KÜLTÜR 6 Şubat 2018
53,4b OKUNMA     962 PAYLAŞIM

İnsanların Vasatlaşması Yüzünden Yavaş Yavaş Unutulmakta Olan Zevk ve Bereket Tanrısı: Pan

Pan, Yunan mitolojisinin en ilginç karakterlerinden biri olmasının yanında, hikayesiyle de insanoğlunun dünyaya bakışına dair güzel bir özet.
Jean-François de Troy (1724)

1) teke bacakları, gülümseyen bir surat ve keçi boynuzları ile yunan mitolojisinin en sempatik tanrısıdır; bu görünüşüyle tipik şeytan tasvirinin de ana ilham kaynağı olmuştur. sanırsam bu tasvirin kullanılmasındaki neden: pan'ın çok fazla saygı görmeyen, hatta çoğu zaman -balık sezonları kötü geçtiğinde- heykelleri kırbaçlanan bir tanrı olması ile ilintilidir. yani, şeytan figürlerinin ana kaynağı olmasının karakteri ile değil, insanlar arasındaki saygısı ile bir alakası var; yoksa bu kadar sempatik bir tanrının kötülüğün somutlaşmış haliyle birleştirilmesi çok alakasız bir durum olurdu. 

pan, diğer büyük tanrılar tarafından dışlanan ve alaya alınan bir tanrıdır. bir tanrı olmasına rağmen insanlar arasında da aynı şekilde pek korkulmayan ve saygı görmeyen bir tanrıdır. insanların gözünde pan; ormanlarda dolaşan, çobanları koruyan ve insanların uykuda olduğu zamanlarda aniden attığı çığlıklar ile çocukları korkutan basit bir tanrıdır.

2) çoğu kaynakta pan hermes'in oğlu diye geçer; gerçekten de diğer tanrılar arasında pan'a en çok saygı gösteren tanrı hermes'tir. hermes'in hiperaktifliği ve umursamazlığı da pan'ın karakteristik özellikleri ile uyuşmaktadır. pan aynı zamanda da müziği çok seven bir tanrıdır: kendine has flüdü ile dağlarda, çayırlarda koşturarak müzik yapan tanrıdır o. müzikte kendisine o kadar güveniyordur ki bir gün tanrı apollon'u bile yarışmaya davet eder: bu meşhur yarışmaya jüri olarak dağlar tanrısı tmolos ve kral midas'ı seçerler. ikisi de müzikte olan hünerlerini ortaya koyduktan sonra jurilere kimin daha iyi çaldığını sorarlar. tmolos daha yarışmaya başlamadan kararını vermiştir zaten: "tabii ki de apollon" fakat tabii ki de verilen bu karar liyakat esaslı değil korku esaslıdır. dürüstlüğü ile bilinen midas ise çekinerek şu cevabı verir: "pan'ın çaldığı müzik biraz daha iyi." baş tanrının oğlu yüce apollon bu cevabı hazmedemez ve midas'ın kulaklarını eşek kulağına çevirir.

3) çok sonradan heredot'un aktardığına göre bu tanrıya verilen saygı yükselmiştir: heredot, maraton savaşı'nda tüm atinalıların duyduğu çok korkunç bir çığlığı anlatır. atinalılar bunun pan'dan başkası olamayacağını bildikleri için savaştaki motivasyonları çok daha artmıştır; persler ise bu çığlığı duyar duymaz içlerine bir korku yerleşmiş ve bir çoğu da bu çığlıkla etrafa kaçışmıştır. atinalılar savaşı kazandıktan sonra pan'a çok büyük bir saygı gösterir ve ona ithaf edilmiş bir tapınak yaparlar. bir diğer ve son durum olarak şu özelliğini belirtelim: pan, diğer tüm tanrılarda olan "ölümsüzlük" özelliğine sahip olmayan tek tanrıdır. "umursamazlığı ve özgür ruhlu olmasının altında yatan neden acaba ölümünün kaçınılmaz olduğunu bilmesinden midir?" belki de.

parfümün dansı'na göre pan, insanların duyguları ile düşünceleri arasına duvar çekmeleri; yaşamak yerine, cennete kabul edilmek ve doğayı tahakküm altına almak için çalışmaları; dans, müzik ve aşkla ilgilenmek yerine, doğru ve yanlışla uğraşan aristo, isa ve descartes'a inanmaları yüzünden gücünü yitirmekte olan bir tanrıdır.

Parfümün Dansı: Bir Tom Robbins romanı.

sözcük olarak yunanca bütün anlamına gelir. arkadia çobanlarının çok eski bir tanrısıdır. keçi boynuzlu ve keçi ayaklı olduğundan ötürü keçiler pan’ı anlamında aigipan (aigis yunanca keçi demektir) da denir. sonraları tanrı hermes’le ağaç perisi penelope’nin oğlu sayılmıştır. yunan yorumcularına göre tanrı hermes, oğlunu bir tavşan postuna sarıp olympos’a çıkarmış, çocuğun keçiliğine bütün tanrılar gülüp alay etmişler. doğa tanrıcılığın kurucusu olan stoa düşünürleri, onun bütünlüğünü daha akıllıca yorumlayarak, onu evrensel bütünlük’ün simgesi saymışlardır.

platun’un yazdığına göre sokrates de ona yakarırmış, "sevgili pan, bana ruh güzelliği ver" dermiş. öyküleri şiirle doludur. syrinks ya da pandean (pan’ın kavalı) adıyla anılan yedi düdüklü flütü o yapmış.

Pan ve flütü.

daha sonra roma’lıların tanrı faunus’la bir tuttukları pan bir gün ormanda dolaşırken syrinks adlı periye gönül vermiş, peri ondan kurtulmak için hemen bir sazlık oluvermiş, ünlü kavalını işte bu sazlıktan koparılan yedi sazdan yapmış, umutsuz aşkını da içli içli seslendirdiği bu sazla dile getirmiş. pitys adlı bir peri kızı da pan’ı sevmiş, kendisine zorla sahip olmak isteyen rüzgar-tanrı boreas (poyraz’ın) elinden kurtulmak için çam ağacına dönüşmüş. pan bu yüzden hep çam ağaçlarının altında dinlenirmiş, çam ağaçları da bu yüzden poyraz estiği zamanlar hazin hazin inler ve uyuyan pan’ı gölgeleriyle güneşin kavuruculuğundan korurlarmış. kaynayan öğle saatlerinin derin ve sıcak sessizliği onunmuş, bu saatlerde hiçbir çoban onun öğle uykusunu bozamazmış, en küçük bir gürültüden uyanıveren yüce doğa tanrı öylesine korkunç bir haykırışla bağırırmış ki, panik (pan lorlusu)’e kapılan kurtlar ve kuşlar saklanacak delik ararlarmış.

roma imparatoru tiberius çağında (bu çağ hıristiyanlığın isa’sının yaşadığı ve yeni dini yaydığı çağdır, i.s. 14-37) ölmüş pan. bunu kehanetler üstüne adlı yapıtında plutarkhos yazar. kaptan thamos’un gemisi ege denizinden geçerken paksos adasından esrarlı bir ses duyulmuş, doğanın yürek paralayıcı bir feryadı olan bu ses epeiros’a gidince bildirin: ulu pan öldü! demiş. epeiros’a varan gemiciler hep bir ağızdan doğanın buyruğunu yerine getirmişler, gemiden kıyılara doğru ulu pan öldü, ulu pan öldü! diye bağırmışlar. o zaman dağlardan , taşlardan, ağaçlardan, bitkilerden ve hayvanlardan iniltiler yükselmiş, bütün doğa yasa bürünmüş.

parfümün dansı'nda tanışmıştık ve çok sevdik birbirimizi. isa falan doğmadan çok önce pan flüdüyle kırlarda dolaşır, aşk şarkılarını çalarmış ve dehşet keçi kokusuna (ki kilometrelerce öteden hissedilirmiş pan'ın kokusu) rağmen flüt sesini duyan ölümlü ölümsüz bütün dişiler ona aşık olur, gece onunla çiftleşir sabah hiçbir şey hatırlamazlarmış. alan memnun satan memnunmuş yani... ama bi gün isa diye bi adam ortaya çıkmış ve insanlar artık pan'a inanmamaya başlamışlar. hristiyanlık yayıldıkça pan'ın kokusu artık daha az duyumsanır olmuş ve görüntüsü de saydamlaşmaya başlamış. hristiyanlık ilan edilip şehirlerden uzak kırlara bile yayılınca pan hastalanmış ve ona inanan son kişi de öldüğünde ölmüş sevgili pan. (bkz: ne acı di mi?)

kıssadan hisse: tanrılar onlara kimse inanmadığında ölürler.