriyordu. üstünden yıllar geçmiş olmasına rağmen agent orange zehrinin yarattığı vücut deformasyonlarını maalesef birçok insanda görebildim.

siyaseti

kağıt üstünde komünizm ile yönetilen bi ülke olmasına rağmen bu yönetim tarzına dair nerdeyse hiçbir şey göremezsiniz ülkenin genelinde. olduğu kadar yerlilerle de konuşmaya onlarla kontağa girmeye çalışmam sonucu, öncesinde de yaptığım araştırmalara dayanarak fikir özgürlüğünün ve medyanın kısıtlanması dışında bi komünizm ülkesinden beklenebilecek hiçbir şey bulamazsınız.

şöyle ki eğitim ücretli, ve liseden itibaren bir hayli pahalı... (birkaç kişiden duyduğum kadarıyla liselerin yıllık ücreti 1000 dolar civarındaymış, ve aylıkların belki 300 belki de 400 dolar bile olmadığı bi ülkede bu yıllık ücret fakir ailelerin çocuklarını okuldan erken almalarına zorlayabilir derecede.)

onun dışında sağlık sistemi de bi komünizm ülkesinden beklenilecek kadar çok gelişmiş değil, ve ancak yine çok pahalı sayılabilecek sigortalarla insanların sağlık hizmetine başvurabilmesi mümkün.

dini değerleri

halkın komünizmi sadece kağıt üstünde benimsemiş olduğu dini değerlerinden de anlaşılıyor bir nebze. birçok yerlilinin anlatımına göre aileler çocuklarının ileride iş bulma konusunda zorlanmamaları için doğduklarında hiçbir dini inancı yok diye kayıt ettiriyorlar resmi dairelere. bundan dolayı da resmi rakamlara bakılınca ülkenin büyük bir kısmı ateist olarak görünüyor. buna rağmen nerdeyse her binada, restoranda, otelde, mağazada, evde, vs, küçük de olsa budist inancında büyük önem taşıyan mini tapınakları görmek mümkün. bu tapınakları önüne her gün kurban etme amacıyla kendi yiyeceklerinden bırakıyorlar ve böylelikle kötü ruhlardan korunduklarını düşünüyorlar. ama genel olarak tapınaklara bakılırsa asla bir tayland kadar devasa değil ve girişlerinde turistlerin giyimlerini dahi kontrol eden yok. yani bu açıdan bakılınca yine de çok bağlı değiller dinlerine. herkes evinde kendi istediğini kadar yaşıyormuş gibi görünüyor.

yeme içme

yemeklerinin (bizim için) çok ucuz olması dışında benim için neredeyse hiçbir cezbedici yanı yoktu. çok tek tip ve lezzet olarak bana hitap etmeyen bir mutfağa sahipler.

özellikle kahvaltı bu üç hafta içinde benim için bi challenge'a dönüşmüştü. ekmek yok, peynir yok, yulaf ve başka tahıllar yok… geleneksel olarak, kahvaltılarında (bkz: pho) veya omlet tüketiyorlar. fransızlardan öğrendikleri krep ve baget de mevcut ayrıca. bizim gibi turistler için tabii ki önceki saydığım şeyleri otellerde bulmak mümkün fakat ekmek kültürlerinin hiç olmamasından dolayı çok lezzetsiz ve hatta bayat dahi olabiliyor. ben ise bu süreyi omlet ve bol bol meyve yiyerek geçirmiştim o yüzden de döndükten sonra aylarca yumurta yiyememiştim.

diğer öğünlerinde tabii ki yine geleneksel çorbaları pho'yu bulmak mümkün. şöyle tarif etmeye çalışsam, düşük bütçeli ramen diye tanımlarım zira et suyunun içinde yüzen makarnadan başka bir şey değil. onun dışında çok balık ve deniz mahsulleri tükettiyorlar ve buradan beni aslında yakalayabilmişlerdi, fakat yanında bi şey olmayınca protein şokuna girecek gibi olunuyor o kadar deniz mahsülü tüketildikten sonra :)

bir uzak doğu ülkesinden beklenmeyecek kadar güzel kahve ve kahve çeşitleri var. bunu da uzun yıllar fransız sömürgesi altında kurulan kahve tarımına borçlular. gidenleriniz olursa mutlaka (bkz: yumurtalı kahve)'yi denemeli. ilk başta kulağa tuhaf gelen bu kahve türü sıvı tiramisu gibi ve aşırı lezzetli. onun dışında hindistan cevizli ve tuzlu-karamelli kahveleri de var ki, birbirinden lezzetlidir.

gelelim yaptığım tura

hanoi

turuma vietnam'ın başkenti olan hanoi'de başladım ve üstte de bahsettiğim gibi, seyahatim bittikten sonra fark ettiğim komünizmin izleri en çok da hanoi'de mevcut. (binaların tek tip olması, zincir mağazaların nerdeyse bulunmaması). şehrin en tuhaf yani ise motorlar, her yerde motor var, binlerce, milyonlarca motor trafik kuralı ne bilmeden bi arı kovanında yaşayan işçi arılar gibi a noktasından b noktasına gitmekle meşguller. yaya geçidi asla yok, olsa da takan yok. ilk gün çok zorlanmıştım, ama ikinci günün sonunda artık hayatımda hiç başka bi trafik görmemişçesine istediğim gibi karşıdan karşıya geçmeyi başarıyordum. bazen çok komplike kavşaklarda yerli yayaların da yardım ettiklerine şahit oldum. beni arkalarına alarak karşıya geçiren yerlilere burden selam olsun. (swh)

şehir seyahatini sevmiyorsanız, hanoi'de bir günden fazla kalmanızı tavsiye etmem çünkü gezilecek yerleri o kadar da cezbedici değil. benim üç gün kalmamın sebebi genel olarak büyükşehir sevmemden kaynaklanıyor, yoksa aşağıda listelediğim gezilecek yerleri için bi kaç gün kalmaya değmez bence.

hanoi'de gezilecek yerler ise

- tren geçen dar sokak: bu sokağın ismini bilmiyorum beni bağışlayın, fakat televizyondan ve de internete hanoi yazınca ilk çıkan fotoğraflardan siz de bilirsiniz nereyi kastettiğimi. ben tren geçişine şahit olamadım, sanırım artık ordan tren geçmesi de yasaklanmış, turistler kendi aralarında öyle konuşuyorlardı. orda bulunan yerlilerden böyle bi bilgi almak mümkün değildi maalesef, hepsi tren raylarının sağ ve solunda bulunan onlarca minik kafelerin birine sizi oturtmakla meşgullerdi.


biraz oturduktan sonra polis baskınına şahit oldum, bi anda tüm kepenkler indirildi, polisler sokağın boş halinin fotoğraflarını çekti ve ordan uzaklaştılar. sonrasında yine aynı şekilde devam edildi. yani muhtemelen orda oturulması dahi yasaktı ve polis rutinli bi şekilde kuralların uygulandığını kontrol ediyordu. polis tabii ki kurallara uyulmadığının farkındaydı ama bi uzak doğu ülkesi yolsuzluğuna şahit oldum.

- (bkz: edebiyat tapınağı): burası hanoi'in en büyük ve eski tapınağı. konfiçyüs döneminden kalma, kocaman avlulara ve kütüphaneye sahip. binli yıllarda ise vietnam'ın ilk üniversitesiymiş. ismini de burdan almış, hoş bi gezi yapabileceğiniz tapınak. benim en çok avluların içinde bulunan devasa ağaçlar hoşuma gitmişti.

- (bkz: ho-chi-minh anıt mezar)'ı: komünist devrimci, vietnam savaşında kuzey vietnam'ın bağımsızlık harekatının önderinin mezarı. savaşın sonunu görememiş olsa da savaş sırasında ve özellikle de ülkenin ikiye ayrılmadan önceki dönemlerde yaptıklarından dolayı halk tarafından çok sevilen reis. bu anıt mezarına adeta bi tapınakmış gibi kollarınız ve dizlerinin üst kısmı görünecek şekilde girilmesi yasak, sadece anıtın içine değil dresscode'a uymayanlar anıtın devasa avlusuna bile ayak basmaları yasak. nöbet tuttan askerler bu kuralları çok ciddiye alıyorlar, ve üstüme bi sal atmış olmama rağmen omuzlarımın tam kapanmaması korkusundan dolayı beni içeriye almamışlardı. burdan tekrar dini tapınaklarda aslında dini değerlere göre aynı dresscode'un geçerli olmasına rağmen asla böyle bi kontrol mekanizmasının olmadığını belirtmek isterim ve bu benim çok tuhafima gitmişti.

- (bkz: one-pillar pagoda): hanoi'de bulunan küçük ve tatlı nehir kenarında bulunan bi budist tapınak.

- (bkz: ngoc son tapınağı): hanoi'nın en çok ziyaret edilen tapınağı. bu da bi budist tapınağı ve bi gölün üstünde bulunuyor.

- hapishaneler: fransız sömürgesi sırasında muhalif devrimciler için hanoi'de birçok hapishane inşaa edilmişti. bu hapishaneleri müzeye haline getirmişler ve ziyaret edilmesini tavsiye ederim. hapishanenin ve ülkenin tarihini anlatan çok etkileyici ve kasvetli bi müze. olanları unutmamak ve de unutturmamak adına beğendiğim bi çalışma olmuş.

halong bay

başlangıç nokatsı olan hanoi'ye gidiş dönüş tur dahilinde organize edilmişti.

kuzey vietnam'da çin sınırına yakın bi bölgede bulunan 1600den fazla adacığa ev sahipliği eden körfez. o kadar güzel ki, doğa anlamında benim seyahatim sırasında en çok beğendiğim yer oldu. tek kelime ile büyüleyiciydi. turlar lüks gemilerle yapılıyor, ister günübirlik ister bir veya birkaç gecelik turlara katılmak mümkün. en az bi gece kalmanızı tavsiye ederim zira gün batımını, gece ayın ışığının adacıklara vuruşunu görmeden gitmek olmaz. sadece gemi ile turlayıp doğayı da izlemiyorsunuz, turların çoğunda kayak yapmak, ve körfez alanının içinde bulunan meşhur mağaralara gitmek mümkün.

sa pa

gece otobüsleriyle seyahat günü kaybetmeden, ve konaklama derdi olmadan, hanoi'den sa pa'ya kolaylıkla varmak mümkün. gece otobüsü de dediğime bakmayın, otobüsün için koğuş gibi ve iki veya üç sıra (otobüsün ne kadar lüks olduğuna bağlı) koltuk yerine uzanılabilecek ranzalarda yolculukluk yapıyorsunuz ve biraz da olsa uyumuş olarak geceyi bitirip istediğiniz yere varabiliyorsunuz. çok uzun olmayan mesafeler için şiddetle tavsiye ederim.

vietnam'ın kuzeyinde çin sınırında bulunan dağ köylerinin yoğunlukta olan suan ismini hatırlamadığım bi etnik kökenin çoğunlukla yaşadığı bi bölge. doğası çok güzel, ufak patika yollardan sa pa merkezdenden konaklayacağımız köye yürüdük. şansımıza önceki gece çok yağmur yağdığı için çok çamurlu ve kaygandı, biz turistler kaya kaya ve sıkça düşerek yürürken yerlilerin sırtında sepetleri, kucağında bebekleri olmalarına rağmen adeta düz yolda yürürcesine ilerlemeleri hayret vericiydi. bu yürüyüş sırasında onlarca teras şeklinde dizilmiş pirinç tarlası göreceksiniz ve bambu ormanlarının içinden yürüyeceksiniz. internette pazarlanan çoğu turda yerli bi ailenin evinde kalındığı (yani homestay) iddia ediliyor, fakat kalınan yerler airbnb'den bozma minik oteller. bu detay benimle birlikte tura katılan tüm turistleri oldukça rahatsız etmişti, fakat ben ertesi gün yerli bi kadınla tanıştığımda kendisinin samimi ve otantik turlar yaptığını anlatmıştı. ekonomik zorluklardan dolayı bi acenteye bağlı olmayışını ve de turistleri gerçekten kendi evinde ağırladığını anlatmıştı. numarası ben de hala duruyor, eğer merak edeniniz var ise.

phong nha

hanoi'den itibaren gece otobüsü ile varmıştım buraya.

orta vietnam'a yaklaşan ve de mağaraları ile meşhur olan bölge. mağaraları dışında gezilecek pek bi yerinin olmaması sebebiyle mağara gezi turlarına katılıp mağara keşiflerini gitmenizi tavsiye ederim.

en meşhur mağaralar ise asya'nın en uzun mağarası olarak bilinen (bkz: paradise cave) adını taşıyan, ve yaklaşık 1 kilometresinin turistlere açık olup geriye kalan 35 kilometresi sadece bilim insanları ve özel kurulan ekipler tarafından gezilebilen devasa mağara. içinde gezerken gerçeklik algısının kaybetmiştim o kadar etkilemişti beni. bir başka meşhur ve turistler tarafından sıkça ziyaret edilen (bkz: dark cave) mağarasına turumuzun dahilinde olmasına rağmen giremedik. yağmur yağmıştı ve bu yüzden girilmesi emniyetli olamayacağı söylenmişti maalesef.

hoi an

phong nha'dan itibaren gece otobüsü ile varmıştım buraya.

orta vietnam'da bulunan denize kıyısı olan minik ve aşırı tatlı şehir. sömürge zamanlarında coğrafi lokasyonundan dolayı gemi ticaret rotasına dahil olduğu için meşhur bi liman şehiri olarak yer alıyormuş. fakat sonralarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte gemilerin daha uzun mesafeler katedebildiği için hoi an'da durmalarına gerek kalmamış. bu yüzden de teknolojinin gelişmesiyle siyasi anlamda önemini yitiren bi şehir olmuş. önemsizliği ise vietnam savaş'ı sırasında hoa an'ı korumuş, ve bu kimse için önemli olmayan şehir savaş sırasında hiç darbe almamış. bu da şehrin bu günümüze kadar eski dokusunu kaybetmemesini sağlamış. bu yüzden de vietnam'da geçirdiğim süre zarfında en beğendiğim şehir oldu hoi an. yüz yıllar öncesinden kalan minik bi uzak doğu kentinde gezmek çok keyifliydi. denize kıyısı var, aşırı güzel ve temiz plajları var, şehir merkezinden bisiklet kiralayıp denize 20 dakikada varılabiliyor. manzara eşliğinde bisiklet sürüldüğü için hiç de 20 dakika yoldaymışım gelmiyor.

şehir merkezi tatlı uzak doğu evlerle ve renkli lambalarla süslü sokakları gezmek, veya nehirde kayık türü yapmak haricinde çok bi aktivite sunmuyor. tarihi yapı olarak çok zengin olmasına rağmen müze ve tapınak koşunda gayet zayıf. birkaç dokusu ve yapısı içten de değişmemiş evlerin içine de girip o farklı kültüre sahip insanların nasıl yaşadığına bakmak mümkün.

onun dışında hoi an'dan bahsetmişken terzileri es geçmek olmazdı. onlarca belki de yüzlerce butik terzi bulunan bu şehirde aklınızdan geçen elbiseyi, takımı, ceketi, abiyeyi… kısacası her şeyi birkaç gün içinde ölçülerinize uygun diktirebilirsiniz. ben de bu fırsattan faydanlandım ve çok severek giydiğim özel parçalar diktirdim.

con dao

güneydoğu'da bulunan küçük bi ada, da nang havalimanından buraya uçakla yolculuk yapmıştım.

mükemmel bi doğaya sahip bu minik ada turistler tarafından çok bilinmiyor, daha çok asyalı ve yerli turist ağırlıyor. motor kiralayıp adayı turlamanızı şiddetle tavsiye ederim. manzaraya doyamayacaksınız, hayatımda gördüğüm en güzel yerlerden biriydi. hem sessiz, hem küçük, çoğu yer el değmemiş, cennetten bi parça adeta.


adanın temiz plajlarında ve berrak denizinde keyif yapmak dışında da yapılacak aktiviteler var, ve tatilde yerinde çok duramayan ben ekte olan aktiviteleri yaptım, size de tavsiye ederim.

- hapishaneler: con dao bu güzellikleri gölgeleyen bi tarihe ev sahipliği etmiş ve sömürge yıllarında muhalifler için zindan adası olarak kullanılıyormuş. hala birçok hapishaneyi ziyaret etmek mümkün. fransızlar tarafından inşa edilen hapishanelerde ironik bi biçimde güzel bahçeler ve de özenli bi mimarı göze çarpıyor. içeriye girince ve sırayla dizilmiş küçük koğuşları görünce insan daha çok şaşırıyor. koğuşların tavanları açık ve parmaklıklarla örülü. böylelikle gardiyanlar binanın çatısında gezip koğuştaki mahkumlara uzun sopalarla işkence uyguluyorlarmış.

maalesef bu canı hapishanelerin kullanımı sömürgenin bitimiyle son bulmasına rağmen vietnam savaş'ı sırasında amerikanlar tarafından tekrar kullanılmaya başlanmış. minicik bi adada birçok hapishane bulunmasına rağmen mahkum etmek istedikleri karşıt görüşte olan insanların sayısının yüksekliğinden dolayı amerikanlar yeni bi hapishane daha inşa etmişler. bu hapishane de ziyarete açık ve beni nedense en çok dehşete düşüren de amerikanların hapishanesi oldu. belki o ironik susun bulunmamasından belki de artık tarihi açıdan da anlaşılmayacak bi zamanda inşa edilmesindendir bilmiyorum.

bu hapishaneler ve de işkence alanları 1975'e kadar aktif olarak kullanılıyormuş ve izleri tüm adada belli. hapishanelerin müzeye çevirilmiş olması dışında birçok müze ve de sokaklarda/parklarda/plajlarda bu vahşet zamanında ölenler için anıtlar var.

- kaplumbağaları koruma dernekleri: con dao'ya bağlı olan daha da küçük bi adaya gemiyle gidildikten sonra orda yerli korumacılarıyla kaplumbağalar ve korunmaları hakkında bir çok bilgi edinebilinirsiniz. şansınız varsa gece siz uyurken (konforlu bi uyku alanı bekleyenler gitmesin) anne kaplumbağalar kıyıya gelir ve sizi bu yüzden uyandıran gece nöbetindeki yerlilerle birlikte yumurtlamalarına şahit olabilirsiniz. ben maalesef olamadım ama sabahına halihazırda yumurtalarından çıkmış ve de gelişimlerinin belirli bi kısmını tamamlamış yavru kaplumbağaları deniz girmelerinde yardımcı olmuştum.

phu quoc

güneydoğu'da bulunan çok da küçük olmayan ada, con dao havalimanından buraya uçakla gitmiştim.

seyehatımın nerdeyse sonuna ulaşmış olduğumdan bu turistler tarafından çok bilindik olan adada plajda vakit geçirip dinlenerek geçirdim günlerimi. adım adım yeni phuket olma yolunda ilerleyen bu ada doğasının güzelliklerini büyük ve lüks otellere kaybetmekte olduğunu hissettim. adada turizmin aşırı yaygın olmasından dolayı birçok aktivite yapmak da mümkün. ben de sadece yan gelip yatmayayım diye tüplü dalış yapmıştım onun haricinde de surf, kayak, şnorkelle yüzme gibi aktiviteler organize ediliyor.

mekong delta

ho-chi-minh-city'ye gidiş dönüş tur içinde organize edilmişti

güneydoğu vietnam'da, mekong nehri'nin kollar halinde güney çin denizi'ne döküldüğü bölgeye verilen isim. burda yüzen pazarlar olduğu için ve öncesinde aldığım duyumlara göre hala yerliler tarafından aktif olarak kullanılan bi pazar olduğu için gidip görmeyi çok istemiştim. bi tura katılıp daha gün aymadan nehirde olmamıza rağmen beni büyük hayal kırıklığına uğratan pazar oldu. anlatılanların aksine – tıpkı tayland'da olduğu gibi - sadece turistler için kurulan çok da samimi olmayan bi pazardı. turu yapan adama bu hissiyatımı belirttikten sonra 'ee bırakın da vietnam'da gelişsin ve insanlar nehrin üstünde hindistan cevizi satarak geçimlerini sağlamak zorunda kalmasınlar' diye bi şitemde bulunmuştu. ben tabi gelişime karşı değilim ama pazarlamayı yanlış bulduğumu anlatmamdan sonra da bana corona zamanında bu tip pazarların yasaklanmasından sonra bir daha pek kalkınamadıklarını anlatmıştı.

turun kendisi de bi turist aktivitesinden diğerine hızlı bi tempoda insanı sürükleyecek şekilde kurulmuş ve önceden bilseydim seyehatımın bu bölümünü iptal edeceğim türdendi benim için. sadece suan ismini hatırlamadığım çok güzel bi budist tapınağı vardı duraklarımızın birinde, onu çok beğenmiştim.

ho-chi-minh-city

vietnam'ın güneyinde bulunan eski adı (bkz: saigon) olan büyükşehir. üstte de belirttiğim gibi kaptalizmin etkilerini renkli ve coşkulu olmasından dolayı hissetmek mümkün, ama vietnam savaşının izleri de en çok burada birçok engelli insanın olmasından dolayı gözle görünürdü (bkz: agent orange).

hanoi ile kıyaslanırsa daha sakin, daha temiz ve de daha lüks bi şehir, ama bana biraz soğuk ve mesafeli geldi. sanki samimiyetsiz bi yermiş gibi… samimiyetsizliği muhtemelen şehirde hakim olan avurpa/fransız mimarisi örnekleriyle inşa edilmiş bir çok binanın bulunmasından dolayı ölabilir. kalabalık ve rengarenk panolar haricinde uzak doğuya ait az şey vardı.

ho-chi-minh-city'de gezilecek yerler ise:

- (bkz: cu chi tünelleri): bi tur organizasyonuyla veya otobüs ile mutlaka savaş sırasında aktif olarak kullanılmış olan tünel sistemini görmeye gidin. ben bi tur şirketi ile gittim ve şansıma bizi orda gezdiren şahıs bi vietnam savaş'ı gazisiydi. zaten çok ağır ve dehşet dolu savaş tarihini orda bulunmuş birinden dinlemek çok ayrıydı. çok üzücüydü ama çok da öğreticiydi. o kadar dehşet dolu hikaye dinledikten sonra, minik tünellerin bazılarına girdikten sonra, bombaların izlerini gördükten sonra tura katılan turistlerin % 90'i nasıl olur da tur sonunda tura dahil olan poligon sıralarında atış yaptılar aklım almamıştı. orda anlatılandan ve görülenden nasıl o kadar çabuk kendilerini soyutlayabildiklerine şaşırmıştım.

- onun dışında ho-chi-minh-city'de birkaç savaş müzesi ve bi katolik kilise var. savaşa doyduğum için müzelere gitmedim, kiliseye de ayın dolayısıyla almamışlardı, yani çok bi şey diyemeyeceğim. kilisenin karşısında eski ve fransız mimarisiyle inşa edilmiş bi postane vardı ben de oraya gitmiştim.