1999'da NATO ve Yugoslavya'yı Karşı Karşıya Getiren Bombalı Mücadele: Kosova Savaşı

Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ordusunun, bağımsızlık isteyen Kosova'ya karşı yürüttüğü operasyon ve buna karşı NATO'nun başlattığı müdahaleyi, Kosova Savaşı'nı inceliyoruz.
1999'da NATO ve Yugoslavya'yı Karşı Karşıya Getiren Bombalı Mücadele: Kosova Savaşı

Olayın kısa özetiyle başlayalım

kosova savaşı, uçk- türkiye'nin de aralarında bulunduğu nato birlikleri ile yugoslavya arasında olmuş savaştır. mart 1998 sırp polisleri ve yugoslavya ordusu birlikleri uçk'ya karşı saldırıya geçti. bununla birlikte kosovalı arnavutlara karşı da saldırıya geçtiler. bu nedenle birleşmiş milletler ve avrupa birliği yugoslavya'yı en azından konuşmaya ikna etmek için ambargo uygulamaya başladı. haziran 1998'de sırp kuvvetler kosova'da yeni bir saldırıya geçtiler. uçk herkesi sırplara karşı direnmeye çağırdı. eylül 1998'de birleşmiş milletler hava gücünü harekat için hazırlamaya başladı.

1998'lerin sonunda duran saldırılar ocak 1999'da yeniden başladı. nato javier solana aracılığı ile yugoslavya'yı hava saldırısı ile tehdit etti. bunun üzerine milosevic ülkeyi uluslararası gözlemcilere açmaya hazır oldugunu söyledi. 6 şubat'ta kosovalı arnavutlar ve yugoslavlar arasında barış görüşmeleri başladı. başlayan görüşmeler 19 mart'ta sona erince 24 mart 1999'da nato saldırıları başladı. 9 temmuz'da nato ile yugoslavya ile anlaştı ve 1o temmuz'da yugoslav ordusu kosova'dan çekilmeye başladı. 

Slobodan Miloseviç

slobodan miloseviç’in kosova’ya yönelik saldırısının temelinde çetnik siyasetinin yattığını söyleyebiliriz

bu düşünüş kosova’yı tüm sırpların kutsal yurdu saymaktadır. çünkü tarihsel açıdan baktığımızda sırp ortodoks kilisesine ait en önemli manastır ve anıtlar kosova’dadır.

kosova sorunun alevlenmesindeki tarihin, savaşın resmen başladığı 1998 tarihinden önceye gittiğini söyleyebiliriz. zira 1989’daki kosova’nın özerkliğinin tek taraflı olarak feshi ile arnavut ulusu kullandıkları anayasal hakları kaybetmiş, sırbistan’ın azınlık ulusu konumuna düşmüşlerdir. bunu destekler ölçüde arnavutça eğitim yapan priştine üniversitesi kapatılmış ve bölgedeki arnavutça eğitim sırp bürokrasisi tarafından tamamıyla kaldırılmıştır. tüm bu uygulamalara karşılık 1997’de ortaya çıkan kosova kurtuluş ordusu arnavutların silahlı mücadelesinin kurumsal çatısını oluşturmuştur.

kosova’da da bosna’dakine benzer nitelikte bir etnik temizlik hareketinin mevcudiyetini görüyoruz. bu yüzden batı dünyası bölgedeki savaşa bir yıldan az bir sürede müdahale etmiş ve nato’nun 13 ekim 1998’deki ultimatomu ile 14 ekim’de sırp güçleri çekilmeye başlamıştır. bu durum uygulanacak bir güç tehdidinin savaşı kısa sürede sonlandırabileceğinin kanıtı olarak karşımızda durmaktadır. nitekim daha önce bosna’da müdahale için bm yetkisini bekleyen nato burada bu yetkiye gerek görmeden diplomasiyi arka plana atarak bölgeye müdahalede bulunmuştur. bu açıdan nato müdahalesi bir ilki de yaşatmıştır. ilk defa kendi topraklarındaki eylemleri nedeniyle bir ülkeye müdahalede bulunma hakkını kendinde gören nato, bölgedeki trajedinin uzun sürmesini önlemiştir. bu açıdan nato’nun işlevi düşünülürse bosna savaşı sonrası yetkinin ve sorumluluğun yeniden tanımlanmasından söz edilebilir.

nihayetinde nato müdahalesi sırp ulusunu durdurmasının yanında (burada bahsedilen durdurma etnik temizliğin durdurulmasıdır yoksa toprak talebi miloseviç döneminde -hatta bugün bile- sona ermemiştir) kosova’nın bağımlılık niteliğini de devam ettirmiştir. çünkü batı dünyası bu dönemde federal yapının sürmesinden yana iken kosova, miloseviç’in elinde halkının bir kozu olarak kalmaya devam etmiştir.

NATO bombalaması sırasında Novi Sad'da çıkan yangın.

bir klişenin dediği gibi, her şey 1991 yılında başladı ama 1991'in öncesi de vardı elbette

yugoslavya'nın etnik yapısındaki gerilimler, sanılanın ve anlatıla anlatıla ezberletilenin aksine 90'larda ansızın patlayan bir yanardağ değildir; italya'dan yunanistan'a kadar uzanan bir alandaki bir zincirdir ve en geç 1980'lerden beri kopma emareleri göstermektedir. kosova, 1980'li yıllarda yerel idare ve merkezi hükümet arasında silahlı çatışmalara sahne olmuştur ve ülkenin arnavut azınlığının 1974 anayasası ile kosova'ya kazandırdığı özerklik statüsünün arkasında, 1950'lerde bir ayaklanmaya sebep olmuş ve anayasa sayesinde bir nebze dinmiş etnik gerilim bulunur. hemen hepsi birbiriyle şu veya bu biçimde düşmanlık ilişkisi kurmuş bulunan uluslar kazanı daha fazla dayanamaz ve bilindiği gibi, 1991'den itibaren delinmeye başlar.

hikayenin bilinmeyen kısmı da aynı tarihte yazılır. nato, daha eylül 1990'daki londra zirvesi'nde soğuk savaş'ı mutlak üstünlükle kazandığını ilan ve kabul etmiş; 1991 yılında da ilk halka açık stratejik konseptini yayımlayarak bu zaferini nasıl taçlandıracağını göstermiştir. yeni stratejik konsept, karşı cephenin kendi üzerine çökmesi sırasında epey toz kalkacağını, sarsıntı yaşanacağını ve galibiyetin tadını çıkarmaya hazırlanan tarafın huzurunu, tedirginlik altında geçen onlarca yılın ardından tam da gevşemeye başlayacağı sırada kaçıracağı öngörüsüne dayanarak, nato'ya yeni bir yol çizdi. bir yandan sovyetler birliği'nden ve doğu bloğundan kopan ülkeleri atlantik yörüngesine yakın tutmak için çeşitli oluşumlar (kuzey atlantik işbirliği konseyi, barış için ortaklık, nato-rusya ortaklık konseyi) kurmaya girişti; diğer yandan da sosyalizmin buzunun çözülmesiyle harlanan etno-dinsel çatışmaları söndürmek, ya da en azından kıvılcımlarının avrupa'ya sıçramamasını sağlamak için birleşmiş milletler-avrupa birliği gibi kurumlarla bir nevi voltran oluşturarak buralara müdahale edecek şekilde kendisini yapılandırdı. öncelik, bölgesel istikrarı sağlamak ve çatışmaların ya önünü almak ya da sonunu getirmek olarak belirlendi; tek büyük merkezin yerle bir olması sonucunda, tek merkezli tehdit algısı terk edildi.

Kosova Savaşı esnasında mülteci kampında bir araya gelen ailesine kavuşmak için dikenli tellerden geçirilen 2 yaşındaki Agim Shala (1999). Kaynak: Unutulmaz Fotoğraflar

ancak bu konsept, 1992-95 arasındaki bosna-hersek'te neredeyse tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. birleşmiş milletler'in aldığı kararlara göre hava ablukası, deniz ablukası, bm barış gücüne kara desteği gibi operasyonlarda görev alan nato, müslüman soykırımına sessiz kaldığına dair küresel elit ve tuzak planlarını öne çıkaran anlatılar bir yana, bu yeni yapıya uyum sağlayamadığından olsa gerek, bosna'daki kıyımı engelleyemedi. 1994'te tarihinin ilk hava-hava çatışmasına girerek sırp jetlerini düşürse ve ara sıra, bir havalimanı bombardımanında görüldüğü üzere "iğne deliği" gibi tabirlerle eleştirilen bombalama faaliyeti yürütse de bunlar bm askerlerini canlı kalkan haline getirip vurulabilecek hangarlara zincirleyen sırpları caydıramadı. iş, sonunda, 1995'in yaz ayındaki "karalı güç harekatı"na geldi ve sırplar bir ay dayanabildi.

nato, kosova'da aynı pasifliği göstermeyecekti. yine önce yaptırım tehdidi, tavsiye, rica ve çağrı karışımı bir içeriği bulunan bmgk kararları ilan edildi. bölgedeki çatışmalar 1994'ten beri devam ediyordu ancak dört yılın sonunda açıkça vites yükseltilmişti. ibrahim rugova'nın yugoslav devlet kurumlarına alternatif olarak evde eğitim verilmesini olanaklı kılan şebekelerin kurulması gibi tedbirleri kapsayan pasif direniş stratejisi, 1991'de ilan edilen ve ölü doğan bir kosova cumhuriyeti'ni kuvveden fiile çıkarmak için yeterli olmayınca, jashari kardeşlerin kurduğu kosova kurtuluş ordusu sahadaki payını büyütmek için hamle yapar. 1998'de kosova'da uçk ve yugoslav ordusu (vojske jugoslavije-vj) arasındaki çatışmalar oldukça büyür ve yayılır.

Kosova'da zarar gören yerleşim birimleri.

bosna'da nato müdahalesi için gereken ve nato'yu doğrudan bmgk kararı sayısı, yaklaşık dörttür (713, 757, 781, 816) ve taraflar arasında 1993 yılı içinde yakın koruma görevine dayalı bir süreç vardır. kosova'da bu sayı 1160, 1199 ve 1244 sayılı kararlarla üçte kaldı: ilk karar, tüm taraflara silahlarını bırakmalarını, vj'nin ve diğer silahlı unsurların geri çekilmesini, yardım kuruluşlarının kosova'ya girişine izin verilmesini talep etti ve yugoslavya'ya silah ambargosu koydu. 1199 sayılı ikinci karar, etkisiz kalan ilkini, arkasına abd'nin bombardıman tehdidini alınca başarılı oldu ve ocak 1999'a kadar kosova'da silahlar sustu. orduya ait bir hedefe saldıran uçk unsurlarının raçak köyünde sıkıştırılması ve köyün çıkan çatışmada yerle bir olmasından sonra, hiçbir yaptırımdan söz edilmemiş ve bağlayıcı karar verilmemişçesine takvimde geriye dönüldü. şubat ayı, fransa'daki sonuçsuz görüşmelerle, yugoslavya'nın abd'yi bm'ye şikayetiyle ve bu şikayetle birlikte sunulan yeni görüşmeler yapılması teklifinin reddiyle geçti ve 24 mart'a "müttefik güç harekatı" başladı. nato ve batılı ülkeler, bu müdahale için, "barışçıl müdahale" benzeri terimler kullanmaya özen gösterdi; adı 1999'dan sonra kosova'da doğan çocuklara verilen tony blair, "insanlık için savaş" adını taktı.

üç yıl önce, yine üç yıllık bir sürüncemenin sonunda gelen bombardıman, bir yıldan biraz kısa sürede gerçekleşmişti. 10 haziran 1999'da sona erdiğinde, geride, fiili olarak yugoslavya'dan kopmuş ve birleşmiş milletler idaresi altına girmiş bir kosova; yüz binlerce mülteci; prizren'i terk eden asker, polis ve memur konvoylarının araçlarının taşlandığı, tekmelendiği, dışarıdakilerin içeridekilere içeridekilerin de dışarıdakilere hareket çekip küfür ettiği tahliyelerin görüntüsü ve on binlerce ölü bırakmıştı. yugoslavya'nın askeri ve sivil altyapısı, neredeyse bütünüyle kullanılamaz haldeydi. ordunun kamuflaj, yer değiştirme, hedef şaşırtma gibi taktikleri iyi kullanması ve hava şartlarının uzun süre nato aleyhinde seyretmesi sonucu vj'nin kaybı görece düşük kaldı ama savaşın halk ve ekonomi ayağında ağır bir yenilgi alındı. ülkenin enerji, ulaşım, üretim altyapısı müthiş bir tahribata uğramıştı ve nato, operasyon sırasında sırbistan radyo televizyonunu, çin büyükelçiliğini, bazı yolcu trenlerini ve otobüslerini ve sivil konutları, kendi açıklamalarına göre kazara vurmuştu.

1999'da yugoslavya'dan kopan kosova, 9 yıl sonra, 1991'deki cumhuriyet ilanını tamamına erdirerek, bağımsız ve ağırlıklı olarak batı ülkeleri tarafından tanınan bir ülke olarak uluslararası alanda yerini aldı.

Kosova ordusu.

Savaşın yakın tarihli dünya siyasetinde oynadığı role dair

kosova savaşı 21. yüzyıl savaş tipi için bir prototip niteliğinde. savaşın 4 önemli noktası var. bunlar:

- first truly humanitarian war, sadece ulusal çıkarlar için değil, aynı zamanda insanlık için de savaşıldı,

- nato üyesi ülkelerinin tamamının katıldığı ve bir organizasyonmuşçasına davrandığı ilk gerçek savaş,

- ilk defa sadece hava kuvvetlerinin katılımıyla kazanılan bir savaş,

- ilk defa tarihte zayiat verilmeden kazanılan bir savaş.

ayrıca global çağda amerika’nın katıldığı ilk savaş.

amerikan büyük stratejisi (grand strategy) her zaman içinde ideoloji, güvenlik ve ekonomik objektifler barındırmıştır. soğuk savaş döneminde bu ideoloji liberal enternasyonalizm idi. sovyetlerin çöküşü ve soğuk savaşın bitimiyle beraber grand stratejilerini revize ediyorlar.
21. yüzyılda abd kendini dünyada tek süper güç olarak buluyor. fakat tek süper güç olması bile dünya siyasetinde tek başına hareket etmesi için yeterli olmuyor. bu nedenle kendi hedeflerine ulaşabilmek için diğer devletlere liderlik etmek ve onları yönlendirmek zorunda. bundan dolayı abd kendi grand stratejisini yasallaştırmak için uluslar arası organizasyonları kullanıyor. nato burada kendileri için en kullanışlısı.

soğuk savaş döneminde ekonomik realiteler şu şekildeydi: amerikan endüstriyel gücü ve uluslar arası ekonomide amerikan liderliği. sosyal realiteler: liberal enternasyonalizm önderliğinde uluslar arası arenada hiyerarşik bir şekilde amerikan önderliği. günümüzde bu durum değişti. artık sadece amerikan hegemonyası yok. bu da 'global era'ya geçiş oldu.

bu geçişteki 4 önemli nokta ve liberal globalism:

uluslar arası ekonominin yerine global ekonominin ortaya çıkması. bilgi ekonomisinin gelişmesi sonucu endüstriyel ekonominin yerine geçiyor. bu da insanları daha duyarlı bir hale getiriyor. postmodern toplumun gelişmesi modernitenin yerine geçiyor ve ulus devlet kavramı zayıflamaya başlıyor. ayrıca bazı güçlü devletler (kanada ve usa gibi) multiracial-multicultural yapıya bürünüyorlar. bu da burada yaşayan insanları insan hakları, farklı ırkların beraber yaşayabilmesi konusunda daha duyarlı bir hale getiriyor.

bu değişiklikler amerika üzerinde büyük etki yaratıyor.

global ekonominin gelişmesiyle beraber iş girişimleri (business enterprise) daha özgür ve mobil bir hale geliyor, ayrıca devletlerin bu girişimler üzerindeki baskısı azalmaya başlıyor. bu da amerikan free market fikriyle örtüşen bir şeydi zaten. fakat bu aynı zamanda yeni bir fikri de ortaya çıkardı: açık toplum (open society).

aynısı bilgi ekonomisi için de geçerli.

insanlar bilgi ekonomisi sayesinde bireysel konular üzerine eğiliyorlar ve dünyada olup biten olaylara daha duyarlı hale geliyorlar.

bu 2 şeyin temelinde açıklık (openness) var. bu durum devlet egemenliği ve ulus devletlerin gücünü azaltıyor.

postmodern toplumun gelişmesiyle dünya genelinde 2 kavramın önemi artıyor. bu kavramlar: bireyselcilik ve insan hakları. bu da şu demek: bireysel haklar evrenseldir, evrensel haklar da bireyseldir.


multicultural toplumların gelişmesiyle beraber kültürel çeşitlilik de gelişiyor. bunun sayesinde bu toplumlarda insan hakları üzerinde bir farkındalık oluşuyor. bu durum haliyle devlet egemenliğinin kısıtlanmasına ve ulus devlet yapısının iyice zayıflamasına yol açıyor. çünkü insanlar artık birey olarak devletlerden daha önemli olduklarının farkına varıyorlar. ayrıca bunun sayesinde uluslar arası kuruluşlar insan haklarının uygulanması hususunda ulus devletlere baskı yapmaya başlıyorlar.

insanların daha duyarlı hale gelmesiyle beraber devlet de insan hakları konusunda daha duyarlı oluyor ve insan hakları ihlalleri yaşanan yerlere (bosna-haiti-somali) askeri müdahalelerde bulunuyor.

amerikan önderliğinde kosova topraklarında sırbistan’a açılan savaş da humanitarian intervention adına doruk noktası oluyor. daha önce de böyle müdahaleler vardı (bosna-haiti-somali gibi) fakat kosova’ya yapılan bu müdahale işin zirvesi oluyor. bu savaşın asıl amacı klasik ulusal çıkarlardan ziyade insan hakları kaynaklıdır. ayrıca abd’nin grand stratejisi uygulaması açısından 'global çağ'daki ilk savaştır.

liberal globalizmin genişlemeye başlamasıyla beraber abd güç kazanarak kendi güvenlik ve ekonomik hedeflerine ulaşmak için uluslar arası organizasyonları (aynı zamanda bu organizasyonaların etkilerini de artırıyorlar) kullanmaya başladı. un, nato ve osce gibi organizasyonların etki alanını artırdı ve insan hakları adına 'peace keeping'i bırakarak 'peace enforcement2 yapmaya başlıyor. washington consensusuyla beraber ekonomide sınırları kaldırmaya ve devlet girişimlerini asgari düzeyde tutmayı (şimdiki trump yönetiminin aksine?) amaçladılar.

amerika’nın bu yeni grand stratejisi (liberal globalism) bütün dünyada devrimsel bir etki yarattı. buna da tepkiler çok gecikmeden geldi. (rusya-çin-hindistan ve islam dünyasından)
gelen tepkiler iki gruba ayrılıyor. ilk grup soğuk savaşın kaybedenleri (rusya ve doğu avrupa ülkeleri). ikinci grup kazananları (çin-hindistan).

yani bu durumda şöyle bir şey ortaya çıkıyor. amerikan grand stratejisini destekleyen taraflar: batı ülkeleri, katolikler + protestanlar. desteklemeyenler: doğu ülkeleri + ortodokslar.
soğuk savaşın kaybedenlerinin grand stratejiyi desteklememesinin nedeni belli. kaybetmiş olmaları? şaka bir yana kaybetmelerinden ziyade bu devletlerin desteklememe nedeni (özellikle rusya’nın) kendi politikaları. mesela rusya’da bu dönemde çeçen sorunu var. bu politikayı desteklemesi demek ileride çeçen’lere özgürlük vermesine yol açacak. aynı zamanda kırım sorunu vs gibi bir dünya özgürlük konusuyla alakalı sorun yaşıyorlar. ortodoks ülkeleri de rusya’yla din konusunda bir bağ içindeler. islam ülkelerinden zaten bahsetmeye gerek duymuyorum. bu esnada abd gidiyor bir de kosova’ya insan haklarının ihlalini gerekçe göstererek müdahalede bulunuyor. adamlar iyice paranoyaklaşıyor. lan sonrasında sıra bize de gelmesin diyorlar.

soğuk savaşın kazanan tarafında bulunan ülkelerin bu stratejiyi benimsememesinin nedeni de bu aslında. çin’de de durum pek farklı değil. onlar da tibet ve tayvan’la uğraşıyorlar. hindistan’da da kaşmir bölgesi sorunu var.

ayrıca çin ve hindistan kendi ekonomik ve askeri başarılarının sırrını abd’ye ve soğuk savaş sonrasına değil de 'asya değerleri'ne bağlıyorlar.

yukarıda bahsettiğim gibi kosova savaşı (humanitarian intervention) amerikan politikasına (grand strateji) karşı olan tutumu güçlendiriyor. karşı olan devletlerin gerekçesi şu: yapılan müdahaleyi devlet egemenliğine tehdit olarak görüyorlar ve amerika’nın globalizmi bütün dünyaya dayatmaya çalıştığını söylüyorlar. şartların humanitarian interventiona uygun olduğu zamanlarda devletler sırada kendilerinin olacağını düşünmeye başlıyorlar.
1990’ların sonundan beri balkanlar 'global era'da yeni amerikan stratejisinin oynanması için tiyatro salonu olmuştur.

Kosovalı mülteciler.

balkanlar aslında sadece bu dönemlerde değil, öncesinde de bu tarz durumlarla karşılaşmıştır. örneğin 1910 balkan savaşları. osmanlı’nın güç kaybetmeye başlamasıyla beraber yeni bağımsızlığını kazanan sırplar bu dönemde de kosova’yı işgal ederek burada devlet (ve rus) destekli bir katliam yapmışlardır. 1930’da sırplar ve hırvatlar arasında savaş var. sırplar (komünist ve sscb destekli) yine bölgede hırvatları kesip biçiyor. sonrasında tito başa geçiyor. 1940’ların sonunda ingiltere krallığı’nın güç kaybetmesi sonucu yunanistan’da muhafazakâr ve komünistler arasında iç savaş çıkıyor. tito burada 1948’e kadar yunan komünist gerillalarını destekliyor. sonra stalin ile arası bozuluyor. abd, sscb’nin yunanistan’daki komünist gerillalarını desteklediğini sanıyor ve truman doktrinini yayınlıyor. sonuncusu da 80'lerde tito’nun ölmesiyle yugoslavya dağılma dönemine giriyor. 1910’daki gibi sırbistan yine diğer bölgeleri işgal ediyor. rus yardımıyla tekrar bölgede etnik katliamlar yapıyorlar. bu son etnik sorunda ortodoks sırplar; katolik hırvatlar, müslüman boşnaklar ve arnavutlarla karşı karşıya geliyor.

sscb’nin çöküşüyle beraber nato’nun amacı ortadan kalktığı için ilginç bir kurum oluyor. 90’larda abd bu sorun üzerinde duruyor. nato’ya yeni bir görev tanımı oluşturmaya çalışıyorlar.

clinton yönetimiyle nato’nun görev tanımı genişletiliyor. orta doğudaki sözde ‘’haydut devletler’’ (iran-ırak) ile ilgilenilmeye başlanılıyor. bunun nedeni ise bu ülkelerin ellerinde tuttukları nbc silahları abd güvenliği için tehdit yaratıyor. ayrıca abd’nin bu bölgede çıkarları var (israil burada, petrol falan da var tabi).

1998’deki kosova savaşı nato için ‘’out-of-field’’a çıkma açısından büyük bir fırsat oluyor. çünkü kendi çıkarlarını koruyabilmek için diğer bölgelere müdahale etmeleri gerekebilir. bunun için de kendilerine bir yasal dayanak lazım. bunun için de nato’nun görev tanımını ‘’peace-keeping’’den ‘’peace-enforcement’’e çevirmeleri gerekiyor.

savaş nato’nun gücünü göstermek açısından hızlı ve başarılı olmalıydı. 1995’teki bosna savaşındaki gibi yine sadece hava saldırısı yapmayı düşünüyorlar (24.04.1999 washington summit). fakat unuttukları bir şey vardı, iman gücü!!! şaka şaka adamların unuttukları şey kara gücünün önemi. bosna’da her ne kadar sadece hava kuvvetlerini kullanmış olsalar da bölgede boşnak ve arnavut kara güçleri de vardı. kosova’da kendilerine destek olacak adam akıllı bir kara gücü olmadığı için operasyon planlanandan çok daha uzun (11 hafta) sürüyor.
1999 mart ayında ramboullet’de sırplar ve amerikalılar arasında diplomatik görüşmeler başlıyor. anlaşma tutanaklarına göre abd tarafı bölgeye müdahale edebilmek için sırbistan tarafının anlaşmayı reddetmesinden yanalar. bu da nato’nun sırbistan’a müdahalesini meşru kılacak. anlaşma kısaca şu şekilde: kosova’da barışın inşası için geçici bir demokratik yönetimin kurulması. ayrıca sırplar için 2 tane şart koşuyorlar. normalde teklif edilen anlaşa metni kabul edilmeyecek bir anlaşma değil.

sırbistan tahmin edileceği üzere anlaşmayı reddediyor. 24 mart 1999 abd savaş ilan ediyor. savaş esnasında dikkat çeken bir olay da şu: nato güçleri 4 tane sırp uçağını vuruyor. buna misilleme olarak da sırp güçleri yaklaşık 150 kadar bm temsilcisini rehin alıyor. 11 hafta sonra milosevic barış teklif ediyor.

neden abd soğuk savaş döneminde böyle insani müdahalelerde bulunmadı? cevabı bipolar dünya düzeni. karşısında rusya olduğu için abd askeri olarak olabildiğince güçlü olmak zorundaydı. ellerindeki bütün silahlara olası bir savaşa karşı ihtiyaçları vardı ve bu tür şeylere ayıracak kaynakları yoktu.

peki 90’larda ruanda, burundi, sudan ve ırak gibi insan hakları ihlali yapılan yerlere neden müdahalede bulunmadı? çünkü buralarda kendi ulusal çıkarları (nato’nun işleyiş biçiminin değiştirilmesi gibi) için önemli bir amaç yoktu.

kosova savaşının yeni bir savaş türü olmasının bir diğer nedeni ise nato nezdinde full yetki ve katılım ile savaşa girilmiş olması. ayrıca birleşmiş milletler izni olmadan müdahalede bulunuluyor. eğer sırbistan, clinton yönetiminin beklediği gibi, birkaç gün içinde teslim olmuş olsaydı ‘operation allied forces’ aynı şeyi diğer ortadoğu ülkelerine de uygulayabilirdi (mesela libya, suriye ve ırak).

görüldüğü üzere kosova’ya yapılan bu müdahale her ne kadar yakın tarih için önemsiz bir müdahale gibi gözükse de aslında alttan alta gayet büyük bir amaca hizmet ediyor.