Erkekleri, Yarattığı Tek Tip Erkeklik Algısıyla Ezen Kavram: Toksik Maskülinite
nedir, ne değildir?
toksik maskülinite (toxic masculinity) özetle, erkeğin daha doğrusu erkekliğin toplumdaki genel kabul görmüş ilkelerini irdeleyen bir terim. erkek dediğin; duygularını göstermez, saldırgandır, cinsel olarak her zaman aktiftir ve bunu dile getirmekten asla çekinmez. ataerkil toplum anlayışının beraberinde getirdiği bu algı, erkeği toplumda kadına göre erkeğe göre güçlü (?) kılar. ve erkeklik, kendisine toplum tarafından atanmış yetkiler doğrultusunda kadını ezmeyi -bilinçli ya da bilinçsiz olarak-kendine görev edinmiştir.
mesela bir kadın olarak eve damacana su söylediniz diyelim, ortamda bir erkek varsa hemen elinizden şişeyi alıp mutfağa taşır çünkü bu erkek işidir ve kadın, erkeğine her konuda muhtaçtır. eğer bir kavga varsa ve bir erkek o kavgaya karışmak istemiyorsa, korkaktır. şiddet, adam gibi adamlığın şanındandır.
bu örnekler sonsuza kadar gidebilir. şimdiye kadar bir güç gibi görünse de son dönemlerde erkeklerin bir kısmı üzerlerine yapışan bu etiketin sıkıntısını çekiyor ve rahatsızlıklarını dile getiriyor. gillette'in reklamı da buna güzel bir örnek:
mevzubahis reklam
kadınlar içinse durum çok daha farklı. yıllardır süre gelen baskılar, tacizler tüm dünya kadınlarının sorunu. sırf kendi yaşadığım ya da şahit olduğum örnekleri burada sayfalarca anlatabilirim ama sadece boş bir çaba olur bu. zira türk toplumunun henüz toxic masculinity gibi bir kaygısı yok.
geleneksel ve ataerkil toplumların birçoğunda erkeğe güç ile birlikte birçok gereksiz sorumluluk atfedilir
ve topluma ve aileye uyum sağlayabilmek için erkekler kendileri istemeseler dahi bu sorumlulukları hayatı boyunca bir yük gibi sırtlarında taşımak zorunda kalırlar. kız kardeşinin namusundan sorumlu olduğu düşünülen bir erkek hiç istemediği halde kendini kız kardeşine şiddet uygularken ya da daha da ileri gidip cinayet işlerken bulabilir mesela. veya partneri olan kadının kıyafeti aslında kendi hoşuna gitse de sırf çevreden "kılıbık" erkek yaftasını yememek için partnerinin kıyafetlerine müdahale etme gerekliliği hissedebilir. veya en basitinden her insan gibi ağlamak istediğinde, "erkekler ağlamaz" saçmalıklarıyla büyütüldüğü için duygularını bastırmak zorunda kalır ve içinden geldiği gibi ağlayamaz.
doğduğu günden itibaren bu tarz sorumluluklarla ve öğretilerle büyütülen erkekler için, aslında oldukça zordur bu tarz toplumlarda erkek olmak. mücadele edip aileyi ve toplumu karşısına almaları da zordur, bu görev ve sorumlulukları yerine getirmeleri de zordur. bu durum böyle bir toplumda yetişen insanların mutlu olmasını oldukça zorlaştırır. özetle herkesi zehirleyen bu erkeklik anlayışı ve maço cinsiyet rolleri erkeğin kendisine de çok ciddi zararlar verir. ve bu durum ingilizce kaynaklarda 1990'lardan beri "toxic masculinity" kavramı kullanılarak ifade ediliyor. türkiye'de pek üstüne konuşulan bir kavram olmadığı ve yaygın kullanılmadığı için henüz yerine kullanılabilecek tam türkçe bir ifade yok, fakat "toksik maskülenlik" diye direkt çevrilmiş halini bazı kaynaklarda görmek mümkün.
tarihte erkeğin erkeğe ettiği zulüm kadar korkunç boyutlara ulaşmış bir şeye nadiren rastlanır
geleneksel toplumlarda erkekler arasında şiddetli bir güç savaşı vardır. erkek hiyerarşisinin altında kalmak zillet demektir. eğitim oranı düştükçe zulmün oranı artar. altta kalan hakarete uğrar, aşağılanır, horlanır, dayak yer.
böyle bir toplumda duygularından bahsetmek güçsüzlük göstergesidir. güçsüzlüğünü göstermekten çekinmeyen bir erkek, horlamaların en beterine maruz kalır. zamanla herkesin onun duyduğu acıya kahkahalarla güldüğü bir soytarıya dönüşür. bu yüzden erkeklerin duygularından bahsetmesi, yakışıksızdır. hâlbuki insan sosyal bir varlıktır. duygularını paylaşması gerekir. duygularını paylaşmazsa bu ruh sağlığını bozar. bu yüzden geleneksel toplumun erkekleri, bastırılmış duygularını öfke patlamalarıyla ifade eder. erkekler arasında samimiyetin şiddetle gösterilmesi bu yüzdendir.
ruh sağlığını küçük yaşlarda yitirmiş erkek, öfke olarak açığa çıkacak bastırılmış duygularının infilak edebileceği ortamlarda sosyalleşir. geleneksel toplumlarda erkek sosyalliği partizanlık ve taraftarlık üzerine kuruludur. eğitim seviyesi düşük bir erkek, futbol taraftarlığı ile duygularını dışa vurabilirken, eğitimli bir erkek ise "abdülhamit'i savundun" noktasına varan siyasi kutuplaşmalarla kimlik kazanır.
açıkçası bu durum o kadar acıklı bir şeydir ki erkeğin içerisinde normal bir insan evladı gibi sosyalleşme barındıran ortamlarda kendini eksik hissetmesine, anormal bir şeyler olduğu hissine kapılmasına yol açar. toksik erkekliğin bilincine varmış biri bile radikal bir kutuplaşma ve taraftarlık içermeyen sosyallikten haz etmez, bunu yadırgar. çünkü toplumun erkeği mecbur bıraktığı sosyallik anlamsız bir rekabet, kutuplaşma, saldırganlık ve şiddet üzerine kuruludur.
ortalama bir türk erkeği, içinde o denli yalnızdır ki bunun yalnızlık olduğunu bile anlamaz. çünkü duygularını ve tecrübelerini aktarmak üzerine kurulu bir iletişim alışkanlığı olmadığı, hatta böyle bir iletişim biçimini hiç tanımadığı için yaşadığı ruhsal bozukluğun, dengesizliğin ve öfke patlamalarının derin bir yalnızlıktan kaynaklandığını anlamaz bile.
işte dostlar, sizlere ağabeylerimizin, babalarımızın ve dedelerimizin hikâyesini anlattım. umarım toplum olarak anlamsız bir güç savaşına dayanan toksik erkekliği yendiğimiz günler gelir de insan gibi yaşamayı tecrübe ederiz.