Amerikan Yerlilerinin Şeker İhtiyacını Karşılamış Doğal Besin: Akçaağaç Şurubu
çağlar boyu kuzey amerika'da yaşayan yerlilerin şeker ihtiyacını karşılamış doğal bir şuruptur akçaağaç şurubu.
yapılması çok zahmetli olan; adına efsaneler, hikayeler yazılmış ve kızılderililer için neredeyse kutsal bir olguya dönüşmüş bu şurubun hikayesi aslında biraz yürek burkan cinsten. gerçekte o zamanlar bütün yaptıkları doğadan tedarik ettikleri gıdaları şiddetli kış ayları için muhafaza etmek olan kabilelerin asimile edilmesi, modern tekniklerle ağaçların yok edilmesi, yok edilmeyen ağaçlardan modern teknik ve sistemle işleyen makinelerle öz sıvıların gereğinden fazla emilmesi artık çok yakında bu kendine has lezzeti olan altın renkli şurubu ne yazık ki tarihin sayfalarına terk edecektir.
ancak mart, nisan ve mayıs aylarında akçaağaçlardan toplanılabilen öz sıvı, yılın diğer aylarında toplanmıyor. bahar aylarında güçlenen ağaç güneşin ilk ılık ışınlarıyla ısınır ısınmaz gövdesinde biriktirdiği tatlı öz sıvıyı kolaylıkla dışa vurabiliyor. bu yüzden yerliler ağacın güneş gören tarafında gövde üzerinde küçük delikler açıp, önceden hazırladıkları küçük tahta tüpleri bu deliklere yerleştirerek bir nevi oluk oluşturuyor ve yine aynı ağaçtan yapılma minik kovalarını bu öz sıvı oluklarının altına yerleştiriyor. bir saate yakın bir zamanda dolabilen bu kovalardaki öz sıvılar binlerce ağaca aynı şekilde tatbik edilerek toplanıyor ve tonlarca çalı çırpı yakılmasıyla elde edilen ısıda pekmez misali saatlerce kaynatılıyor. 40 litre öz sıvı ancak bir litre şurup yapabiliyor. ve bir yerli ailesine yeterli sürüp miktarı için en az 3.000 ağaç gerekiyor.
yerliler yiyeceklerini tuzlamaktan çok şekerleyerek muhafaza edip, pişirdikleri için çok sürüp veya akçaağaç şekeri gerekiyor. elde edilen sürüp tıpkı şeker yapımındaki gibi biraz daha kaynatıldığında şekere dönüşüyor ve yerliler elde ettikleri bu şekerleri tabaklanmış ceylan derilerine sararak kış için saklıyor. şurubu yapmak kadınların görevi, çünkü erkekler avlanmak için ormana gidiyor. yaz kamplarını ağaçlara yakın yerlere kuran yerliler çok iyi tanıdıkları doğaya göre, şurup yapımında ellerini çabuk tutmak zorunda kalıyorlar. çünkü şuruplar ve şekerler yapılıp, erkeklerin getirdiği balıklar ve etler kurutulup kış kamplarına kar bastırmadan dönmek zorundalar.
evet birkaç dolar vererek marketlerden aldığımız ve hiç düşünmeden önümüze hazır gelen sıcak keklerimizin üzerine döküverdiğimiz akçaaçaç şurubunun hikayesi böyle. umuyoruz ve diliyoruz ki üzerinde yaşadığımız gezegen mahvolmasın ve doğa ile kucak kucağa yaşama şansını bir zamanlar bulabilmiş insanların torunları atalarından süregelmiş geleneksel ilaçlarını, gıdaları ve haberdar olmadığımız diğer yaşam sürdürme tekniklerini yok olmamacasına yeni nesillere kuşaktan kuşağa hediye edebilme imkanlarıyla var olsunlar.