Fantastic Beasts: The Secrets of Dumbledore'u İzledikten Sonra Akılda Kalan Tatsız Sorular
fantastic beasts the secrets of dumbledore, gellert grindelwald'dan bir trump yaratmaya çalışan, önceki rezil filmden daha iyi olsa da yine de beklentiyi karşılamayan film.
fantastik canavarlar serisinin varoluşsal iki sorunu var ve seri devam ettikçe bu iki sorunu hiçbir zaman çözemeyeceği için bu serinin iflah olmayacağını, serinin bitirilip kronolojinin farklı konseptlerle devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.
birincisi hikayenin odağı
ilk film yine eli yüzü düzgün bir filmdi ve "fantastik canavarlar nelerdir nerede bulunurlar?" başlığının hakkını veriyordu. newt scamander ve arkadaşları üzerinden sihirli yaratıkları bulma macerasını anlatırken arka planında grindelwald dönemine de atıfta bulunuyor, en nihayetinde film kowalski'nin hafızasını kaybetmesiyle son buluyordu. sonrasındaki filmlerde odak grindelwald ve dumbledore savaşına kaydı ve burada hem rowling hem de filmdeki diğer insanlar büyük bir hata yaptılar: bir yandan bu hikaye üzerinden hayran nostaljisine oynamak isterken bir yandan da newt'in hikayesini devam ettirme kararı aldılar. ancak bu ortaya odağı belli olmayan, kafa karıştırıcı, ana karakteri newt olmakla beraber newt'in bir yan karakter görünümünde olduğu ucube bir yapım çıkardı. bunun üzerine gereğinden çok daha fazla karakter eklenerek izleyicilerin kafası karıştırıldı. size sormak isterim credence'ın hikayesini kaçınız takıyor? yusuf kama kim ve orada işi ne? kowalski'ye niye ihtiyaç duyuluyor? her şeyden öte dumbledore onca kişi varken niye newt'i seçiyor? bunların hiçbirinin dişe dokunur bir açıklaması yok. rowling bir yandan grindelwald anlatırken bir yandan da fantastik canavarları işin içine koymaya çabalıyor ve de bu tutmuyor.
ikinci sorun da hedef kitle sorunu
bu seri zamanında harry potter izlemiş ve şimdi yetişkin olan kişilere mi hitap ediyor yoksa şu anda çocuk olan ve harry potter evreniyle tanışmak isteyenlere mi, buna bir türlü karar verilemiyor. ilk film ikinci kesime hitap eder gibiydi, üçüncü film ise biraz daha ilkini tercih etmiş gibi görünüyor, çünkü daha karanlık ve daha dumbledore odaklı.
benim fikrim "fantastik canavarlar nelerdir nerelerde bulunurlar?" tek filmde kalmalıydı, albus dumbledore ve grindelwald hikayesi ayrı bir isimle ayrı bir seri olarak yapılmalıydı. yapımcılar ve rowling bu seriyi böyle devam ettirmeye karar vererek ortaya karman çorman bir şey çıkardılar ve şimdi çözemiyorlar.
gelelim filme, bundan sonrası spoiler
doğrusu filmin ilk yarısı gayet umut vadediciydi benim için. crimes of grindelwald faciasından sonra gerçekten yazarlar dersine çalışmış ve bir şeyleri düzeltmek için adım atmışlar gibi hissettim. hikaye daha başı sonu belli gibi duruyordu ve ortada bir amaç vardı. atmosfer daha karanlık ve tekinsizdi, nazi döneminde alman sihir bakanlığını görmemiz güzel bir detaydı. ancak büyücülük dünyası seçimleri çok belli belirsiz anlatılmışken bunun üstüne grindelwald'un seçimlere girmesi benim açımdan çok gereksiz ve günümüz politikasına gönderme yapacağım derken seri açısından kendi dünyasını hafife almış bir hareketti. koskoca karanlık büyücü, 30'lar avrupasında terör estirmiş olan grindelwald çok bariz bir şekilde trump ve benzeri popülist liderlere benzetilmiş, ırkçılık üzerinden oy toplayan birine dönüştürülmüş ve bu bizim gözümüze sokulmuş. voldemort da ırkçılığa dair pek çok mesajlar barındırıyordu ancak bunu o dünyanın içine yedirerek yapıyordu rowling. buradaysa bir seçimden bahsediliyor ancak daha önce hiç böyle bir şey görmedik ve de diğer adayları tanımıyoruz bile, ne vadettiklerini bilmiyoruz. twitter'da meme yapılması gereken bir benzetme koca bir filmin konusu olmuş.
ikinci yarıya geçince ilk yarıda olumlu gördüğüm yerler de birer birer kötüleşti, butan'daki sahnelere gelinceyse hepten bir rezalete dönüştü. büyücülük dünyasının en önemli seçimi öncesi kasabada bir savaş yaşanıyor ve buna rağmen hiçbir güvenlik görevlisi müdahalede bulunmuyor, seçimlerin güvenliği sorgulanmıyor. başkana eskiden qilin'in karar verdiği gibi bir ifade geçerken bu seçim ortamında qilin'i tekrar görüyoruz. o halde neden eskiyle yeni arasında böyle bir ayrımdan söz edildi? madem qilin günümüzde de kullanılıyor, oylamanın anlamı ne? dahası biz filmde bu oylamanın yapıldığını görmedik. qilin'i gördük ve grindelwald bir anda başkan oldu, bunu da qilin'in ölü olduğu ortaya çıkınca seçimin iptal edilmesi izledi. tek bir kişinin konuşmasıyla bu seçim nasıl iptal oldu? grindelwald başkan ilan edilmişken bu kararın geri alınması nasıl sağlandı? sonrasında qilin brezilyalı başkanın önünde diz çökünce ne ara tekrar oylama yapıldı, ne ara o kişi başkan ilan edildi? bu esnada grindelwald ne yapıyordu? herkesin gözü önünde bir muggle'a cruciatus laneti uygulayan bu adam neden orada seherbazlar tarafından tutuklanmadı? her şeyden öte niye böyle önemli bir seçimde orada oy verecek o kadar az insan var? bu soruların hiçbirinin bir yanıtı yok. bu yüzden de final müthiş derecede tatminden uzaktı.
filmin genelini ilgilendiren birkaç sorun daha vardı
başta da söylediğim gibi, newt'in bu hikayede yeri ne? kowalski'ye niye ihtiyaç duyuldu, ona niye asa verildi? yalnızca "kafa karıştırma" burada çok tatmin edici bir sebep değil, bu insanlar neticede riske atılıyorlar.
tina neden yoktu? amerikan seherbazlık dairesinin başına geçmiş birinin grindelwald mücadelesinden daha önemli ne işi olabilir?
qilin madem bütün büyücülük dünyasının çocukluktan beri bildiği bir yaratık, newt'ın kitabında neden yer almıyor?
dumbledore 1930'larda eşcinsel olduğunu bu kadar açık söylerken 1990'lara gelindiğinde, rita skeeter üzerinden hakkında türlü dedikodu çıktığında buna neden hiç yer verilmiyor? madem dumbledore-grindelwald aşkından herkes haberdar biz neden yedinci kitapta grindelwald'dan söz edildiğinde bunu hiç duymadık ve sadece rowling'in sonraki açıklamalarından bu sonucu çıkarabildik?
ihtiyaç odası'na tam olarak neden ihtiyaç duyuldu? neden yalnızca bir anahtar kullanmak için o odaya gittiler ve sanki çok büyük bir nimetmiş gibi baktılar? dahası, dumbledore ihtiyaç odası'nı tuvaletlerle dolu bir oda olarak keşfediyordu dördüncü kitapta, peki 1930'larda nasıl biliyordu burayı?
credence barebone'un albus'un kardeşi değil aberfoth'un oğlu olduğunu neden bu kadar sakil, bu kadar climax'ten uzak bir noktada öğrendik? madem ikinci filmde canon'un bozulmasından sonra bu sorun böyle geçiştirilecekti, bu niye hiç değilse daha büyük bir açığa çıkma olarak gösterilmedi de laf arasında sözü edildi?
bütün bu soruların hiçbirinin yanıtı yok.
ikinci film olan crimes of grindelwald'da grindelwald'un herhangi bir suçunu görmemiş, sadece konuşmasını izlemiştik. secrets of dumbledore'da da dumbledore'un herhangi bir sırrını öğrenmedik, hali hazırda bildiğimiz şeyler tekrar edildi.
bence filmin en büyük artısı johny depp yerine mads mikkelsen'ın gelmesi
mikkelsen gerçekten depp'in karikatürize, adeta tim burton depp'in velayetini verirken şart koştuğu "benim evrenimden çıkmış gibi gözükmeli" şeklindeki tipi yerine daha karizmatik, daha karanlık bir grindelwald sergiledi ve rolünün gerçekten de hakkını verdi. depp'in seriden kovulmasının haksız olduğunu düşünsem de bu yeni grindelwald'u pek çok kişi gibi ben de çok beğendim. tek bir sorun var: niye takım elbise giyiyor? neden 90'larda orta çağ'dan çıkmış gibi giyinen büyücü dünyası 20'li 30'lu yıllarda takım elbiselerle dolaşıyor arkadaş?