SİYASET 23 Kasım 2018
112b OKUNMA     1018 PAYLAŞIM

İyisiyle Kötüsüyle Türkiye'nin 2001 Sonrası Ekonomisinin Mimarı: Kemal Derviş

Dünya Bankası Başkan Yardımcılığı görevini yaparken Bülent Ecevit tarafından ülkeye çağırılan ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapılan Kemal Derviş, izlediği politikalarla o dönem ekonomimizi içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmıştı.


90'larda izlenen popülist politikalar, vur-kaç ekonomisi, ağır yolsuzluklar ve tabii terörle mücadele yüzünden türkiye bir borç yükü altına girmişti

bugünkü gibi dünyada bir parasal genişleme de olmadığından kaynak bulmakta zorlanıyordu ve imf ile anlaşma yapmıştı. daha da kötüsü yurt dışından bulunan kaynaklar üretime ve yatırıma değil bugünkü yunanistan örneğinde olduğu gibi ancak kamu harcamalarına ayrılabiliyordu. ardından gelen büyük depremin yarattığı tahribatı da ekleyelim. ecevit hükümetine bir parantez açmak lazım. disiplinli bir mali politika izlemeye çalıştılar. ancak kendilerinden önce kamu dengesi aşırı bozulduğu için başarılı olma şansları azdı. neyse daha sonra 2001 krizi ile ekonomi patladığı zaman bir kaynak ihtiyacı ortaya çıktı. ancak imf, abd, dünya bankası vb. bu parayı vermek istemedi. çünkü ekonomi güven vermiyordu ve kaynakların boşa harcanacağı gibi bir endişe vardı. yapılması gereken pek çok reform vardı ancak türkiye bunları çeşitli siyasi sebeplerle yapmıyordu. mesela türk telekom gibi kurumlar özelleştirilebilirdi ancak bunlar önemli rantlar yarattığı için siyasi iktidar bırakmak istemiyordu. ya da merkez bankası bağımsız olmalıydı ama hükümetler kafalarına göre faizle oynamak için buna yanaşmıyorlardı vs. kriz büyük boyutlara ulaşınca ecevit, daha önceden tanıdığı, chp kökenli, uluslarası bir saygınlığı olan kemal derviş'i çare olarak ülkeye çağırdı.


koşullara bakalım

ülke olarak bir ekonomik krize girmişsin. yemişsin içmişsin, bankaları batırmışsın, onlarca zengin yaratmışsın. alman gereken siyasi ve ekonomik kararları almamışsın, alamamışsın. tamamen bitik durumdasın. çok iyi hatırlıyorum batık banka sahipleri bodrum'da orada burada koy kapatıyordu. koca koyu alıp malikane yapıyordu adam. öyle bir haksız zenginlik. ve kariyerinin zirvesindeki bir uzmanı, ülkenin sana ihtiyacı var diye çağırıyorsun. o adam da bir mucizeyi gerçekleştiriyor ve ülkeyi krizden kurtarıyor.


peki bu mucize nasıl başarıldı?

derviş bir kere geldiği zaman, ben sadece tam yetkili olacaksam ve ilkelerime göre hareket edeceksem bu görevi kabul ederim dedi. çaresiz durumdaki hükümet bu yetkileri verdi. ardından derviş, bugünkü ekonominin temellerini oluşturan reformları başlattı. nedir onlar:

- bankacılıkla ilgili kriterleri/kuralları koydu. bunlara uymayan bankalara, eski türkiyede olduğu gibi alinin mi velinin mi diye bakılmadan, el konuldu. (bunlardan en tartışmalıları demirbank ve pamukbank'tır. çünkü bizde kural sadece "bazıları" için kuraldır. ama derviş bunu kabul etmedi, herkes kurallara uyacak dedi.)

- merkez bankası özerk hale geldi.

- kit'ler ya özelleşecek ya da da özerk hale gelecek dedi, kısmen uygulandı.

- dalgalı kur rejimine geçildi.


vesaire vesaire. bu program sayesinde türkiye yeni krediler alabildi. ekonomisini dönüştürdü. bankalar avrupa'daki emsallerinden bile sağlam hale geldi. gelir gider dengesi bir ölçüde sağlandı. faizler düştü, kur duruldu.

bütün bunları kemal derviş'in röportaj formatında anlattığı "krizden çıkış ve çağdaş sosyal demokrasi" kitabında bulabilirsiniz.

Kemal Derviş'e eleştiriler ve hakkındaki bazı komplo teorileri

ak parti hükümetinin 2002'den 2007'ye kadar uyguladığı ekonomi programı derviş'in programıdır. tek bir maddesine dahi değiştirilmeden uygulanmıştır. türkiye cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir iktidar, kendinden önceki iktidarın ekonomi politikasını koruyup devam ettirmiştir. türkiye cumhuriyeti tarihini biliyorsanız köklü iktidar değişikliklerinin aynı zamanda ekonomide köklü değişiklikler de getirdiğini bilmeniz gerek. ama ne hikmetse ak parti hükümeti derviş'in programına sadık kaldı. 2007'ye kadar (fiilen 2006'da bitse de) program uygulandı, o günden beridir akp'nin derli toplu tutarlı bir ekonomi politikası yok.

ak parti'yi uluslararası piyasalara tanıtan ve onların güvenlerini kazandırtan, the economist'ten new york times'a kadar prestijli yabancı dergilerde övülmesine sebep olan en önemli şey işte derviş'in programıdır.

derviş döneminde yapılan özelleştirmeler hız kesmeden akp döneminde de devam etmiştir. bugün türkiye'nin en değerli şirketleri olan türk telekom, erdemir (ereğli demir çelik), türk hava yolları, tüpraş, petkim, tekel ve daha nice değerimiz yabancı sermayeye ve yerli dev holdinglere peşkeş çekildi. evet, peşkeş çekildi. bunun mimarı, mastermind'ı derviş. türkiye'den ayrılıp abd'ye geri döndüğünde gözü arkada kalmadı.

özelleştirmeler dışında şeker kanunu ve tütün kanunu gibi şeyler de dayatan imf/derviş'in türkiye'de tarıma darbe vurduğunu söylersek abartmış olmayız. ardılı akp de şeker ve tütün fabrikalarını satarak bizi cargill'e, mısır şurubuna, ithal tütüne muhtaç etti. insanlık tarihinde tarımın ilk başladığı coğrafyada, bir zamanların güçlü tarım ihracatçısı ülkemizde soğanın kilosu 6.5 lira, patates 6 lira idi geçtiğimiz aylarda. yıllardır iç savaşta olan suriye'den patates ithal eder hale geldik.

akp her şeyi sattı diyip de derviş'e kurtarcı gözüyle bakmak nereden baksan bir oksimoron teşkil ediyor. çünkü bunlar neoliberal saldırının farklı yüzlerini oluşturuyor. derviş, takım elbiseli ve donanımlı bir dünya bankası ekonomisti, akp ise "milli görüş geleneğinden kopan", halkı çok iyi tanıyan "yeni muhafazakarlar". ikisi de aynı ekonomik düzenin temsilcileri.

ha derviş hiç mi doğru iş yapmadı? merkez bankası'nın adam gibi özerk bir kurum haline getirilmesi onun sayesindedir. fakat aklıma başka da bir şey gelmiyor.

velev ki derviş, ekonomimizi 1999 ve 2001 krizlerinden kurtarmış olsun; uzun vadede isteyerek veya istemeyerek türkiye'ye çok büyük bir zarar verdi

adam akp'nin temellerini oluşturan düzeni öyle bir hazırlamış ki 16 senedir sapasağlam duruyorlar. üstelik akp'nin ilk ve en büyük destekçisi uluslararası sermaye grupları ona sırtını dönmüşken...

türkiye tarihinin dönüm noktası 24 ocak kararları'nın mimarı turgut özal 9 ay sonra 12 eylül darbesiyle cuntanın ekonomi bakanı, daha sonra da başbakan ve cumhurbaşkanı olduğunu biliyoruz. türkiye'ye hükmedecek ekonomik plan darbeden 9 ay önce planlanmış ve özal'ın ölümüne kadar eksiksiz bir şekilde uygulanmış. özal'ın esasında neoliberal çizgide bir iktisatçı olmadığını, tüsiad'ın kurucu başkanı feyyaz berker ve dönemin imf başkanı anne krueger tarafından etki altında bırakıldığını biliyoruz;

krueger ve ben özal’a serbest piyasayı anlattık

sonradan tesev adını alan kuruluşun düzenlediği toplantılarda ekonominin tartışıldığını, burada dpt’nin başındaki turgut özal ile karşı karşıya geldiklerini belirten berker, bir anısını şöyle anlattı: “turgut özal ne derse ben aksini söylerdim. bu toplantıların birinde zannediyorum 1969 yılında, sonradan imf’nin başına gelen anne krueger de vardı. ya ben ona ya o bana söyledi, 'turgut özal’ı alıp sabaha kadar konuşalım ve onu bu sistemin ne kadar yanlış olduğuna ikna etmeye çalışalım'... sabaha kadar turgut bey ile bu meseleyi konuştuk ve serbest piyasa mekanizmasına ikna ettik. sonra dünya bankası’na gitti ve o fikirleri büsbütün perçinlendi, başka bir turgut özal olarak geldi ve 24 ocak kararlarına imzasını attı.”


ne kadar ilginç değil mi? kronolojik olarak sıralayalım:

1) türk sermaye çevreleri, imf ve dünya bankası tarafından "ikna edilen" parlak bir iktisatçı
2) bu iktisatçı tarafından hazırlanan neoliberal düzenin anayasası diyebileceğimiz 24 ocak kararları
3) 24 ocak kararlarının 9 ay sonrasında gelen 12 eylül darbesi
4) cuntanın ekonomi bakanı özal
5) darbe sonrası demokrasiye geçişte ilk "sivil" başbakan özal
6) cumhurbaşkanı özal
7) kimilerine göre şüpheli bir şekilde hakkın rahmetine kavuşan özal

şimdi, derviş-akp ilişkisini de böyle kronolojik, biraz da polisiye bir üslupla incelerseniz, burada da bir şeyler bulmanız içten bile değil

yine dünya bankası'ndan gelen parlak bir iktisatçı var karşımızda. bu adam bakan oluyor ve 24 ocak kararlarına çok benzeyen bir "derviş (imf) programı"na imza atıyor. bu adamın yukarıdaki sıralamaya göre başbakan olması gerekirken –üstelik ülkenin kurtarıcısı repütasyonunu da elde etmişken– bir anda silinip gitmeye razı oluyor fakat programı iktidarda kalmaya devam ediyor. işte işin ilginç ve polisiye tarafı da burası. o dönem erken seçim isteyen kişinin devlet bahçeli olduğunu biliyoruz. peki erken seçim isteyen diğer siyasetçi kimdi? ecevit çiftinin yakın dostu mehmet çetingüleç'in yazdığı kitaptan öğreniyoruz ki bu kişi kemal derviş. üstelik ekonominin başındayken bir ara abd'ye kaçıp 12 gün başbakanın telefonlarına bile çıkmamış. 12 günlük abd "inzivasından" döndüğünde ise ecevit'e artık çekilmesi gerektiğini söyleyecek kadar da ileri gitmiş. ecevit, derviş'in "şeytani planları" olduğunu iddia ediyor. vaktiniz varsa okuyun bu röportajı okuyun: hürriyet

bu şaibeli abd gezisinin ardından bahçeli gibi erken seçim isteyen derviş, koca ecevit'i ve %22'lik oyla seçimlerin galibi olan dsp'yi tarihe gömüyor. bitti mi? bitmedi. sırada yeni türkiye partisi var.

yakın dostu ismail cem'i, beraber kuracakları yeni türkiye parti'sini, gençliğinden beri düşlediği sosyal demokrat bir parti yaratma hayalini, belki de kendisini başbakan yapacak ve türkiye'nin kaderini değiştirecek olan o partiyi şüpheli bir şekilde ortada bırakıp gidiyor. seçime ramak kala yakasına chp rozetini takıp, sıradan bir milletvekili oluyor. ülkenin rockstar'ı derviş'i bir daha ne medyada ne mecliste görüyoruz. zaten bir süre sonra kofi annan'ın önerisiyle birleşmiş milletler kalkınma programı'nın (undp) başına getirildiği için ülkeden ayrılıyor.

onu türkiye'ye davet eden, ülkede sol siyasetin kült figürü olan, tüm medya tarafından kendisine ve partisine hastalığı üzerinden saldırılarak "devrik başbakanlaştırılan" bülent ecevit hastanede can çekişirken, ismail cem kanserle mücadele ederken, dsp ve ytp'yi tarihe gömen adam olarak kaçıp gidiyor.

sorular

derviş, türkiye'nin başbakanı olabilecekken neden bundan vazgeçti? neden erken seçim istedi? neden dsp'nin ve ecevit'in kuyusunu kazdı? neden bir anda abd'ye gidip 12 gün kimsenin telefonlarına çıkmadı? neden ytp'yi ve ismail cem'i yüzüstü bıraktı? sonra da neden türk siyasetinden sonsuza kadar silinip gitmeyi tercih etti?

bence iki ihtimal var

1) derviş'i türkiye'ye getirip ekonomik "reformlar" yaptıran bu küresel odaklar, ona artık görevinin tamamlandığını ve gitmesi gerektiğini söylediler. belki kafalarında derviş'in yeni türkiye partisi ile devam edilmesi öncelikli planlarıydı. fakat bazı sebepler yüzünden bu planda yeni türkiye partisi'ni akp ile değiştirdiler. belki akp uzun vadeli planları için daha güvenilir bir partiydi, belki kamuoyu yoklamalarında akp ytp'den daha öndeydi. bilemiyoruz. sonuç olarak derviş, ytp işini sürüncemede bıraktı, transferin son günü chp'ye imza attı ve ytp 2002'de komik bir oy alarak tarihe karıştı.

2) derviş, bazı şeylerin farkına vardı. türkiye'de siyasetin kirli olduğunu, bunlar yetmezmiş gibi türkiye'ye bazı dış odaklar tarafından sürekli müdahale edildiğinin farkına vardı, kendisinin bu düzende kukladan farksız olduğunu geç de olsa anladı ve çekip gitti. yıllar sonra yaşar üniversitesi'ne bir konferansa geldiğinde o dönem yaptıkları özelleştirmelerden pişman olduğunu ama buna zorlandıkları için özelleştirmeleri yaptığını söyledi. bununla beraber ekonominin başında olduğu dönem koalisyonun diğer derin ortağı mhp'nin bürokratlarıyla cebelleşmesinin de onu yıprattığını ve siyasetten bıktırdığını düşünüyorum.

özetle; kemal derviş, türkiye'nin seyrini değiştirdi. kendisi eğer bir otobiyografi yazmaya karar verirse o dönem karanlık kalmış pek çok şey açığa çıkar ve birçok soru cevabını bulur.

Türkiye'yi Farklı Bir Yola ve Yeni Yapılanmaya İten Travma: 2001 Ekonomik Krizi