Yurt Dışında Yaşamayı Bir Kez Daha Düşünmenizi Sağlayacak, Tecrübe Kokan Bir Yazı

Her gün "Türkiye bir X kaybetti, Almanya bir Y kazandı" minvalinde haberler okurken bu yazının anlattıklarını da kulak ardı etmeyin deriz.
Yurt Dışında Yaşamayı Bir Kez Daha Düşünmenizi Sağlayacak, Tecrübe Kokan Bir Yazı

"yurt dışında yaşamak"

başarı kıstası kişiden kişiye göre değişir. kimisi için başarı, yerleştiği ülkede çok kazanmasa da doğru şekilde entegre olmaktır. bir diğerine göre maddi yönden bol kazançtır. ne olursa olsun büyük bir hayat tecrübesidir.

önemli olan soru mutlu ve huzurlu olup olmadığınızdır. tabi ki bunlar da göreceli kavramlar. göçmenlerin yerli halk ile kolay sosyalleşemediği bir ülkede yaşıyorsanız sizin asosyal bir yapıda olmanız avantaj haline bile gelebilir. ya da tam tersi kendi ülkenizde aşırı sosyal bir insansanız aradaki bariyerleri yıkmaya çalışırken sıkılabilir/yorulabilirsiniz.

bir de yurt dışında yaşamak denildiği vakit insanımızın aklına hep gelişmiş ülkeler geliyor. halbuki adını sanını bilmediğiniz, bilseniz bile haritada gösteremeyeceğiniz bazı ülkelerde mutlu mesut yaşayan, bazen de bu ülkeleri sıçrama tahtası olarak kullanan insanlarımız var. yıllar önce uganda'da bir kumarhane projesinde kısa süreli çalışmıştım. kaldığım otelin yakınlarında bir türk restoranı olduğunu söylediler. başkent kampala'da victoria gölünün yakınlarında güzel temiz bir yerdi.

yemek sırasında sahibiyle biraz sohbet etme şansımız oldu. alakasız yerlerde bir türk görünce insanın kafasında otomatik olarak para için oraya geldiği yargısına varıyorsunuz. tabi ki maddiyat büyük bir motivasyon kaynağı fakat bu abi başka bir iş için gelip ortamı beğenmiş. bölgenin sakinliği ve halkın açık fikirli oluşu hoşuna gitmiş. türkiye'de tarlayı tapanı satıp yerleşmiş. lokal bir hatunla evlenip çoluk çocuğa karışmış. dışarıdan bakarsanız pek bir numarası yok şehirin. göl manzarası da güzel fakat türkiye ile kıyas kabul etmez ama ben burada huzur buldum diyen adama ne diyebilirsin. belli ki benim göremediğim bir şeyler görmüş.

Uganda'nın başkenti Kampala.

gençlerin farkına varamadığı bir durum da şu ki; it bağlasan durmayacak bölgelerde yabancıların cirit atmasının mutlaka bir sebebinin olduğudur. insanlar, boktan bir ülkede, piyasadaki boşluktan faydalanarak rakipsiz işler yaparak kendi ülkelerinde kazandıklarının yüzlerce katını kazanabilirler. bu normal olandır. türkler için ise daha değişik bir mevzu var. örneğin hanginizin amerika'da hamburgerci açmaya g*tünüz yer? ya da hanginiz japonya'da suşi restoranı açabilirsiniz?

türkler çok ters bir millet

adam gitmiş tayland'da masaj salonu açarak başarılı olmuş. bavyera'da kendi bira markasını yaratmış. lan kamboçya'da lavaş satarak zengin olmuş adamla tanıştım ben. gerçekten dünyanın en enteresan halklarından birisiyiz. para zaten kişiye her türlü kapıyı açıyor. boktan bir ülkede belirli bir süre çalışarak daha sonra gelişmiş bir ülkeye cebinde parası olduğu için hiç zorlanmadan yerleşen insanlar da tanıyorum. bizim insanımızın vizyon eksikliği var. yoksa kurnazlık default geliyor. hatta güzel bir örnek vereyim.

türk tekstil devleri kaz tüyü mont sektörünün güney asya'da attığını henüz keşfetmeden önce bir tanıdığım bu bölgede çalışıyordu. adamın asıl işi ve derdi aslında egzotik hayvan derisi satmaktı. o yüzden en boktan kaçakçılarla muhatap olup, balta girmemiş ormanlarda türlü badireler atlattı. bu abinin yolu bir gün vietnam'a düşmüş ve üretimin, özellikle montların ucuzluğunu görünce kafasında bir ampul yanmış. adam, türk şirketler oralara birilerini gönderip farklı fabrikalarla anlaşana kadar geçen birkaç yıllık süreçte piyasada ne kadar marka varsa üretim yaptırarak parayı kırmış. sonra bu parayla abd'de ufak bir avm satın almış. şu an gelen kiralarla lüks yatında keyif çatıyor.


zannımca hangi ülke olduğu fark etmeksizin geri dönen insanların büyük çoğunluğu gittikleri ülkenin zorluklarından bezenlerden ziyade kendilerini tanıyamamış insanlardan oluşuyor. çünkü fırsat gördükleri vakit idrak edemedikleri için çevrelerinde zengin olan hintli, arap, vs. göçmenleri bir katakulli çeviriyor zannetme hatasına düşüyorlar. halbuki onlar basit birer fırsatçıdır. fırsatçılık ise bizdeki gibi yere yere para düştü diyerek arkadaşını domaltmak değildir.

anlayacağınız, insanların başka bir ülkeye taşınma sebepleri çok çeşitli

teknik olarak bizimki gibi daha iyi şartlar arıyor insanlar. bu maddiyat olur, huzur olur, yeni deneyimler olur. temelinde şartları değiştirmek istiyor insanlar. bunun için yukarıda belirttiğim gibi insanın önce kendisini ve hedef aldığı ülkeyi az buçuk tanıması gerekiyor. aksi halde hüsran kaçınılmaz. mesela, idris usta'nın en büyük numarası ne deli olması ne de uyanık bir fırsatçı olmasıdır. onun en büyük olayı hayallerinden vazgeçmemiş olmasıdır. bu sayede yaşadığı topluma entegre olmuş, ne iş yaparsa hakkını vermiş, nihayetinde amacına ulaşmıştır. üç gün kaldığı ülkede, gördüğü ilk zorlukta götünü tuta tuta geri dönmemiştir. bu insanlardan alınacak en büyük ders de budur zaten.