Bir Dönem İnsanların Topluca Mastürbasyon Yaptığı Yer: Üç Film Birden Sinemaları
Nedir, ne değildir?
üç film birden olayı... salaş sinemalarda önce bir karate filmi, ardından sıkıntınızı atmak için iki erotik film yayınlanması ve bunların tek bilet fiyatına olmasıdır.
üç film birden sinemaları günümüzde geçerliliğini kaybetse bile bir dönem için hem karate sever, hem de sevişme sever insanların gözdesi olmuş bir oluşumdu.
nice bruce lee ve cicciolina hayranları aynı çatı altında, ne sen bana uçan tekme attın ne sen benim üzerime attırdın kavgası etmeden, hep birlikte, bir bütün içerisinde filmleri seyretmeye muvaffak olmuşlardır. bu sinemalarda ilk film büyük usta bruce lee'den gelir ekseriyetle. daha sonra art arda sevişme filmleri devreye girer. bir keresinde karate filmini yarıda kesip direkt porno filme geciş olmuş ve bu, sinemaseverler arasında tepkiye yol acmıştı (yer belirtmek gerekirse, zafer sineması'nda).
Neler olurdu buralarda?
lisedeyken bu sinemalara giden bir arkadaş (hakikaten arkadaş) anlattı da kırdı geçirdi hepimizi.
mesela dışarıda cüneyt arkın filminin afişi olurmuş, sonra arada porno sahneler girermiş. buna da "araya parça girmek" deniliyormuş. porno film sahneleri de birkaç dakikayı geçmezmiş. "parça girme" olayının hemen öncesinde ekran bir cızırdarmış. bu makinistin içeridekilere "sahne geliyor" uyarısıymış.
bunlar lise öğrencisi abone olmuşlar tabi manisa'da bu filmleri gösteren sinemaya. "öğrencilerden başka kim geliyordu?" diye sorduk, tahmin ettiğimiz gibi askerlerin geldiğini söyledi. bir de "araya parça" atılınca salondakiler mastürbasyon yaparmış. bizim arkadaş bunu şöyle anlattı: "araya parça girdiğinde salonun her yanından şak şak diye palaska çözülme sesleri gelirdi."
film arasının hemen öncesinde de makinist filmi yine bir cızırdatıp, "toparlanın" uyarısında bulunurmuş. salonun ışıkları yandığında herkes kollarını bağlamış çok ciddi bir film izliyor havasına girermiş tabi.
bir de yer gösterici arada bir sıralara ışık tutar ve birisini hallenirken yakalarmış. gözüne ışık tutulan tavşan kimi öyle halvet halindeyken yakalanan zavallıyı da yaka paça dışarı atarlarmış. bu ayinsel seansın rutinlerinden biriymiş bu. hepsi aynı amaç için oraya gelmişlerken, sinemacının sattığı da bu ve bunu da tüm taraflar zaten bilirken, yine de zevahiri kurtarmak babından bu her seferinde yapılırmış. bizim arkadaş neyse ki hiç yakalanmamış, gerçi o sadece seyretmekle yetindiği iddiasında ama inandırıcı değil tabi.
Anılar, anılar...
"üç film birden" bölgeye, kente göre değişen bir kavram. kimi 2 süper film olur, kimi süper olmasa da 3 film olurdu.
uzatmadan mevzuyu anlatayım. biz ortaokuldayken bizim şehirde de var idi bu sinemadan. hem de şehrin göbeğinde. uzaktan uzaktan afişleri keserdik anca. bazen türk filmleri olurdu hasan değil basan alır, kartal pendik gittik geldik, bu kutu başka kutu gibi yaratıcılık sınırlarını zorlayan film isimleri. biz çok tartıştık bir gün arkadaşla ve arkadaşa: 'olum kentin göbeği, girerken çıkarken bi tanıdık görür, rezil oluruz!' dedim. kerhanacı da nerden öğrendiyse: 'olm ergenlik bu, anlayışla karşılarlar, bunlar bizim ihtiyacımız!' gibi, felsefik bir kalıba sokmaya çalışıyor kendini. bir gün cesaretimizi toplayıp gittik. girdik içeriye, on kişi var yok. bir amca vardı en arkada, kasketli, bir elinde tesbih, bir eli zikinde, tövbe tövbe... bir zikine, bir yüzüne baktık, başımızla hafif selamladık hürmeten. neyse ortalara oturduk. eski bir salon, oturaklar tahtadan, döşemeler ahşap. içeride kesif bi koku...
ilk film soft, biz ilk filmde fena olduk ve tuvalete kaçtık. ikinci ve üçüncü filmde şiddet içeren sahneler vardı. neye uğradığımızı şaşırdık tabi. salondan gıcırtılar ve kemer sesleri ve düğmeli kot pantolonlardan düğme sesleri yükselmeye başladı. biz de işe giriştik utana sıkıla. ulen daha ne olduğunu anlamadan önümüzdeki bir genç delikanlı bize döndü ve: "31 mi çekiyonuz leeen! çekin çekin!" dedi. ve önüne dönüp, söylemini eyleme döktü. şaşırdık tabi. ama ilginç filmler oluyordu. anlatırsam büyüsü kaçar mı, kaçmaz. bir tanesinde mesela, atv motorun üstünde samanlıkta... zihinlerimiz açıldı tabi. "vay be ne düşünceler, fantaziler var" dedik. neyse ne. bir rivayete göre bizim havasını teneffüs ettiğimiz salonda garip bir olay vuku bulmuş. arkadaşlar gitmişler bir gün, birisini arkaya oturtmuşlar. gerekçesi ise: "birader sen çok attırıyon, üstümüze başımıza gelmesin!". çocuk kabul etmiş, arkaya oturmuş. ama arkada başka şeyler olmuş tabi... çok amiyane oluyor farkındayım. ama mühim mesele. uzadı da...
toparlarsak, arkaya oturtulan arkadaş, yani tanımlamamıza tıpatıp uyuyor, arkadaş olmanın, arkada olmanın hakkını, öndeki arkadaşının kafasına bir güzel vangogh sarısı... değişiyor işler işte. ama yakın tarihte önemli bir şeysi var bu sinemaların.