Bebeğin, Annenin Bir Parçası Olmadığını Fark Ettiğinde İhtiyaç Duyduğu Bir Araç: Dil
dil, yalnızlığımızın daimi hatırlatıcısıdır. dilin ortaya çıkışı bile, insanın annesinin bir parçası olmadığını fark edişi ile başlar. dile ihtiyaç duymamızın nedeni tam olarak doyum sağlayamamaktır, tatminsizliktir.
annesini kendisinin uzantısı olarak gören bebek, tatmini geciktikçe, mesela acıktığında ve memeye o an ulaşamayıp beklemek zorunda kaldığında anlar annenin kendisiyle bir bütün olmadığını. önce konuşamaz, ağlar; ses çıkarmak bir dil öncülüdür. dünyayı gözlemledikçe ve arzuları çeşitlendikçe kendini ifade etmenin farklı bir yolunu arar. bu yol için yine gözlemden faydalanır. yakınında bulunan insanların yolunu benimser.
evrenin, kendisinin bir uzantısı olmadığını anlayışı ile başlayan süreçte çocuk, dış dünyadan dili ödünç almak zorundadır. dil ona ait değildir. içinde doğduğu ailenin, kültürün, coğrafyanın dilidir. çocuk o dille birlikte o ailenin, kültürün ve coğrafyanın üyesi olur. yalnızlığının sonucu olarak ortaya çıkan dil, aynı zamanda yalnızlığı için bulacağı çare olacaktır.
dil, bizim diğerlerinden ayrı oluşumuzun sembolüdür. birlikte susabilmeye atfedilen üst ve ulvî anlamın nedeni, ötekiyle aramızdaki kapanmaz mesafenin anımsatıcısı olan dili kullanmak zorunda olmayışımızdır. oysa bu sadece kendimize verdiğimiz bir tesellidir. birlikte susmak da karşılıklı konuşmak da aradaki - tanımlanmamış ama hissedilen - mesafeye katlanılmasını gerektirir. bütünden ayrı olduğumuz bilgisi, dil zihnimizde filizlendiği an yerleşir içimize.
ve bu görünmez mesafeyi kapatmak için bir ömür boyu her gün konuşur, dinler, yazar, okuruz.