Yaşamı Bir Anda 1760'ların Şartlarına Döndürebilecek EMP Saldırısıyla İlgili Ürpertici Bir Yazı
nükleer bir saldırının devletler bazında en korkulan safhalarından biri de budur. atmosferde belli bir yükseklikte belli bir yield'da nükleer bir patlama gerçekleştiğinde elektronik devreler (ve onlara bağlı tüm savunma sistemleri) nasıl hayatta tutulabilir. zira savunma duvarını delip atmosferde patlayan tek bir 1 megatonluk başlık amerikanın tüm kuzey haberalma radarlarını ve taktik önleme filosunu (bkz: norad) dağıtabiliyorsa nasıl bir nükleer caydırıcılıktan bahsediyoruz?
emp etkisi nükleer saldırı geleneksel sonuçlarının hep gölgesinde kalmıştır ama aslında altyapının canına okuduğu için ve hedef alınan yerlerde nükleer veya konvansiyonel bir saldırı sonrasında hayata tutunma olasılığını kendi başına çok zorladığı için de kendi başına bir felaket kategorisini oluştursa yeridir. zira emp tesir çapında cep telefonları, televizyonlar, entegre devre ya da kart taşıyan herhangi bir cihaz, buzdolabı, bilgisayarlar, arabalar, uçaklar, helikopterler, enerji santralleri, transformatörler hiçbir şey hayatta kalmıyor. nükleer saldırıdan sağ kalanların iletişimini, sağlık hizmetlerini, ulaşımını, ısınmasını, yiyecek saklayabilme yetisini ve suya olan erişimini tek bir hamlede kesiyorsunuz. elektroniğe tam anlamıyla bağımlı bir dünyada insanlar taş çağına olmasa da 1760'ların hayat şartlarına bir hamlede geri dönüveriyor. nükleer savaş sonrası koşullarda endüstriyel bir toplumdan gelip gerisin geriye buna adapte olmak çok daha zor.
2009 yılında nato'nun batı avrupa üzerine patlaması muhtemel 1 megatonluk bir emp dalgası sonucunda neler olacağına dair öngörüleri göz korkutuyor. telleri olan herşey yandığı için kıtanın tamamına 12 ay boyunca elektrik verilemiyor. 510 milyon avrupalı sivilin %90 kadar bir kısmı (459 milyonu) bu bir yıl içinde açlıktan, susuzluktan, soğuktan ve toplum bilincinin yokolmasından dolayı ölüyor. çok gelişmiş olmanın bedeli de böyle bir şey. o çok gelişmiş çok medeni insanlar bile bir hafta aç kalırlarsa yamyamlığa başlayabiliyor. yani medeniyetin en tepeden yerin dibine girmesi arasında bir haftalık bir süre var. ancak örneğin aynı emp kongo üzerinde patlasa kayıp oranı %2'nin üzerine çıkmıyor. az gelişmiş tarım toplumları bu tip şeylere hep daha dayanıklı. çünkü orada zaten elektronik bir altyapı minimum düzeyde olduğundan hayat o kadar da değişmiyor.
bu emp denilen herze, nükleer blast gibi tek bir dalga değil. birbiri içine geçmiş e1 e2 ve e3 olarak anılan üç adet elektromanyetik blasttan oluşuyor.
e1 nükleer elektromanyetik pulsun ilk ve en hızlı dalgası.
saniyenin milyarda birinde yayında kalarak elektronik tüm devrelere kapasitans limitlerinden çok daha fazla voltaj geçirerek devre unsurlarını bozuyor. bilgisayarları yokeden, entegre devrelerin canına okuyan, iletişim aletlerini bozan, cep telefonlarını öldüren asıl emp dalgası işte bu. paratoner gibi üç asırlık sistemlerin bu tip bir yüksek voltaj düşük amper dalgasına etkileri çok sınırlı kalıyor. böyle bir surge sadece paratonerlerle devre kapasitans elemanları hariç nötrlenemiyor. akımın nasıl oluştuğu ise compton etkisi denen bir parçacık fiziği teorisiyle açıklanıyor. nükleer silah patladığı ilk saliselerde ışıkla yayılan gamma radyasyonu üst atmosferde az yoğun havada bulunan atomlardan elektronları "kovuyor". bu elektronlar hareketlerine bombanın patladığı sıfır noktasının aksi istikametine ve yeryüzüne doğru ışık hızının %90'ı gibi hızlarla başlıyor. bu hareket dünyanın manyetik alanının içinde oluştuğu için de durdurulamıyor. daha da kötüsü dünyayı güneşten koruyan manyetik alan elektronların dünyaya doğru itilmesinde de katkıda bulunuyor. uzaydaki bir nükleer patlamada e1 bunun aksine her yöne dağılacaktı.
e1 yüzünden oluşan 2 megavoltluk gamma ışını dalgası ve yarattığı puls bir metrede 50 bin volta eşdeğer bir güç oluşturmaktadır. bu de metrekareye 6.6 megawatt bir enerji üretimi düşmesine neden olmaktadır. ve bunların hepsi saniyenin milyonda birinde olup bitmektedir. elektronik bir devrenin bununla başa çıkacak elemanları yoktur. yanıp giderler. nitekim 2 megavolt gamma yield yaratacak bu tip süper - emp silahlar ikinci ve üçüncü nesil nükleer başlıklarla ancak mümkündür. bunların da atmosferde emp testleri yapılmamıştır, yapıldıysa da çok gizli tasnifli olup sonuçları paylaşılmamıştır. ben nato çok gizli evrak okuyabildiğim halde o bilgilere erişebilmiş değilim. öte taraftan nükleer silah sahibi olan devletlerin neden atmosferde nükleer testler yaptığını merak ediyorduysanız işte cevabı da bu. atmosferin üst katmanlarında düşük yield (5-20) kiloton başlıklarla beraber emp efektleri ve sistemlerinin buna dayanıklılığını test ediyorlar.
e2 etkisi, e1'in hemen arkasından gelmektedir.
elektronik ekipmanların yanına çok güçlü yıldırımlar düşmesine benzer bir efekt yaratmaktadır. aslında bir yıldırımın yarattığı e2 pulslar, emp e2'sinden biraz daha güçlüdür. yıldırımlardan da korunabildiğimiz için e2 efekti emp saldırısının kolay savuşturulabilir tarafını oluşturuyor. ancak yıldırımdan farkı, topraklama elemanlarının (paratoner gibi) e1 etkisi tarafından 1 mikrosaniye (saniyenin milyonda biri) öncesinde büyük bir güçle devre dışı kalıp işlevini büyük oranda yitirmesi. bu yüzden emp saldırılarında e2'yi durduracak saldırı mekanizmaları olmadığından e1'den sağ çıkmış her şeyi bu etki yakıyor.
e3 ise diğer ikisinden çok farklı bir etki.
10 saniye ile 11 dakika arası yayında kalıyor. bu efekt nükleer patlamanın dünyanın kendi manyetik alanını tokatlayıp dalgalandırmasından ötürü ortaya çıkıyor ve dünyanın elektromanyetik alanı dalgalanıp yerine oturana kadar güneşten devasa bir patlama gelmiş gibi düşük frekans yüksek voltaj bir etki ortamı etkiliyor. elektrik santrallerini etkileyen ana güç de bu. mesela güneş patlamalarında dünyada sadece e3 etkisi gözlemleniyor. ama emp saldırısında tüm elektronik savunma yerle bir olduğu için e3 güneş patlaması vakalarında nadir gerçekleşecek tüm elektrik hatlarının komple çökmesi gibi durumlar görebiliyoruz.
emp saldırısında elektronik devreleri olan herhangi bir şeyi kurtarmanın tek yolu için
bkz faraday kafesi.
ne yapılabilir?
neden gelişmiş toplumlarda %90 kayıp oranlarından bahsediyoruz. çünkü elimizdeki materyal insan. sorunun kaynağı. emp saldırısını izleyen günler insanlar yine bildiğiniz insanlardır. elektrikleri yoktur ama ateş başında oturup muhabbet ederler. ilk başlarda bir sorun yok gibi gelir. pek bir şeylerin değişmediğini düşünürsünüz ama işin rengi pek öyle değil. elektriğin gidişiyle, ulaşım, su altyapısı, yiyecek saklayabilme ve iletişim de yokolduğu için o insanlar aslında sabırla elektriğin ve buna bağımlı tüm sistemlerin geri gelmesini bekliyorlar. onları hayata bağlayan şey bu umut. bu sırada evlerinde ne varsa onu yiyorlar. suyu idareli kullanıyorlar, bir haber gelmesini kurtulmayı bekliyorlar ama bunların hiçbiri uzunca bir süre gelmeyecek. bir süre sonra yiyecek azaldığında marketler önce azar azar sonra brutal bir şekilde yağmalanacak, bir gelişme olmayınca en barışçı yerlerde bile suç oranları görülmemiş seviyelere gelecek ve daha bir ay geçmeden sokağınızda basit sebepler yüzünden ilk cinayetleri göreceksiniz. hayatta kalma içgüdüsü bu şekilde medeniyete hep baskındır. alışsanız iyi olur çünkü elektriğin en iyi şartlarda geri gelmesine bunun gibi daha 11 ay var, o da ülkeden geriye bir şey kaldıysa var. elektrik sistemleri kavrulduğu için 600km bir çapta hiçbir araba artık çalışmıyor. market raflarına yiyecek tekrar gelemiyor ve insanlar korkunç bir hızda acıkıyor.
şehirlerde emp sonrası etkileri bu yüzden göğüslemek çok zor. mutlaka ya aşırı zarar görecek ya da aşırı zarar vereceksiniz. o yüzden kırsala gitmeniz daha mantıklı. elektronik ateşlemeli hiçbir araç çalışmadığı için 1960 ve öncesi teknolojilere sahip klasik araçlar (bkz: anadol) bu yeni ortamın gerçek kazananları olabilir. yollar araç mezarlığı gibi çalışmayan terkedilmiş araçlarla dolu olacak. gittiğiniz yerde tıbbi en basit araç gereçler dahi çalışmayacağı için doktorlar için çok iç bunaltıcı bir çalışma ortamı olacak.
eğer askeri ya da sivil bir idareden ne yapmanız gerektiğine dair organize bir şekilde direktif alamıyorsanız başınızın çaresine bakmanız gerekiyor. sanırım bu da emp'nin atılmasının ikinci günü yanınıza dört ila altı kişi ile şehirden yayan olarak çıkmak demek. 3 aylık bir yiyecek stoğunuz yoksa en kısa turnoverli ekinlerle bile tarım yapıp hayatta kalamazsınız ama balıkçılıkla kalabilirsiniz, o yüzden ben sahil kenarındaki köy kasabaları denerdim. veya doğu anadolunun hayvancılıkla uğraşan minimum teknolojili yerleşim yerleri hayat kurtarabilir.
sonuç
emp saldırısı gerçekleştiyse kendinizi silahlandırın, insanlar henüz delirmeden yola çıkın, acıkmadan şehirden çıkmış olun, sürdürülebilir bir yiyecek kaynağına (bkz: deniz) gidin, yerleştiğiniz yerde beslenecek çok fazla insan olmasın (bkz: kasaba), her şeye hazırlıklı olun (bkz: kaos), sabredin. hayatta kalın. bu da geçecek.
kafada canlandırması zor bir şey olduğundan gerçeğe de nispeten benzediğinden popüler kültürden örnek verelim.