12 Şubat 1911'de Galatasaray, Fenerbahçe'yi 7-0 Yendi mi?
Öncelikle olay nedir?
12 şubat 1991 tarihinde kadıköy'deki union club sahasında (papazın çayırı) yapılacak maç için, aşırı lodos nedeniyle bazı galatasaraylı futbolcular karşıya geçemez ve gidemez. 11 kişilik takımı tamamlayamayan galatasaray, fenerbahçe sahasındaki maça ancak 7 kişi çıkabildi. inanılmaz bir inançla mücadele veren 7 kişi, fenerbahçe'yi kendi sahasında 7-0 yendi. sarı lacivertli takım da bu maçta kalecisi ali said'in sakatlanıp çıkması sonucu 10 kişi ve kalecisiz oynamak zorunda kalmış ve gol yiyenin kaleyi bir diğer arkadaşına devretmesi şeklinde öteki futbolcularda bir bir kaleye geçmiştir.
bu inanılmaz zaferi kazanarak ezeli rekabetin en parlak sonuçlarından birini elde eden galatasaray takımının o maçı hangi kadrosuyla oynadığını saptamak ne yazık ki mümkün olmamıştır. bu konuda, kaynaklar arasındaki çelişkiler, içinden çıkılabilecek gibi değildir. yanlışı göze alarak verebileceğimiz kadro şöyledir:
ali sami, ali, bekir bircan, horace armitage, celal ibrahim, idris, emin bülent.
cem atabeyoğlu, bu maçta kalede ahmet robenson'un oynadığını belirtiyor. ayrıca, onun verdiği kadroda horace armitage ve bekir bircan yok. emin bülent de iki ayrı kişi olarak verilmiş... ancak, bütün bu isimlerin anılmış olması nedeniyle yine de belli bir sonuca varmış oluyoruz.
Bu olayın yaşandığına dair en sağlam kaynaklardan biri Rüştü Dağlaroğlu'nun yazdığı Fenerbahçe Tarihi adlı kitap
kitap: fenerbahçe tarihi
yazar: rüştü dağlaroğlu
"... galatasaray’ın en farklı galibiyeti olan 12.02.1911’deki 7-0’lık maçın abartılıp, “ful fenerbahçe’yi 7 kişi ile yenme" kalıbına sokulması ve zaman zaman reklam konusu edilmesi karşısında, fenerbahçe kurucularından ve ilk kalecilerden sayın hulki kutluk’un mayıs 1973 tarih ve 77 sayılı fenerbahçe dergisi’nin 14. sayfasındaki sözleriyle bu olayı aydınlığa kavuşturmak mümkündür:
“ben st. benoit lisesi’nde yatılı öğrenci idim. karyolalarımız eskrimci feyzi ile yan yana idi. bir gece, yakınlardaki meşhur galata meyhanelerinde laternalar çalarken, “imdat” diye bir feryat duyunca, feyzi ile yataklarımızdan fırlayıp pencereye koştuk. müdür frere prudance, bizim telaşla pencereden uzandığımızı, bir aşağı hatdan, görünce:
- yarın izinsizsiniz!... diye bağırdı.
ertesi gün pazardı. galatasaray ile maç vardı. ne yapacaktık! enspektör general mr. descoufi’ye gidip, uzun uzun ricalar ettim, yalvardım, ancak, öğle yemeğinden sonra izin verdi. kadıköy’e sahaya geldiğimde bizim takımın kalesinde haf hüseyin izzi’yi görünce hayret ettim. bana:
- çabuk soyun. kaleye geç!... dediler.
meğer asıl kalecimiz ali sait gelememiş. topçu harbiyesinde mühendis talebe idi. o zamanlar hafta tatili cuma olduğundan, pazar günü yapılan bu maça okul müdürü izin vermemiş ve gelememiş. ben de gelemediğimden, haf izzi’yi kaleye geçirerek 8 kişi ile maça başlamışlar. ikinci devre 10 kişi olmuşlar. hava soğuk. yağışlı. saha kaygan, etrafta da 40-50 seyirci vardı. bana, “çabuk kaleye geç” dediler ama vakit yoktu. 5-10 dakika kalmıştı.
biz bu maçı anarken, hep, “kalecisiz maç” sözünü kullanmışızdır. takımı da, “kalecisiz takım” diye anarız.
bir noktayı daha işaret edeyim, bu mühimdir:
galatasaray’ın 7 kişi olduğu doğru değildir. onların elemanı çoktu. gerçi maça 7 kişi başlamışlar, sonra 10 kişi olmuşlardır. bizimkiler 8 başlayıp 10 olmuşlar. 2 takım sahadan 10’ar kişi olarak ayrıldılar.
o mevsim bizim takımın sahaya tam olarak çıktığı nadirdir. oyuncumuz yoktu. kulüp dağılmak üzere idi. çok defa takımı başka kulüplerden ödünç oyuncularla tamamlardık."