Yüzüklerin Efendisi’nden Binlerce Yıl Öncesine: Tek Yüzük Efsanesinin Kökeni

Orta Dünya'nın kalbindeki Tek Yüzük, köklerini antik efsanelerden alan derin ve büyüleyici bir hikayeye sahip.
Yüzüklerin Efendisi’nden Binlerce Yıl Öncesine: Tek Yüzük Efsanesinin Kökeni

j. r. r. tolkien'in yarattığı orta dünya evreni ve özellikle yüzüklerin efendisi denince akla gelen ilk sembol, şüphesiz tek yüzük’tür. serinin en önemli nesnesi olan bu yüzük, zamanla popüler kültürün de en ikonik sembollerinden biri haline gelmiştir. tolkien’in orta dünya’da geçen ilk romanı olan hobbit’te, tek yüzük sadece bilbo baggins’in başını beladan kurtaran basit bir nesneydi. ancak yüzüklerin efendisi'nde çok daha büyük bir öneme kavuştu.

tek yüzük görünmezlik gücü sağlıyordu, ancak aynı zamanda onu takan kişiyi ve çevresindekileri kötülüğe sürüklüyordu. adeta kendi iradesi varmış gibi davranıyor, her zaman yaratıcısı olan karanlık lord sauron’a geri dönmeye çalışıyordu. eğer yüzük sauron’un eline geçseydi, eski gücüne yeniden kavuşur ve tüm orta dünya’yı fethedebilirdi.

yüzüklerin efendisi’nin konusu, frodo baggins’in orta dünya boyunca yaptığı yolculuğu izler. frodo’nun amacı, tek yüzük’ün dövüldüğü volkan olan kıyamet dağı’na ulaşmak ve onu sonsuza dek yok etmektir. yüzük, j. r. r. tolkien’in en büyük yaratımlarından biridir, ancak bu fikri tamamen kendi hayal gücünden çıkarmamıştır. tolkien’in evreninde ve genel olarak fantastik türde olduğu gibi, tek yüzük de folklor ve mitolojiden ilham almıştır.

özellikle, tek yüzük ile dikkate değer benzerlikler taşıyan iki efsanevi yüzük vardır. bunlardan ilki, antik yunan’ın en büyük filozoflarından birinin kaleme aldığı bir kıssada yer alır. diğeri ise, yüzüklerin efendisi’ni birçok yönden şekillendiren bir eski iskandinav efsanesinin parçasıdır.

antik dönemden orta dünya’ya: görünmezlik yüzüğünün yolculuğu

platon’un m.ö. 4. yüzyıldan kalma eseri devlet, insanların neden yalnızca kendi çıkarlarını gözetmek yerine adil davranmayı seçtiklerini sorgulayan bir metindir. kitap, genellikle alegorik hikâyeler aracılığıyla çeşitli açıklamalar sunar ve bunlar üzerine tartışmalar yürütür. bu hikâyelerden biri de sihirli gyges’in yüzüğü etrafında şekillenir.

hikâye, antik lidya krallığı’nda geçer. bir deprem sonucunda uzun zamandır unutulmuş bir mağara ortaya çıkar. çoban gyges mağaraya girer ve içeride, parmağında altın bir yüzük taşıyan bir iskelet bulur. yüzüğü belli bir hareketle oynattığında görünmez olduğunu keşfeder. bu yeni gücüyle hayatını kötü yollarla ilerletmek için planlar yapar ve sonunda lidya kralı'nı öldürerek tahtı ele geçirir.

bu anlatı, insanların yalnızca cezalandırılmaktan korktukları için kötülükten kaçındığı düşüncesini savunur. gyges, suç işleyip bedel ödemeyeceğini fark ettiğinde, ahlak duygusunu tamamen yitirmiştir.

şunu da belirteyim: lidya kralı gyges, gerçekten yaşamış tarihi bir figürdü ve bir darbeyle tahta geçtiği bilinmektedir; ancak sihirli yüzük unsuru platon’un kurgusudur.

gyges’in yüzüğü ile yüzüklerin efendisi'ndeki tek yüzük arasında bazı dikkat çekici benzerlikler vardır: ikisi de altın bir yüzüktür, görünmezlik gücü verir ve mağarada keşfedilmiştir. her iki yüzük de sahiplerini korkunç eylemlere sürüklemiştir. ancak, gyges’in yüzüğü doğası gereği kötü değildir; yalnızca sahibinin içinde var olan karanlığı ortaya çıkarır. buna karşılık sauron’un yüzüğü, onun karanlık ruhunu barındıran ve doğrudan yozlaştırıcı bir güce sahip bir nesnedir. kalbi temiz karakterler bile bu yüzüğün cazibesine kapılarak, normalde akıllarına bile gelmeyecek davranışlarda bulunabilir.

bir diğer önemli fark ise, gyges’in yüzüğü yalnızca görünmezlik sağlarken, sauron’un yüzüğü çok daha geniş ve tehlikeli güçlere sahiptir. örneğin, başkalarının iradesine hükmetme gibi doğrudan etkileyici bir yetisi vardır. bu yüzden orta dünya evreninde çok daha güçlü ve yıkıcı bir eser olarak kabul edilir. gyges, yüzüğünü kullanarak yalnızca bir krallığı ele geçirmişken, sauron bu karanlık güçle tüm dünyayı fethetmeyi amaçlamıştır.

tolkien, gyges’in yüzüğü hakkında doğrudan bir yorum yapmamıştır; ancak ralph c. wood’un the gospel according to tolkien: visions of the kingdom in middle-earth adlı kitabına göre bu antik hikâyeyi bildiği kabul edilmektedir. bununla birlikte, tolkien’in asıl ilhamını başka bir efsaneden aldığı düşünülmektedir.

tolkien’in dünyasında iskandinav mitolojisinin yeri

tolkien, antik yunan edebiyatı konusunda bilgili olsa da, iskandinav mitolojisine çok daha fazla ilgi duyuyordu. völsunga saga, völsung klanının tarihini anlatan bir eski iskandinav destanıdır ve hikâyenin ikinci yarısında, andvaranaut adlı büyülü bir altın yüzük önemli bir rol oynar. ring of gyges ve tek yüzük'ün aksine, andvaranaut takan kişiyi görünmez yapmaz. bunun yerine, altın ve diğer hazineleri bulmaya yardımcı olur. bu yönüyle, yüzüklerin efendisi'ndeki cüce lordlarına zenginlik kazandıran yedi yüzük’e daha çok benzer. tek yüzük’le olan benzerlik ise, andvaranaut’un taşıdığı lanetten kaynaklanır.

kurnazlık tanrısı loki, büyülü yüzük andvaranaut’u, asıl sahibi olan cüce andvari’den kurnazca çalmıştır. andvari ise öfkesine yenilerek yüzüğe bir lanet koyar: yüzüğe sahip olan herkes, eninde sonunda ölümle yüzleşecektir; çünkü onu ele geçirmek isteyenler her türlü kötülüğü göze alacaktır. lanetin yükünden kurtulmak isteyen loki, yüzüğü büyük bir borcu olduğu cüce kral hreidmar’a verir. ancak hreidmar’ın oğlu fáfnir, yüzüğün cazibesine kapılarak babasını öldürür ve yüzüğü ele geçirir. zamanla büyük bir hazine biriktirir ve açgözlülüğü, onu korkunç bir ejderhaya dönüştürür. bu olay, hobbit’teki “ejderha hastalığı” kavramıyla dikkat çekici bir benzerlik taşır. hreidmar tarafından büyütülen sigurd, sonunda fáfnir’i öldürerek intikamını alır. ancak yüzüğün laneti burada da son bulmaz; şiddet ve yıkım döngüsü kaldığı yerden devam eder.

andvaranaut'un güçleri tek yüzük'le birebir aynı olmasa da, hikâye içindeki işlevleri birbirine oldukça yakındı. yüzüklerin efendisi'nde, neredeyse her karakter yüzük için umutsuzca mücadele ediyor ve onu ele geçirmek için şiddete başvurmaktan çekinmiyordu: sméagol, gladden nehri kıyısında déagol'u boğarak öldürdü; boromir, amon hen’de frodo’ya saldırdı; gollum ise mordor'daki hüküm dağı'nda frodo’nun parmağını ısırarak yüzüğü aldı. hatta yüzük'ü taşıyan ve ölmeden kurtulan az sayıda karakter, frodo gibi, yine de kalıcı zararlar gördü. tolkien'in völsunga saga'ya duyduğu hayranlık, onun bu hikâyeyi yeniden anlatımı olan the legend of sigurd and gudrún eserinde açıkça görülür. ayrıca andvaranaut'un hikâyesi, richard wagner’in operası der ring des nibelungen için de temel oluşturmuştur. bazıları bu operanın tolkien’i etkilediğini öne sürse de, tolkien bunu şiddetle reddetmiştir. tolkien, yüzüklerin efendisi ile der ring des nibelungen arasındaki benzerliklerin yalnızca her iki eserin de aynı iskandinav kaynaklardan beslenmesi nedeniyle ortaya çıktığında ısrarcıydı.

ayrıca tolkien, iskandinav mitolojisinden yalnızca yüzük temalarını değil, başka öğeleri de ödünç almıştır. örneğin, sigurd'un kullandığı, kırılıp yeniden dövülen efsanevi kılıç gram, yüzüklerin efendisi'nde aragorn'un kılıcı andúril'e ilham vermiştir.

yüzüklerin efendisi, edebiyatın eşsiz bir hikâyesiydir

tolkien’in tek yüzük fikrini doğrudan gyges'in yüzüğü’ne veya andvaranaut’a bir yanıt olarak geliştirdiğini söylemek cazip olabilir, ancak gerçek muhtemelen daha karmaşıktır. görünmezlik sağlayan yüzükler, halk hikâyelerinde ve mitolojide nadir değildir. örneğin arthur efsanesinde sir yvain’in böyle bir yüzüğü olduğu bilinir; lanetli hazineler ise, açgözlülüğün tehlikesine dair sıkça kullanılan bir metafordur. tolkien’in çalışmaları hem bilinçli hem de bilinçsiz olarak sayısız başka hikâyeden etkilenmiştir. ayrıca, orta dünya’daki her şeyin başka edebi eserlerden türediğini söylemek yazara haksızlık olurdu. tolkien son derece yaratıcı bir kişiydi ve tek yüzük'ün hikâyesinin büyük bir kısmı mitolojik karşılıklarıyla doğrudan bağlantılı değildi.

karanlık bir lord’un, diğer sihirli yüzükleri takanları kontrol etmek için bir büyülü yüzük yaratması fikri tamamen tolkien’in özgün buluşuydu. aynı şekilde, sihirli bir yüzüğü dünyanın öbür ucuna taşıyıp volkanik bir dökümhanede yok etme fikri de ona aitti. tolkien, "peri masalları üzerine (on fairy-stories)" adlı makalesinde, hikâye anlatma geleneğini bir kazan metaforuyla açıklamıştı: yazarlar bu kazana yeni malzemeler ekler, ancak kazandan çıkarılan her şey geçmişte kazana atılan malzemeleri de içerir. tolkien, bu mecazi kazana gerçekten çok şey kattı; neredeyse modern anlamda fantastik edebiyatı yarattı. yine de tolkien’in beslendiği kaynakları göz ardı etmemek gerekir. anlatımında, tarihsel olayların, mitolojik ögelerin ve önceki edebi geleneklerin izleri özgün bir dünyanın dokusuna ustaca işlenmiştir. gyges’in yüzüğü ve andvaranaut olmasaydı, tek yüzük’ün nasıl olacağı ya da hiç var olup olmayacağı konusunda hiçbir fikrimiz olamazdı.