2023 Yılının En İyi Korku Filmi, Talk to Me'nin Detaylı İncelemesi

Avustralya yapımı film, korku severleri kesinlikle memnun ediyor.
2023 Yılının En İyi Korku Filmi, Talk to Me'nin Detaylı İncelemesi

talk to me... türkçe adıyla konuş benimle. aslen youtuber olan, 30 yaşındaki avustralyalı ikiz kardeşler danny ve michael philippou'nun inanılmaz başarı kaydettikleri ilk uzun metraj filmi. yönetmen kardeşlerin youtube geçmişleri yaklaşık 10 yıllık bir zaman dilimine yayılıyor. günümüzde bir çok kesim tarafından eleştirilen, hatta ülkemizde okan bayülgen tarafından "influencer'ların hepsi çöp, hepsi zavallı. para kazanmaya çalışan zavallılar" denilerek yerin dibine sokulan youtuber'lardan, sinema adına bu kadar nitelikli bir işin çıkması, aynı mecrada çalışıp emek verenleri tanıdığım için, kendi adıma da sevindirici bir gelişme oldu.

yönetmenlerin kendi youtube kanallarında yayınladıkları ve abd'de genellikle bağımsız filmlere yer veren sundance film festivali heyecanını yansıtan, youtube videolarını mutlaka izleyin. onların bu büyük sevincine ortak olup, duygulanabilirsiniz ;) (unutmadan söyleyelim, saçını sarıya boyayan danny, filmin hem senaryo yazarı hem de yönetmenlerinden biriyken, saçı orijinal renginde olan michael, sadece filmin yönetmenlerinden biri. videonun altyazılarını da türkçeye çevirebilirsiniz.)

philippou kardeşler - "korku filmi çektik" temalı youtube videosu


söz konusu olan korku sinemasıysa, aslında her sene başarılı birçok filmle karşılaşma ihtimaliniz, maalesef çok yüksek değil. korku sineması genellikle düşük bütçeyle çekilen ve yaratıcı bir senaryonuz ve konseptiniz yoksa, başarı kaydetmenizin oldukça zor olduğu bir tür. dolayısı ile talk to me gibi, bu türe katma değer sunabilen örnekleri deneyimleyince, daha çok seyir zevki almanız mümkün olabiliyor. elbette bu dediğim, tür sinemasını çok seven, vizyona giren hemen her korku filmini izlemeye çalışan kitle için geçerli. yoksa türü sevmeyen izleyiciyi, ilgilendiren pek de bir şey yok.

en baştan söyleyelim; talk to me, sadece bu senenin değil, pandemi sonrası dönemin, yani yaklaşık son 4 yılın en iyi korku filmlerinden biri. açıkçası ben bu seviyede başarılı bir korku filmini, son üç yılda toplasanız bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar izleyebildim. bu sebeple filmin, benim için de ayrı bir yeri olacak.

sundance film festivalinde yayınlanıp, amerika vizyonuna da güçlü bir biçimde giren filmin devam filmi, şimdiden onay aldı. amerika vizyon haklarını filmin festival başarısının ardından hemen satın alan a24 yapım şirketi, devam filminin de yapımcısı olacak. "coming soon" ibaresiyle x platformunda devam filminin adının talk 2 me olacağını öğrenmiş bulunuyoruz. umarım arayı soğutmadan 2024 sonbaharında bu filme de kavuşuruz.

a24 x paylaşımı - talk 2 me (talk to me sequel)


şimdi filmin spoiler'lı incelemesine geçelim

gelmiş geçmiş en büyük korku filmlerinin olmazsa olmaz ögesi olan, doğaüstü/metafizik metaforları, sade ve çok etkin bir. biçimde kullanan filmin ana konsepti, bir grup gencin nerede bulunduğu ve ne şekilde oluştuğu belli olmayan, mumyalanmış bir el aracılığıyla, ruh çağırma seansı yapmaları ve bu seansta kendi vücutlarını, maksimum 90 saniye olacak şekilde, önceden ölmüş olan herhangi bir kişinin ruhuna geçici olarak konak yapmalarını anlatıyor.

kötücül ruhun, insanların bedenini ele geçirmesi ile ilgili filmler, aslında korku sinemasının çok bilindik konularından birini teşkil ediyor. bunun en bilinen kültleşmiş örneği elbette sam raimi'nin 80'lerin başından bu yana bayılarak izlediğimiz evil dead serisidir. 50 yıllık büyük başyapıt the exorcist de, yine küçük bir kızın bedenini ele geçiren şeytanı konu alıyordu. bu ve bunun gibi örnekleri çoğaltabiliriz. ancak talk to me'nin, kötü ruhun masum bedeni ele geçirmesi (possession) konusunu işleyiş farkı şuradan kaynaklanıyor; gençler belli seanslar yapıp, geçici olarak bedenlerine bu kötücül ruhları, bilinçli olarak alıyorlar. keşfettikleri önemli detay ise, vücudun ruhtan ayrılmasının en geç 90 saniye içinde yapılması gerekliliği. yani burada bilinçli bir tercih söz konusu. işte talk to me'yi diğer filmlerden ayıran temel özelliği tam olarak da bu.

filmin oldukça çarpıcı olan kısa açılış sahnesinde, cole adındaki karakter, bir ev partisinde duckett isimli kardeşini arıyor. duckett'in kendini odaya kilitlediğini öğrenince kapıyı kırarak açıyor ve duckett'ı çıkartıyor. ancak mumyalanmış elden dolayı lanetlenen "possessed duckett" önce kardeşini bıçaklıyor, sonrasındaysa herkesin ortasında intihar ediyor. sahne, filmde sonradan olacak olaylara bir tür foreshadowing anlamı taşıyor. biz daha sonra anlıyoruz ki duckett, intihar etmeden önce el'i, arkadaşı joss'a veriyor. el'in duckett'a nereden geldiği ise muamma.

filmin baş karakteri 17 yaşındaki lise öğrencisi mia, sosyal medya aracılığıyla (snapchat), bir tür ev partisi veren gençlerin, partide yüzlerinin tuhaf hallerine şahit oluyor ve ne dönüp bittiğini merak ettiği için arkadaşı jade ve o'nun erkek kardeşi riley'i, bu seanslardan birine götürmeye ikna ediyor. ilk seansta mia, kopuk elin karşısına oturtuluyor ve ruhun mum söndürülerek kovulması ve ruhun gelmesi için, elin yanında bir adet mum yakılıyor. mia eli sıkıp, "konuş benimle" diyince, karşısında berbat görünümlü ölü bir insan beliriyor. o'na bakıp "içeri girmene izin veriyorum." diyince de, bu kötücül ruh, mia'nın vücuduna giriyor ve ruh artık o'nun bedenini konak olarak kullanmaya başlıyor. 90 saniye içinde ruhun geri kovulması için de arkadaşları, mia'nın mumya el ile temasını kesmek ve mumu söndürmek zorunda. ruh başarı ile kovulduktan sonra, mia'nın ilk sözleri "that was amazing" (bu muhteşemdi) oluyor. mia bu deneyimden o kadar keyif alıyor ki, başka bir ruha bedenini sunmak ve yaşattığı his, o'na olağanüstü bir haz veriyor. mia filmin birçok yerinde, yaşadığı deneyimin muazzam olduğundan ve yaşadığı keyfin hiçbir zevke değişilmeyecek orijinallikte olduğundan bahsediyor.

burada bir es verelim ve filmin, 18 yaşın altındaki izleyici için bazı dolaylı sakıncalarından da bahsedelim

film, zaten içerdiği oldukça rahatsız edici ve korkutucu sahne yüzünden, belli bir yaş altının asla izlememesi gereken bir film. ülkemizde yaş sınırı kaç olur bilmiyorum ama yurtdışında 13 ile 18 arası, ülkeden ülkeye değişiyor. filmin korkutucu olması dışındaki sakıncası ise, ruh çağırma seansında alınan zevkin, alt metinde uyuşturucu kullanımı ve tehlikeli bağımlılıklar ile ilişkisi. ana karakter mia, bir çok defa bu seanstan aldığı zevkten bahsediyor ve akıllara ister istemez, güney amerika'da yapılan ayahuasca ritüellerini, halüsinasyon görmenizi sağlayan, içi gülme gazı dolu olan keyif verici balon "azot protoksiti" ve dünyanın hemen her yerinde parti evlerinin eşlikçisi marijuana kullanımını betimliyor. ruh çağırma seansının, aktif katılımcılarının "ama kafamız nasıl güzel" tarzında video çekip, sosyal medya hesaplarında paylaşmaları da, aslında durumu teyitliyor. dolayısı ile filmin, yasak/illegalin ve hayati tehlike arz eden tecrübelerin, yaşattığı o merak duygusunun tavana vuran hali, filmin metninin sadece reşit olan büyükler için olduğunu bizlere gösteriyor. elbette bu bir alt metin okuması, dolayısı ile binlerce film izlemiş ve film okuması/analiz yapabilen bir sinefil değilseniz, filmi izlerken bunu zaten anlamayacaksınız. bu sebeple, böylesi bir konsept taşıdığı için ben filmi olumsuz anlamda eleştirmem. yine de sadece yaş sınırına uyulmasının, çocukların farkında olmadan bilinçaltına işleyebilecek "tehlikeli ve yasak olanın verdiği o olağanüstü haz" çekiciliğinden bir şekilde uzak durulmasının gerekliliğinden bahsedebilirim.


filme geri dönersek

mia'nın bu cezbedici tecrübesinden sonra grup, ruh çağırma seanslarının bağımlısı oluyor ve bu seansları alışkanlık haline getiriyor. bir çok akşam buluşup, farklı kişiler, farklı kötü ruhların bedenlerini ele geçirmesine izin veriyor ve yapılan sosyal medya paylaşımları, yaşanan keyfi katlıyor. ta ki, yaşı küçük olan bir çocuğun, bunu deneyimlemek istemesine kadar.

mia'nın arkadaşı jade'in erkek kardeşi riley, 13 yaşında ve grubun en genç bireyi olarak, bu deneyimi yaşamak istiyor. çünkü bir gece mia, riley'e yaşadığı deneyimi anlatırken, algılarının tamamen açıldığını, sanki yolcu koltuğunda ve bulutların üstünde astral seyahat ettiğini belirtiyor. bu betimlemeler maalesef riley’de ister istemez kuvvetli bir merak duygusu yaratıyor. başta ablası jade tarafından red yiyen riley, bir şekilde süreyi kısaltarak (50 saniye), bu defa ablasından gizli olarak mia'yı razı ediyor ve mia'nın onayıyla ritüel'e başlıyor. küçük çocukla yapılan ritüelin berbat sonuçlanması ise, çağırılan ruhun, mia'nın 2 sene önce intihar eden annesinin, riley'ın vücuduna girmesi ile oluyor. ölmüş annesiyle iletişime geçebilen mia, 50 saniyeyi ihlal ediyor ve gelen kötücül ruh, riley'in içinden çıkmamakta direniyor. 90 saniye kuralı da ihlal edilince, riley kendini ağır yaralıyor ve ruh, bu küçük konağı kullanıp, kendini yaşayanlar boyutuna atıyor. bu seans bir faciayla sonuçlanıyor ve riley apar topar hastaneye kaldırılıyor. işte burada denilmek istenen de aslında, bu filmi lütfen çocuklara izletmeyin oluyor. çünkü bu sahne seyirciyi gerçekten acayip rahatsız ediyor ve geriyor.

filmde tam da dozunda kullanılan jump scare sahnelerden bahsetmeden olmaz

genellikle çok kullanıldığı için, izleyiciyi yorabilen ve sıkabilen jump scare (seyirciye ani yüksek ses ile birlikte korku imgesi sunan, koltuktan zıplatan sahneler), talk to me'de mükemmele yakın kullanılmış. filmde jump scare sahne sayısı fazla değil ve ekrana vurduğunda gerilim tavan yapıyor. bunun için yönetmenleri ayrıca kutlamak gerek.

hastanede tedavisi devam eden riley'i, kendisine musallat olan bu ruhtan kurtarmak için, mia'nın başını çektiği grup, filmin başında kendi kardeşinin saldırısından yaralı kurtulan cole'u buluyor ve ne yapmaları gerektiğini soruyor. cole da onlara, eli tekrar riley'a götürmeleri gerektiğini, yeni bir seans yapıp, ruhu riley'in bedeninden defedebileceklerini söylüyor. hastanede riley'a yeniden seans yapılırken, hastane odasında küçük bir kız çocuğunun ruhu beliriyor ve riley'in araf tarzı bir yerde gördüğü işkenceyi, mia'ya gösteriyor.

annesini kaybeden mia’nın babası ile de ilişkisi sorunlu

dolayısı ile aile sevgisi ihtiyacını, arkadaşı jade’in ailesiyle ve yine jade’in sevgilisi daniel ile kapatmaya çalışıyor. iki yıl önceki annesinin ölümünü, uyku ilacını yanlışlıkla fazla kaçırdığı için gerçekleştiğini sanan mia'ya babası, anne rhea'dan kalan notu okuyor. notta, annesinin arkasından intihar mektubu bıraktığını ve mia ile babasını terk ettiğini mia üzülerek anlıyor. ancak aniden beliren rhea'nın ruhu, mia'ya, notu okuyanın babası olmadığını ve o'na inanmaması gerektiğini söylüyor. gerilimin adeta arşa çıktığı bu sahneden inanılmaz bir keyif aldığımı belirtmem lazım. benim iyi bir korku filminde arayıp da, kolay kolay bulamadığım bir sahneydi. korkudan kapıyı kilitleyen mia'nın odasına babasının possessed hali, kapıyı kırarak giriyor ve mia'ya saldırıyor. ancak mia'nın gerçek babası max odaya girince, hayalet aniden kayboluyor ve mia yanlışlıkla babasının boynuna makas batırarak, adamı orada ağır yaralıyor.

ölmüş annesi rhea tarafından tamamen kontrol edilen mia, kadından aldığı talimatla riley'ı hastaneden kaçırıyor. rhea mia'ya, riley'ı araftan kurtarmanın tek yolunun, o'nu öldürmek olduğunu söylüyor. tekerlekli sandalyeyle kaçırdığı riley'ı otoyolun kenarına getiren mia, çocuğu akan trafiğe atmak üzereyken, aniden karar değiştiriyor. riley'ı öldürmenin o'nu tamamen ruhların ele geçirmesiyle sonuçlanacağını hissettiği için, riley yerine akan trafiğe kendini atıyor ve mia'ya şiddetli bir şekilde araç çarpıyor. mia gözünü açtığından hastaneye nakledildiğini ve riley'ı ablası jade'in kurtardığını ve çocuğun tamamen iyileştiğini görüyor. bir süre sonra anlıyoruz ki mia riley'ı kurtarmış, ancak bu defa kendisi arafa düşmüş. mia hastanede oradan oraya koşuştururken kararan ışıklar ve babasının o'nu göremeden asansöre binmesiyle, mia birden kapkaranlık bir ortamda kalakalıyor. kararan sahneyi bir mum ışığı bozuyor ve mia kendine uzanan bir el görüyor. ele uzanan mia, odada 7-8 adam görüyor ve elini uzattığı adam kendisine, başka bir dilde "konuş benimle" dedikten sonra, ingilizce "içeri girmene izin veriyorum." diyor ve film, seyircinin ağzını açık bırakarak, inanılmaz bir sonla bitiyor. bu o kadar iyi yazılmış bir son ki, filmin senaryosunun ve kurgusunun mükemmelliğiyle savruluyorsunuz. pastanede o bayılarak yediğiniz tatlının, tadının damağınızda kalması gibi bir hisle filmi bitiriyorsunuz.

filmin sonunda anlıyoruz ki, mia o kazadan kurtulamamış ve ölüler diyarına, kendi arafına düşmüş. artık o da diğer tarafta yer alacak, kötücül bir ruha dönüşmüş. onunla filmin sonunda iletişime geçen insanların başka dilde konuşması ise, iki seçeneği akıllara getiriyor. ya o mumya ellerden birden fazla miktarda var, ya da mumya elin sahibi, mia'nın arkadaşı joss, eli başkalarına vermiş ya da satmış. elbette film muazzam bir şekilde ve devam filmine sonuna kadar kapı aralayıp bittiği için, tüm bu soruların cevabını, talk 2 me adlı, şimdiden seri olduğu kesinleşen ikinci filmde göreceğiz.

spoiler'lı kısmın sonunda, filmin akrabalığı bulunan birkaç filme de değinelim

1981 tarihli oliver stone filmi the hand bunların ilki. filmde geçen kopuk el metaforu daha önce de korku yapımlarında kullanıldı. usta aktör michael caine’ın başrolünde olduğu bu korku filmini de, fazla bilinmeyen bir film arayanlar izleyebilir.

yakın zamanda netflix'te yayınlanan ve izlenme rekorları kıran wednesday (dizi). ellerin insan hayatındaki önemi çoktur. çünkü konuşamadığınızda, iletişim için de kullanılan bir organ. eller öylesi bir etkiye sahip ki, sanki bağlı olduğu vücuttan ayrı bir şekilde can taşıyor gibi hissettirir insana. dolayısı ile korku yapımlarında kullanılmaları kaçınılmazdı.

sam raimi'nin efsane serisi the evil dead elbette filmin ana esinlerinden birisi. hem ruhu ele geçirilmiş karakter anlamında, hem de evil dead serisinin başrolü ashley'in kendi eliyle yaşadığı inanılmaz mücadele, aklımıza gelen müthiş korku sineması sahnelerindendir. sam raimi'nin korku filmlerini sevenler için, bu filmin biçilmiş kaftan olduğu tartışılmaz.
1990 tarihli flatliners isimli gerilimle de filmin benzeştiği noktalar mevcut. julia roberts ve kiefer sutherland'li o filmde, tıp öğrencileri, ölümü deneyimlemek adına tehlikeli deneyler yapıyordu. talk to me'de yer alan tehlikeli oyunla bir yerde kesişim sağlanıyor.

ayrıca avustralyalı yıldız nicole kidman'ın başrolünde yer aldığı, 2001 yapımı korku klasiği the others ı da hatırlıyoruz. o filmde de her iki taraf (ölüler diyarı / yaşayanlar diyarı) mükemmel bir senaryoyla bizi kendimizden geçirmişti. bu iki farklı boyutu, talk to me'de de deneyimledik.

filmin başrolünün siyahi olması ve posterlerde yer alan ağlayan oyuncu fotoğrafı, filmin 2017 yılının müthiş filmi get out'la da benzeştiğini zannetmenize yol açabilir. ancak film, ana metin bakımından get out'tan baya bir ayrışıyor. tek benzerlikleri, iki filmin de korku türünde olması, fazlası değil. (işte buna ilave olarak da, her iki filmden alınan bir fotoğraf karesi.)

get out one shot


talk to me one shot


unutmadan belirtelim, filmin bir avustralya yapımı olduğunu, filmin hemen başlarında geçen yaralı kanguru sahnesinden de anlayabiliyoruz. elbette burada aklımıza, coen kardeşlerin muhteşem yapımı (dizi olan) fargo geliyor. nasıl ki orada yaralı ceylan, olayların akışını değiştiriyorsa, buradaki yaralı kanguru da önem arz ediyor. ayrıca avustralya'lı müthiş ses sia'nın efsane şarkısı chandelier'i de kısa da olsa dinleyip, mutlu oluyoruz. <3

(film içinde zırt pırt telefonu çalan ve seçtiği melodi (crazy frog) berbat olan jade karakteri, filme bu rezalet zil sesi seçimi ile damga vuruyor. karakterin telefonu her çaldığında, ayrı bir belanın yaklaşmakta olduğunu anlıyoruz. film boyunca durmadan çalan ve sanki filmi trollüyor gibi duran, jade’in bu korkunç telefon melodisi, feci sinir bozuyor.)

danny ve michael kardeşler, geçmiş işlerinden dolayı, zamanın ruhuna ve dolayısı ile sosyal medyaya da hakim bir ikili. geçmişten feyz alarak modern bir korku filmi nasıl yapılır? ın tez çalışması gibi bir film yapmayı başarmışlar.

ayrıca film, kılçıksız 90 dakika. dolayısı ile film size sıkılma imkanı da tanımıyor. tempo hiç düşmüyor. artık bu kadar kısa süreli bir film gördüğümde, izleyici dostu olmasından dolayı ekstra mutlu oluyorum. zaten korku filminin de iki saatten uzun olması, genellikle pek de iyi bir tercih olmuyor.

filmin başrolü sophie wilde, mükemmel bir cast örneği olarak filmi yükseltmiş. wilde, daima bu rolüyle hatırlanacak ve rolünün hakkını sonuna kadar veren performansı için ise, tüm övgüleri sonuna kadar hak ettiğini söylemem lazım.

1 eylül 2023 cuma günü, ülkemiz sinemalarında da gösterime giren bu harika korku filmini, özellikle korku türü meraklıları, mutlak surette sinemada izlemeli. eleştirmenlerden bileğinin hakkıyla bir dolu övgü alan, 2023'ün muhtemelen bu en iyi/başarılı korku filmini, "kesinlikle kaçırmayın" diyerek yazıyı noktalayalım.