FELSEFE 20 Temmuz 2016
57,2b OKUNMA     1256 PAYLAŞIM

Antik Yunan'ın En İlginç Simalarından Felsefenin Babası: Sokrates

Yunan Felsefesinin kurucularındandır. Platon olmak üzere Yunan gençleri üzerinde giderek kendisini taklit etmeye varan derecede yükselen bir etki yaratmıştır. Felsefenin babası Sokrates hakkında detayları Sözlük yazarı "longair" paylaşıyor.

sokrates (mö 470-mö 399) felsefede birçok milattan birdir. öyle ki ondan önceki filozoflar ''pre-sokratikler'' diye anılır. gerçekten de çok delikanlı bir adamdır. belki de tek mallığı yazılı hiçbir şey bırakmamış olmasıdır. bu konu da ayıp etse de, yine de bir takım gerekçeleri vardır mutlaka. örneğin bir yerde okuduğuma göre, sokrates, insan zihnini tembelleştirdiğine inandığı için ve felsefenin kağıttan okuyarak değil, araştırarak, tartışarak öğrenilmesi gerektiğini düşündüğü için yazmamıştır. ayrıca yazacak bir şey bulamadığı ya da böyle bir külliyatı olmadığı da gelen bilgiler arasında. ondan sonra gelen 4 kişi(platon, aristoteles, aristophanes, ksenophon) tarafından yazılan bilgilerle ondan haberdar olduğumuz için ''sokrates'in 4 yüzü vardır. '' denir. ama yine de onun hakkındaki en sağlam yüz(kaynak) platon'dur. platon'dan bu konuda nasıl yararlanacağımız ise tatışma konusu olagelmiş. zira ilk eserlerinde sokrates anlatılsa da daha sonra onun ağzından kendi düşüncelerini anlatmaya başlar. ( bunun sebebi ise, platon, sokrates diyaloglarıyla belli bir okuyucu kitlesine ulaştıktan sonra elindeki malzeme bitmesine rağmen yine de devam etmiştir. en azından böyle bir söylenti var, bilemiyorum) aradaki çizgiyi çekmek pek bir zordur. ama sağlık olsundur. yine de elimizde kanlı canlı bir sokrates portresi vardır, buna şükürdür.

sokrates öncesi filozofların şey'lerin neyden oluştuğunu açıklama çabası ona mantıksız geliyordu. çünkü bunu bilmek, ya da mısır piramitlerinin yüksekliğini bilmek bize ne kazandıracaktı? sokrates bu yaştan sonra bir de mısır piramitlerine mi çıkacaktı sanki? bu nedenle onun için önemli olan nasıl yaşamak gerektiğidir. ve bu sayede ahlak felsefesinin temellerini de atmış bulunuyordu. düşüncelerimiz kendi üzermizde yoğunlaşmalıydı ona göre, bu sebepten dolayı delphoi'deki eski bir sloganı benimsedi : kendini tanı

daha sonra düşüncelerini çevresine açtı. ''adalet nedir?'', ''cesaret nedir?'' gibi sorularla bir anda atina'da manşetlere taşındı. göz bebeği oldu. öyleki gün geldi delphoi'deki bilgeler ''en bilge sokrates, başka bilge yok.'' demeye başlamışlardı bile. bu laf sokrates'in kulağına gittiğinde önce inanmadı. çünkü hiçbir şey bilmediğini düşünüyordu. ama o bilgeler yalan söylüyor olamazdı. onları tanrı konuşturuyordu(sokrates buna inanıyordu). bundan dolayı bu olayı hercule poirot titizliğinde araştırmaya karar verdi. gidip birçok bilgeyle konuştu, onlara en popüler sorularından bir kaç kuple yöneltti. ama en sonunda onların bir şey bildiklerini sandıklarını ama hiçbir bok bilmediklerini gördü. ve o anda kafasında ampul yandı. evet, en bilge sokrates'ti, en azından hiçbir şey bilmediğini biliyordu. ''herkes gerçek bilgiye sahip olduğunu zanneder, halbuki gerçek bilgi tanrılara aittir.'' sokrates kendi cehaletinin farkına varmıştı.

bundan sonra bizimki kendini insanları sorgulamaya adadı. onların dediklerini çürüttü. onlara bir şey bilmediklerini göstermeliydi. bunu yaparken sokratik ironi'yi kullanmaktan hiç imtina etmedi. ünlü diyalektikler oluştu bu sayede. sokrates bunları kendi ahlak felsefesine bir araç olarak kullanıyordu. bu diyaloglar karşı tarafa zarar vermez, sadece ona bilgisiz olduğunu söyler. bu nedenle sokrates bunun kişi için yararlı olduğunu düşünüyordu ama karşısındaki de kin güdüyordu bir yandan. çünkü önüne geleni bozuyordu sokrates. sonra da vay ben aslında bir şey bilmiyom ayaklarına yatıyordu. örneğin ben '' cesaret, jerry'nin tom'un ağzının içine dinamit yerleştirmesidir.'' desem hemen çürütüyordu bunu. o halde sokrates bu önermemin doğru olmadığını biliyordu. ( şimdi efendim, bu konuda tartışmalar yapılmış. örneğin bir kısım demiş ki ''ne yani, bu adam evli ve 3 çocuklu olduğunu bilmiyor muydu?'' diğer kısım demiş ki ''hayır, sokrates'in bilgiyle kastettiği bu değildi, etik konularıydı.'' öbür grup hiç durur mu? ''ama sokrates'in de bir ahlak sistemi vardı. öyleyse bunu biliyordu diyebiliriz.'' demişler, karşılık gecikmemiş ''sokrates bildiği şeyleri kendinin öğrenmediğini söylüyordu, onları daimon'a bağlıyordu.'' yani bu konular biraz karışık, fazla takılmayın.)

gelelim sokrates'in etiğine... şimdi bu adam diyor ki; nasıl mimar olmak için mimarlık, doktor olmak için tıp öğrenmek gerekiyorsa, erdemli olmak için de erdem öğrenmek gerekir, nokta, bitti. demek ki erdemin ne olduğunu bilmeyen bir insan erdemli olamazmış. yani erdem için bilgi gerekiyor diyor ve özetliyoruz : erdembilgi . ne kadar çok şey bilirsen o kadar az hata yaparsın. ama dikkat edelim, burada bilgi dediğimiz şey, vay dünya neyden oluştu filan değil, erdemi, kendini bilmektir. e bu durumda, hiç kimse de bilerek kötülük yapamayacağına göre herkes kendine göre iyi saydığı şeyi yapar. kötülüğü iyi zannetmişse bu kendi hödüklüğüdür kişi oğlunun , der sokrates. sonuçta genelgeçer bir kötülük skalası yoktur gerçi.
ayrıca, sokrates adaletsizlik yapana adaletsizliğe uğrayandan daha çok acımalıyız der. ölüm döşeğinde bile bu görüşünden taviz vermemiştir.

( sokrates'in annesi ebeydi. bu nedenle kendini de ebeye benzetir. aslında bilgi insanın içindedir. sokrates bunu açığa çıkarır. öğretmen'in görevi bu olmalıdır, insana bildiği şeyi hatırlatmak... hatta sokrates'in bir çobana geometri problemi çözdürdüğü bile söylenir bunu desteklemek için. ama kanımca bu platon'a ait bir görüştür. sokrates'e mal edilmesi yanlıştır. yine tam bilemiyoruz tabii, değineyim bir dedim.)

mitoloji ona aşırı saçma geliyordu. ama tanrıya inanmama düşüncesi hiç aklına gelmedi. çünkü çevresindeki herkes tanrıya inanıyordu. ama sokrates tanrıya inandığı için ahlaklı değildi. ahlaklı olması gerektiğini düşündüğünden ahlaklıydı. tanrının da ahlaklı olduğunu düşündü. mitoloji bu yüzden saçmaydı. ruhumuzu tanrı gibi temiz oluncaya kadar eğitmemiz lazımdı, ancak öyle mutluluğu yakalarız. bedensel zevklere değil ruha önem verdi daima. başkaları yemek yemek için yaşarken, o yaşamak için yemek yerdi. '' beden arzuları insanı özgürleştirmez, köleleştirir. ''

kendisine 'atina'nın at sineği' diyordu. çünkü o, atina halkını uykusundan uyandırıyordu. savunma'da der ki ''bana uyuklayanın sineğe vurduğu gibi vuruyorsunuz, ömrünüzün geri kalanını uykuda geçirmek için.''

çok çirkin olmasına rağmen yine de bir dünya hayranı vardı. filozof gibi giyinir, yalınayak dolaşır, hiç çalışmazdı. (soğuk kış günlerinde bile çıplaktır ama vücudu da öküz gibi dayanıklıdır. savaşta da cesaretini belli etmiş biri olarak hem dayanaklı, hem cesurdu. askerliği filozofluğundan iyidir lan bunun. neyse, ne diyodum unuttum.) bayağı hayranı vardı. o zamanlarda da antik yunan'da erkek-erkek ilşkileri pek normal görünüyordu. o zaman sıradan bir şey olan bu tür ilşkiler hristiyanlık dogmalarıyla yasaklandı. antik yunan'da da öyle bir ortam vardı ki; anaksagoras güneşin alevden bir yıldız, ay'ın da toprak olduğunu söyleyince adamı tanrıtanımazlıkla suçlayıp atina'dan kovdular, ama hoca-öğrenci ilişkisi çok normal bir şeydi. alkibiades( zengin, yakışıklı bir genç. sokrates'le koyun koyuna yatmışlığı vardır.) sokrates'i biraz zorlamış ama sokrates bildiğim kadarıyla böyle bir ilişkiye girmemiştir.

sokrates demokrasiden hoşlanmazdı. ardılı platon'u da etkilemiştir bu görüşler. yukarıda bir yerde yazdığım argümanı buraya uyarlardı. ''madem bir şey olmak için onun ilmini öğrenmek gerekiyor, devlet yönetmek için de bu işi bilmek gerekir. o zaman niye bilgisiz halka soruyoruz? '' demiştir. ''mimari, gemi inşaatı, bayındırlık gibi konularda uzmanlara danışılıyor ama 'devlet yönetimi' söz konusu olduğunda herkese danışılıyor, devlet yönetimi daha önemli olmasına rağmen niye böyle? yönetmekte bilgelik isteyeceğinden bizi en bilge yönetmelidir.'' diye serzenişte bulunmuş ama takan mı var adamı. ( 90 dakikada sokrates'de diyor ki; '' sokrates, kötü olanın ruhunun gelişmesi için 'oy'un ona verilmesi gerektiğini düşünüyordu. bu da demokrasiyle nasıl bağdaşsın? '' ilginç tabii, doğru mu bilemem.) zaten ironik bir şekilde, sokrates'i idam eden de demokratlardır.

(bir de sokrates'e sofist diyenler çıkıyor. ''gerçek bilgi kişiden kişiye göre değişir.'' diyen sofistlerle hiç anlaşamamıştır hayatı boyunca. ''bilgi öyle dansöz misali kıvırtmaz, delikanlıdır, değişmez'' diyerek tavrını koymuştur.)

karısı xanthippe genelde kötü ve huysuz tasvir edilir. hatta sokrates'e birisi ''evlenmeli miyim?'' diye sorduğunda '' evlen, karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olusun.'' dediği rivayet edilir.

çok fazla şarap içerdi, herkesten çok içerdi ama sarhoş olmazdı. böylece hiç kimsenin isteyerek kötü olmadığını, iradenin elimizde olduğunu söyleyebilirdi. gerçekten sokrates hayatı boyunca hiç iradesini yitirmemiş, hiç zayıflık göstermemiştir. öyle de hayran olunasıdır.
gerçi sokrates böyle düşünüyordu ama o, insan doğasının davranışta rol oynayan diğer faktörleri hiç hesaba katmamış, erdem için sadece bilginin yeteceğini düşünmüştür. biraz alakasız olsa da aristo, sağlıklı olmanın ne demek olduğunu bilmenin sağlıklı olmaya yetmeyeceğini söyler. ayrıca kocasına duyduğu bir öfkeyi çocuklarından çıkaran bir kadının durumunu sokrates nasıl açıklayacaktır? ya da aynı şekilde onun, terbiyeyi, uygun karakter formasyonu ve ahlak eğitimini göz ardı etmesi bir diğer eksikliğidir.

şerefsiz, adi demokratlar onu tutukladıklarında gerekçeleri hazırdır: atina'nın tanrılarına inanmamak ve gençleri yoldan çıkarmak. tabii, sokrates'in kendini bilgili sanan insanların maskesini düşürmesi gençlerin çok hoşuna gidiyor ve gençler sokratik yöntemi başkalarına uyguluyordu. maskesi düşen, bilgisiz olduğu ortaya çıkan insanlar bu durumdan hoşnut değildi, ve sokrates'i genç dimağları zehirlemekle suçlayıverdiler. ahlak felsefesinin kurucusu, erdem timsali sokrates mi gençleri baştan çıkarıyordu ulan pislikler?

sokrates'in savunması muhteşem bir eserdir bu arada, herkese okumalarını tavsiye ediyorum. neyse ne diyorduk. ha sokrates ölüyordu. ona dediler ki ''gel bu işten vazgeç sokroş, felsefe yapma ama yaşa'' o dedi ki ''ey kafirler, bilmez misiniz, sorgulanmamış hayat yaşamaya değer değildir.'' onu hayata bağlayan tek şey felsefeydi, bunu sanki tanrının bir buyruğu olarak addediyordu.

savunma'da sokrates bırakın idam edilmeyi atina'ya yaptığı katkılardan dolayı ona hergün yemek verilmesini ister. bu, mahkemeyi iyice sinirlendirir. bunun üzerine der ki ''madem ceza vereceksiniz, paramla orantılı bir ceza verin.'' sokrates'in hiç parası yoktu ki...

ölümden korkmak bilmediğini bildiği sanmaktır, der üstat. ölüm ya şuursuzluktur ki bu kazançtır. ya da öbür dünyaya gidip ölenlerle bir arada yaşamaktır. eğer bu gerçekse, ölen insanlarla buluşup, onları da sorguya çekebileceği için çok sevinir sokrates. ''bu doğruysa bırakın defalarca öleyim.''
savunma şöyle biter: ''şimdi ben ölüme, sizlerde evinize gidiyorsunuz. hangisi daha iyi? bunu tanrıdan başka kimse bilemez.''

sokrates istese tabii ki kaçardı, daha iyi yaşam da sürebilirdi, çok arkadaşı vardı, ona bakabilirlerdi. ama o yasalara karşı gelmeyi reddetti ve kendi ahlak kurallarına ne denli bağlı olduğunu gösterdi. zehiri içerken kriton ona biraz daha geç içmesini söyler. sokrates'in cevabı sert olur : ''geç içsem ne olacak sanki, zaman kazanmak demek bu hayata bağlılık demek değil midir? hiç bir şeyimin olmadığı bu hayata neden tutunayım? bu bana ne kazandırır?'' ( bir de hemen ölmeden önce sırf öğrenmenin zevkine varabilmek için bir çalgı çalmayı öğrendiği söylenir. ne kadar doğru muallak.) zehiri içmeden önce karısı ''ama sen masumsun.'' der. ''ne yani kadın, suçlu olsam daha mı iyiydi?'' diyerek giderayak ayarını verir. sırf öldükten sonra bedeninin yıkanılmasıyla uğraşılmaması için banyo yapıp zehri öyle içtiği de söylenir. halbuki kendisi pek nadir banyo yapardı. en sonunda büyük an gelir, sokrates zehri içer, hem de fondip yaparak. orada bulunan herkes artık kendini tutamayıp ağlamaya başlar. ( ben bile duygulandım ulan yazarken) sokrates ise ''kesin ulan zırlamayı, karı mısınız siz?'' diye paylayıverir arkadaşlarını. herkes yaptığından çok utanır. ve içtiği baldıran zehirinin etkisiyle yavaş yavaş tüm vücudu tutulmaya başlar sokrates'in. son sözü ise birisine horoz borçlu olduğudur.

o öldükten sonra atina halkı hatasını anladı ama bu sokrates'i geri getirmeye yetmiyordu. kentte yas ilan edildi. onu idam edenler(meletos mu öyle bir şey vardı, tam ismini unuttum şimdi, en çok da o şerefsizlik yapıyo) sürgüne yollandı, bazıları idam edildi. usta sorgucu sokrates hiç unutulmadı atina'da. daha sonra gelen ardılları onu yazmasaydı bu adamdan haberimiz bile olmayacaktı. gerçi belki de kaç tane daha sokrates'ten haberimiz olmadı kimbilir. ama en azından sokrates bu konuda şanslıydı. şimdi onu biliyor, bilmekle kalmıyor felsefenin babası addediyorsak bu yüzdendir.