Yeşilçam Filmleri Neden Bu Kadar Çok Seviliyor?

İzlemeye çok küçükken başlayıp hala da izlemeye devam ettiğimiz Yeşilçam filmlerinin büyüsü nedir? Gerçekten sinemasal olarak kaliteli eserler mi yoksa adını koyamadığımız başka duygularımıza mı tercüman oluyorlar? Sözlük yazarı "kavanoz necati" anlatıyor.
Yeşilçam Filmleri Neden Bu Kadar Çok Seviliyor?


yeşilçam'ın bu kadar çok sevilmesinin, izlenmesinin ve en önemlisi de ne kadar izlenirse izlensin insanları “sıkmamasının” bir nedeni de, yeşilçam’ın kişilerin duygusal yaşantılarına ve dürtülerine cevap verecek, o duyguları tatmin edecek şekilde dizayn edilmesidir.

erich fromm şöyle der: "amerika'da ortalama bireylerin "korku" ve "önemsizlik" duygusuyla ne kadar doldurulmuş olduğu, en çarpıcı anlatımını mickey mouse filmlerinin herkes tarafından sevildiği olgusunda bulmaktadır. bu filmlerde şu tema işleniyor: küçük bir şey kendisini öldürme ya da yutmakla tehdit eden, yenilmez ölçüde güçlü bir şey tarafından kovalanıyor. küçük şey kaçıyor ve sonunda düşmanına zarar vermeyi bile başararak kurtuluyor. kendi coşkusal yaşamlarında buna çok yakın bir seye dokunmasaydı, insanlar, bu tek temanın bin bir ceşitlemesini sürekli olarak izlemeye hazır olmazlardı."

yeşilçam filmlerinde zengin-fakir, cahil, eğitimli çatışması sürekli işlenmiştir.

hemen hemen her film böylesine bir mücadeleyi konu alır. özne değişir. bazen kadın olur, bazen iş olur, bazen şirket olur. değişmeyen tek şey bu mücadeledir.

bu mücadelede, her ne şekilde olsun ne olursa olsun kazanan taraf bellidir, fakirler. evet. dünyanın en büyük dertleriyle uğraşır fakirler. ama sonunda ya “zenginden alıp fakire veren” bir kişi ortaya çıkarıp fakirleri sevindirir ya “ilahi adalet” vuku bulur ya da zenginler vicdansızlıklarının bedelini öder.
zenginlerin sürekli vicdansız olması, “madem paramız var her türlü itliği yapalım” diyerek sürekli insanların canını yakması ve başını münir özkul’un çektiği fakirlerin de onlarla savaşıp kazanması bir planın ürünüdür diye düşünüyorum. dünyanın hiçbir yerinde kast sistemi böylesine güzel empoze edilemezdi. 


yeşilçam filmlerinin vermek istediği mesajlar aşağı yukarı şöyledir

1- para ahlaksızlık getirir.
2- parası olan adam her daim acı çeker.
3- bir insan zenginse kesinlikle haksız kazançla zengin olmuştur.
4- fakirlik güzeldir, fakirlik mutluluktur.
5- ilahi adalet tecelli edecek ve her zaman garipler kazanacak ya da bir adam gelecek( yılmaz güney veya cüneyt arkın) zenginin parasını alıp fakire dağıtacak.

işlenen temalar da aşağı yukarı şöyledir

bir tane gariban adamın çıkıp, zenginleri alt ederek parayı fakirlere vermesi ya da fakirlerin hakkını alması hepimize şahane görünür mesela. cüneyt arkın çıkar bir zengin adamın karşısına ve şöyle der: “ver o parayı, o para halkın!” zengin adam da ne kadar uğraşırsa uğraşsın parayı “hak edene” vermeyi kabul eder.

tüm bunların empoze ettiği düşünce şudur

“birisi gelecek, senin hakkını arayacak. sen eninde sonunda mutlu olacaksın.” klasik allah rızkımızı verir düşüncesi bu, dinimizle de örtüşüyor zaten. bunlar küçük detaylar olarak görünebilir. ama bu temada 100 tane film varsa o bir detay değildir artık. yüzbinlerce insana böylesine filmler izletirseniz elinize geçen tek şey “pasifize olmuş bir kitle” olur. unutmayalım ki filmler kitleleri yönlendirmek için her zaman çok güçlü bir silah olmuştur. soğuk savaş döneminde abd’nin rambo serisini çekmesi ve filmi yüzbinlerce kişiye ulaştırması boşuna mıdır sanıyorsunuz?

diğer dikkatimi çeken özellik, kast sistemi empoze edilmesi. münir özkul, kemal sunal, ilyas salman, türkan şoray vs.. bunların hepsi gariban halkı temsil eder mesela, başrol oyuncusunun zengin ve varlıklı bir adamı canlandırdığı çok az görünür yeşilçam’da. bu da önemli bir detay.


yeşilçam filmlerinde hiç kimsenin ekonomik sınıfı değişmez. çok çok nadirdir. münir ökul 78 tane çocuğuyla yaşarken yine “şerefsiz bir zengin” çıkagelir, işi gücü yok gibi bunlara musallat olur. ağlanır vahlanır ve filmin sonunda hep aynı mesaj verilir: “olsun bee. olsun. paramız yok belki, belki hiç olmayacak ama. o adamlar milyarder olsun bizim gibi mutlu olamayacaklar”

öyle mi münir özkul? dünyada fakir olup mutlu olan bir insan evladı gören var mı merak etmekteyim.

bir ara da “parayı bulan fakirin hayatının alt üst olması” temalı filmler işlendi. köyden indim şehire en güzel örnektir buna. bir anda milyarder olan adamların hayatı alt üst olur. nedeni hiç görmediği şeye aniden kavuşmasının yarattığı şok aslında ama film bunu sana şöyle veriyor: “bak parayı buldular siki tuttular” sonrasında finalde yine eski “fakir” hayatlarına dönüyorlar ve “mutlular”. ve bu adamların para için öz kardeşlerini kesecek durumda olması ve bizim buna gülmemiz hiç hoş değil.

şimdi hayvanlıkların komedisi yapılıyor, eskiden de cehaletin komedisi yapılırdı.

yeşilçam filmleri bir döneme damga vurmuş, harika eserler ortaya çıkarmıştır. milyonlarca insan bu filmlerle büyür, bu filmleri hiç kaçırmaz. ama kabul etmemiz gereken gerçek de şudur: yeşilçam filmleri tamamen “fakirin motivasyon aracı” konumundadır. “garibanın sırtını sıvazlar” sürekli ilahi adaletle, allahın rızkıyla zenginleri alt eder. hiçbir zaman fakirin zenginle eş olamayacağını, zenginlerin bir it sürüsü olduğunu fakirlerin ise dünyanın en harika insanları olduğunu yüzümüze vurur sürekli. neden? olduğun yerde kal diye. hayatından memnun ol diye. çözümü allah, kitap, rızık, ilahi adalet gibi şeylerde ara diye. sesini çıkarma diye. fakirliğinle yaşamayı öğren diye.

bir an için yeşilçamın şu temada en az 50 tane film çektiğini düşünelim: “gariban bir adam hırs yapar. okulunu bitirir, yetmez en ağır işlerde çalışır. anası ağlar, bir sürü dert çeker. ama sonunda başarır. sonunda parası vardır. artık villada oturuyordur. zengin olan herkes orospu çocuğudur mesajından ziyade “çalışmak çok güzel, bakın meyvesini topladım” mesajı veriyor.” eminim bundan daha farklı olurdu.


filmler her zaman kitleleri manipüle etmek için kullanılmıştır. belki yeşilçam bunu isteyerek bilerek yapmamıştır. ama yapmıştır. insanları pasifize etmiştir. kast sistemini övmüştür. bunu sağlamak için de her filmin şerefsiz karakterini aşırı zengin yapmıştır.

büyüklerden sürekli duyduğumuz “parayla mutluluk olmaz” sözünün altyapısını işte o filmler yaratmıştır. fakir adamın sesini kesmesi için bir şey gerekir her zaman. yeşilçam da buna hizmet etmiştir.