Walter White, Tony Soprano ve Diğer Benzer Karakterlerin Ortak Yanları

Televizyonun bu iki ağır abisi, esasında birbirlerinin devamı. Nedenlerini sorgulayalım.
Walter White, Tony Soprano ve Diğer Benzer Karakterlerin Ortak Yanları

dizinin yaratıcısı vince gilligan'ın, öykünün ana karakteri walter white aka heisenberg için, "tony soprano olmasaydı walter white da olmazdı" dediğini okumuştum bir yerde.

peki breaking bad'de anlatılan ve sonradan uyuşturucu kralı olacak bir kimya öğretmeni ile the sopranos'taki mafya patronu tony soprano'yu birbirinin ardılı yapan neydi? her iki karakterin de, ailelerini "korumak" ve "kollamak" için yaptıklarını, yapmaya mecbur olduklarını düşündükleri iş (business) ile aileyi kaybetme korkusu arasında kalmalarıydı muhtemelen. walter white ve tony soprano, iş ve aile arasında sıkışmış, hem işin hem ailenin ikbali için çabalayan, iş ve aile arasında bir denge bulmaya çalışan ama neticede buna muvaffak olamayacak ve aileyi kaybetme tehlikesiyle yüz yüze gelecek olan iki karakterdi. bu bize sinema tarihinden çok daha ikonik bir karakteri, michael corleone'yi cağrıştırıyor.


üçlemenin sonundaki, godfather 3'ün kapanış sahnesini hatırlayın: bütün bir hikaye boyunca, tıpkı walter white ve tony soprano gibi, aileyi kaybetme korkusuyla yaşamasına rağmen bizzat yaptığı iş yüzünden aileyi kaybeden michael'ın, yaşarken bütün çocuklarının ölümünü görmüş ve yapayalnız kalmış troya kralı priamos misali nasıl da zavallı bir şekilde ölüp gittiğini.

demek istediğim, the godfather'ı sinema tarihinin en büyük filmi, the sopranos ve breaking bad'i de en büyük televizyon dizileri yapan konu aynı aslında: aile ve aile yaşamı ile aileyi korumak isteyen erkek karakterin bunu yapmak için seçtiği veyahut yapıyor olduğu iş arasındaki çatışma.


bugün hepsi birer popüler kültür ikonuna dönüşmüş olsalar, corleoneler, scarfaceler, heisenbergler ve sopranolar tişörtlere falan basılıyor olsalar (the sopranos tişörtünden bende de var), posterleri asılsa, dövmeleri yapılsa, aforizmaları orada burada paylaşılsa, matah karakterlermiş gibi sunulsalar ve bilhassa türk dizi sektörü (kurtlar vadisi, çukur, ezel) tarafından epey yanlış anlaşılarak kopyalanmış da olsalar, aslında bütün bunların hepsi tipik birer rise and fall hikayesinin trajik erkek karakterleridir; ister the godfather, ister martin scorsese'nin ve brian de parma'nın meşhur mafya filmleri, ister the sopranos ve son olarak breaking bad olsun, karakterlerin hepsi sonunda ya feci şekilde ölür, ya yapayalnız kalır, ya hapse düşer ya da kaçak hayatı yaşamaya mecbur kalır ve aileyi kaybederler. netice, hiç değişmez; tıpkı kutsal kitaplarda anlatılan günahkar kavimlerin sonu gibi, felakettir.

bu manada, breaking bad de janrın geleneklerine uyar ve walter white karakteri için benzer bir son'u münasip görür. breaking bad'i büyük yapan, iyi yapan da budur: the godfather'dan the sopranos'a kadar işlenen bir konuyu, farklı bir atmosferde, yeni bir hikaye ve karakterlerle ve daha yeni bir jenerasyonun damak zevkine göre sunuyor olması...