Sovyetler Birliği Neden Dağıldı?
sovyetler birliği'nin devasa bir toprak parçasını ve bir o kadar çeşitli halkı barındırdığını unutmayalım. bu kadar geniş bir coğrafyada tek tip yönetim uygulamak, zaten başlı başına zor bir iş. herkesi aynı hizaya sokmak, farklı milletleri sovyet vatandaşı kimliği altında birleştirmeye çalışmak, halkları kültürel olarak bastırmak uzun vadede patlamaya hazır bir bomba hazırlamıştı. bu insanların içindeki milliyetçilik duygusu öyle bir bastırıldı ki, bir süre sonra her etnik grup kendi bağımsızlığını istemeye başladı. özellikle baltık ülkeleri, orta asya devletleri ve doğu avrupa ülkeleri kendi kimlikleri için ayaklanmaya başlamıştı.
ekonomik açıdan zaten işler hiç parlak değildi. hani hep anlatılır ya, sovyetler’in güçlü bir sanayisi ve askeri gücü vardı diye, aslında bu sanayi halkın ihtiyaçlarını karşılayacak ürünlerden çok, sadece silah ve mühimmat üretimine yönelmişti. yani halk marketlerde ekmek bulamıyorken, nükleer silah üretmekle övünen bir devlet anlayışı vardı. insanlar sırf temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için saatlerce kuyruklarda beklerken, devlet kaynakları uzay yarışı ve silahlanma yarışına harcanıyordu. hal böyle olunca, içerideki ekonomik çöküş kaçınılmaz hale geldi. bir de böyle zor bir dönemde sovyetler’in başına gelen gorbaçov var. aslında gorbaçov, sovyetler birliği'nin dağılışını önlemek için gerçekten bir şeyler denemişti.
glasnost (açıklık) ve perestroika (yeniden yapılandırma) adında iki önemli reform başlattı. glasnost ile halka daha fazla söz hakkı vermeyi, devlet yönetimini şeffaflaştırmayı hedefledi. perestroika'yla da ekonomiyi daha serbest bir hale getirip canlandırmayı amaçladı. ancak bu reformlar, bir yandan halkı cesaretlendirirken, diğer yandan devletin otoritesini yıprattı. insanlar artık sovyet yönetiminin hatalarını yüksek sesle sorgulamaya, eleştirmeye başladı. öyle ki, bu açıklık politikası daha fazla özgürlük ve hatta bağımsızlık talep eden hareketleri doğurdu. gorbaçov’un reformlarının üzerine, bir de amerika birleşik devletleri ile yaşanan silahlanma yarışı sovyetler’in mali dengesini alt üst etti. abd, ekonomik olarak çok daha güçlüydü ve sürekli savunma bütçesini artırarak sovyetleri daha da sıkıştırdı. sovyetler bu yarışta, ekonomik olarak dibe vurmuşken bile geri adım atmadı ve halkının refahını geri plana atarak askerî harcamalara ağırlık vermeye devam etti. bu da içten içe bir çürümenin başlangıcı oldu. 1986’daki çernobil faciasını da unutmamak gerek. bu olay, sovyetler'in içten içe nasıl işlediğini gözler önüne serdi. kazanın ardından devletin verdiği yanlış bilgiler, olayın üstünü örtme çabaları, halkın devlete olan güvenini iyice sarstı. çernobil faciası, devletin aslında ne kadar aciz bir halde olduğunu herkese gösterdi.
1989’da doğu avrupa’da komünist rejimlerin birer birer düşmesi, berlin duvarı’nın yıkılması, bu parçalanma sürecini iyice hızlandırdı. artık sovyetler'in etrafındaki ülkeler de sovyet yönetiminin baskısından kurtulmaya başlamıştı. yani zincirleme bir reaksiyon gibi, bir ülke bağımsızlık kazandıkça diğerleri de aynı şeyi talep etti. içeride yaşanan ekonomik çöküş, siyasi çalkantılar ve halkın artan öfkesi, dışarıda ise silahlanma yarışı ve bağımsızlık hareketleriyle birleşince, sovyetler birliği'ni ayakta tutmak mümkün olmadı.
1991’de gorbaçov istifa etti ve sovyetler birliği resmen dağıldı. aslında, sovyetler birliği'ni dağıtan şey, sadece dış güçlerin baskısı değil, içerideki yönetim boşlukları, halkı göz ardı eden politikalar ve yanlış hesaplamalardı. “asla yıkılmaz” denilen bu dev, kendi iç sorunlarının ağırlığı altında sessizce yok olup gitti.