Yürüyen Cool'luk Steve McQueen Hakkında Az Bilinen Anekdotlar

Kült aktörlerden McQueen'in hayatına dair pek çok zengin ayrıntı ve anektod.
Yürüyen Cool'luk Steve McQueen Hakkında Az Bilinen Anekdotlar

- terrence stephen mcqueen... doğum tarihi 24 mart 1930. nam’ı diğer: ‘king of cool’. hollywood tarihinin açık ara en ‘cool’ siması ve hatta bu sıfatın mimarı.


- babası ‘william’, akrobatik uçuşlarla hayatını kazanan bir gösteri pilotu ve dublör ve o dünyaya gelmeden önce, annesi julia ann crawford’u (mezar taşında julian yazıyor) çoktan terk etmiş. babasıyla hiç anısı yok. kendi hayatıyla meşgul olan ve küçük bir çocuğun bakımıyla başa çıkamayan alkolik anne ‘julian’ da kısa süre sonra küçük steve’i kendi anne ve babasının yanına gönderiyor. büyük dayısı ‘claude thomson’un slater, missouri’deki çiftliğinde kalan mcqueen, onu babası gibi seviyor ve ondan çok şey öğrendiğini her fırsatta söylüyor. annesi tekrar evleniyor ve farklı zamanlarda oğlunu los angeles’a yanına aldırıyor ama steve mcqueen üvey babasından sürekli dayak yediği için evden mütemadiyen kaçarak sokaklarda takılıyor. uyumsuz davranışları, tekrar tekrar büyük dayısının yanına gönderilmesine sebep olsa da 14 yaşındayken kesin olarak çiftlik yaşamını terk edip annesinin yanına dönüyor. bu arada üçüncü evliliğini yapmış olan annesi ve yeni üvey babasıyla birlikte yaşadığı hayat, tam bir kabusa dönüyor kısa sürede. üvey babayla yumruk yumruğa kavgalar, sokak çeteleriyle takılmalar, arabaların jant kapaklarını çalıp satmalar... ve nihayetinde, sorunlu çocukların gönderildiği bir özel okul olan ‘boys republic’e gönderiliyor yatılı olarak. burada bir nebze de olsa duruluyor ve kişiliğini bulmaya çabalıyor. sinema hayatı boyunca, çoğu filminin çekimlerinde, setteki odasına çok fazla sayıda elektrikli traş makinası, onlarca kot pantolon veya günlük kullanım gereci istiyor. başta kapris olarak algılanan bu isteklerine konu eşyaları, california’da gittiği ‘boys republic’ okulunun öğrencilerine farklı zamanlarda hediye etmek için istemiş olduğu ise sonradan anlaşılıyor. okula aidiyeti, hayatı boyunca sürüyor. okulun beyzbol takımında – üst sıra sağdan beşinci (tam ortada):


* mcqueen, o tarihteki eşi neile ve annesi julian:


* missouri'de çocukken gittiği okul:


* babası:


- askere gitmeden önce, ticaret filosuna denizci olarak çalışmak üzere kaydoluyor ve iş hoşuna gitmeyince gemiyi ‘dominik cumhuriyeti’nde terk edip bir genelevde temizlikçilik yapıyor bir süre. ülkeye döndüğünde, 1947 – 1950 yılları arasında tam üç yıl boyunca askerlik görevini yapmak üzere orduya (donanma) katılıyor. ne zaman konu açılsa, askerliği severek yaptığını söylüyor her seferinde. başlarda askerliğe alışamıyor ve sürekli olaylara karışıyor. her olaydan sonra ‘onbaşı’ pırpırı sökülüp tekrar ‘er’ yapılıyor (tam 7 kez). bir seferinde kaçak olarak, birlikten izinsiz şekilde kız arkadaşının evinde kalırken inzibata yakalanıp 41 gün hapis cezasına çarptırılıyor:


askerde tankçı olarak görev yapıyor. bir tatbikatta, ince buzun kırılıp tankın deniz sularına gömülmesine ramak kala 5 arkadaşını tankın içerisinden çekip çıkararak kurtarıyor:


- askerlik bitince oyunculuk dersleri alıyor ve bunun yanında motorsiklet yarışlarına katılarak hayatını sürdürüyor. ve ufak tefek rolleri takiben sinema kariyerine adım atıyor. ünlü olmadan önce new york’ta bir tamirhanede kısa süreli çalışırken bir tesadüf eseri ünlü aktör james dean’in motorsikletini tamir ettiği biliniyor. çok sıkı yarışçı. güney kalifornia’da çöl yarışlarına katılıyor sürekli:


- 1958 – 1961 yılları arasında yayımlanan televizyon dizisi ‘wanted : dead or alive’da ödül avcısı rolünü sürdürürken 1960 yılında çekilecek olan ‘yedi silahşörler’ filminin seçmelerine katılmak istiyor ama çekimleri süren dizi, elini kolunu bağlıyor. ilk eşi ‘neile adams’ın sonradan anlattığına göre, kiraladığı bir ‘cadillac’ı bilerek bir duvara toslayıp kaza süsü verdiği yaralanmayı bahane ederek diziden izin alıyor ve böylece filmdeki rolü kapıyor.

* dizideki atı doc ve çok sevdiği 'jaguar'ı:


- ‘yedi silahşörler’ filminin çekimleri boyunca başroldeki yul brynner, steve mcqueen’i rol çalmakla suçluyor ve sürekli tartışıyorlar. sette her daim gerginlik oluyor ve filmden sonra da uzun yıllar konuşmuyorlar. ta ki yıllar sonra kansere yakalanan steve mcqueen’in, yul brynner’ı arayarak ondan, kendine özgü şekilde özür dilemesine kadar.

* filmin setinde yul brynner ve steve mcqueen:


bu arada steve mcqueen’in canlandırdığı ‘vin’ karakteri, filmde iki eliyle de silah kullanan tek kovboy ve filmde ilk ölen karakter. mcqueen’in ateşli silahlara olan ilgi ve becerisi filmde açıkça görülüyor. filmin çekimlerinden sonra dedikodu dergilerinde çıkan ve yalanlanmayan bir özel habere göre steve mcqueen ve robert vaughn, meksika’da, çekimlere ara verilen bir tam gün boyunca bir randevu evinde, aynı odada, ‘7’ hayat kadınıyla birlikte alem yapmışlar.

- motorsiklet tutkusunun yanında elbette profesyonel sayılabilecek bir araba yarışçısı olduğu gerçeğini ve otomobillere olan sevgisini atlayamayız. hayatı boyunca farklı modellerde birçok ferrari, porsche, ford ve hatta mini cooper sahibi olsa da (aracın tasarımcısı john cooper’dan özel ders bile alıyor) (mcqueen öldüğünde toplamda 38 arabası, 140 motorsikleti ve üç uçağı var) tüm kaynakların ve tanıkların söylediği gibi aslında en büyük aşkı, ‘jaguar xkss’i oluyor. çoğu hayranı, onu ‘bullitt’ filmindeki ‘mustang’le hatırlasa da onun tarzını en iyi yansıtan araba kesinlikle bu sağdan direksiyonlu (ingiliz) özel yapım ‘jaguar’ı. aynı arabadan dünyada yalnızca 16 adet var çünkü 12 şubat 1957’de jaguar imalathanesinde çıkan bir yangınla aracın tüm tasarımları, kalıpları ve şasileri kül oluyor. steve mcqueen’in jaguar’ı, yangından kurtulan 16 arabadan biri. mcqueen arabasına ‘green rat’ (yeşil fare) ismini vermişti. 1958 yılında $5.000’a almış olduğu araba, ölümünden sonra $148.000’a satılıyor. bir seferinde 6 aylık hamile eşi neile jaguar'ın yan koltuğundayken aşırı hız sebebiyle polise yakalanıyor ve eşini doğuma yetiştirdiği yalanını söyleyerek cezadan kurtuluyor.

* steve mcqueen ve bebeği:


* hayatı boyunca birçok defa aşırı hız ve alkollü araç kullanmaktan dolayı karakolluk oluyor:


- tüm sigara (günde üç paket), esrar, kokain ve elbette aşırı alkol alışkanlıklarına karşın haftanın 7 günü ve her gün en az 2 saat olmak üzere vücut geliştirme, ağırlık ve düz koşu egzersizlerini hiç eksik etmiyor .. uzak doğu dövüş sporlarındaki başarılı grafiğiyle biliniyor ve bruce lee ile yakın arkadaş oluyorlar ama zannedilenin aksine hiçbir zaman bruce lee’den dövüş dersi almıyor ..

* bir partide körkütük sarhoş halde john wayne’e sarılmış vaziyette:


* bruce lee’nin cenaze töreninde tabutu taşırken:


- 1963 yılı yapımı ‘büyük firar’ filminde, motorsiklet kullanmadaki yeteneğini sonuna kadar konuşturuyor. yalnızca, ünlü ‘tel çitin üzerinden motorla atlama sahnesi’nde dublör kullanılıyor:


filmin konusu gerçek hikayeye dayanmakla birlikte motorsiklet sahneleri gerçekte olanların bir parçası değil aslında. sahneler mcqueen’in şartıyla senaryoya ekleniyor:


- sayısız kadınla birlikteliğine rağmen üç kadınla evliliği var. ilk eşi neile adams’dan iki çocuğu var. son eşi barbara ile 1980 ocak ayında evleniyorlar ve mcqueen’in kasım’da ölümüne dek yalnızca 10 ay evli kalıyorlar. mcqueen’in ölene dek aşık kaldığı tek kadın ise ikinci eşi ali macgraw:


1972 yılı yapımı ‘sonsuz kaçış’ filminin setinde birlikte olmaya başlıyorlar ve o sırada ali macgraw, robert evans ile evli. çift derhal boşanıyor ve bir süre sonra macgraw ve mcqueen evleniyorlar

- roman polanski’nin eşi sharon tate ve arkadaşlarının, manson çetesi tarafından katledildiği gece, aslında steve mcqueen de davetliler arasında ama ismi açıklanmayan bir kadınla buluşması gerektiğinden davete katılamıyor ve katliamdan son anda kurtuluyor. mcqueen bu olay sonrası ruhsat alıp silah bulundurmaya başlıyor.

- steven spielberg, 1977 yılında çekeceği ‘üçüncü türden yakınlaşmalar’ filmindeki ‘roy neary’ rolünü ona teklif ediyor ama mcqueen kabul etmiyor.

- bu arada 1973 yılı yapımı, dustin hoffman ile birlikte başrolde oynadığı ünlü ‘kelebek’ filmindeki ‘uçurumdan atlama sahnesinde’ ısrarla dublör kullanmıyor ve kendisi atlıyor.

- steve mcqueen 7 kasım 1980’de akciğer kanseri sebebiyle geçirdiği bir ameliyatı takiben uykusunda ölüyor. cesedi yakılıyor ve külleri, vasiyeti üzerine pasifik okyanusu’na atılıyor:


kaynaklar: selvedgeyard.com, medium.com, imdb, wikipedia, dailymail.co.uk, gq-magazine.co.uk, orangebean, thevintagenews.com – çapraz çeviriler bana ait, türkçe kaynak kullanılmadı.