SİYASET 30 Ekim 2018
479b OKUNMA     1398 PAYLAŞIM

TSK'nın Yıllardır Kullandığı Piyade Tüfeği G3'ün Avantaj ve Dezavantajları

1950'lerde Alman silah üreticisi Heckler & Koch ile İspanyol devletine ait dizayn ve geliştirme ajansı CETME iş birliğiyle geliştirilen ve 1960'lı yıllarda TSK envanterine giren G3'ün avantajları olduğu kadar dezavantajları da var.

malumunuz türk silahlı kuvvetleri'nin bilhassa kara kuvvetlerinde azami kullanılan bir savaş tüfeğidir g3. 60'lı yılların sonlarında ordumuzun envanterine katılmasının sebepleri ucuzluğu ve basitliğidir. iyi eğitim almış personeli elinde oldukça iyi bir silahtır. 

yine iyi eğitimli bir personelin elinde;

kolay kolay tutukluk yapmaz. yok ak-47 suyun içinde 1 hafta kalınca hala ateş ediyormuş, yok çamurdan çıkınca hala takır takır çalışıyormuş… hikayedir bunlar. eğitimli personel silahını suya sokmaz, bunlar sat ya da sas komandosu değil ki suyun içinde işleri ne? yağmur yağdığında tüfeğini uygun şekilde tutar, ha çok mu işkillendi fişek ıslandı diye çeker kurma kolunu yeni bir fişeği alır atım yatağına. çamura mı girdi? öyle üzerine bulaşacak birkaç çamurla tutukluk yapacak tüfek değildir. zaten muharebe hazırlıkları esnasında bu şeylere karşı gerekli önlemler alınmakta ya da destekleyici edevatlar sağlanmaktadır. yağmura karşı naylon tüfek kılıfı, namludan içeriye şu ya da çamurun girmesini önlemek için prezervatif, vs… bunlar niye er ve erbaş eğitiminde anlatılmıyor diyeceksiniz; anlatılmıyor çünkü bir savaş tehlikesi yok ortada. verilen eğitim en temel eğitim ki onu bile almakta asker zorlanıyor.

isabet oranı 4 yiv 4 set, çekirdek namlu çıkış hızı ve çekirdek ağırlığından dolayı oldukça iyidir. eğitimli ve fiziksel kondisyonu yeterli personel elinde düşmanın bertaraf edilmesi için yeterlidir.

amma bütün bu yukarıda açıklanan avantajlar maalesef bu silahı ordumuz için avantajlı bir hale getirmiyor. hala değiştirilememesinin sebebi ülkemizde üretilecek diğer silahların lisans eksikliği, yüklü envanter gibi sebeplerdir. 


tüfeğin dezavantajları ve personel ile ilgili sebepleri şunlardır

bu arada burada yazılanlar resmi savaş şartlarına göredir; gayri resmi savaş ve gerilla savaşları bunun dışında tutulmalıdır. resmi savaş durumunda askerin içinde bulunduğu şartlara göz atalım önce;

resmi savaşta asgari tugay çapında olmak üzere bölükler bazında bloklar halinde ilerlenir ya da geri çekilinir. çok hızlı ilerlemeler ya da geri çekilmeler haricinde yaya olarak intikal yapılır. er ve erbaş ise hayatını idame ettirecek malzemeleri taşımakla yükümlüdür. bunlar nedir? yiyecek (genelde konserve ve peksimet tarzı seyler), mühimmat (yedek şarjör, yedek fişek, el bombası, vs), kişisel bakım ve silah bakımı ile ilgili edevatlar, uyku tulumu, üzerinde uyumak için mat, kampet, vs. bu fiziksel ağırlıkların üzerine er ve erbaşta yorgunluk, ölüm korkusu, bıkkınlık, iyi beslenememeden kaynaklı çeşitli fiziksel ve psikolojik sorunlarda her geçen gün artmak üzere olacaktır. şöyle bakmamız lazım; düşünün ki aylardır yatakta uyumamışsınız her akşam kampette uyuyorsunuz ve bu uykular düzenli değil. ölüm korkusu ile rahat uyuyamadığınız gibi bir de üstüne üstlük her akşam nöbete kalkıyorsunuz. yemek yetersiz; işler kitabına göre yürüse asker tayininde yeterli derecede beşi değeri var ama malum sebeplerden dolayı yetersiz beslenme büyük sorun.

bu durumlar göz önüne alındığında personelin fiziksel ve zihinsel kondisyonunun önemi ortaya çıkıyor. eğitim ile zihinsel kondisyonu çok geliştiremeseniz bile fiziksel kondisyonu neredeyse %80 oranında geliştirebiliyorsunuz. fiziksel kondisyonun yüksek olması personelin savaş kabiliyetini azami düzeye getirmektedir. kendinizi muharebe alanındaki bir askerin yerine koyarsanız; günlerce hatta bazen haftalarca arazi şartlarına göre 5 km ile 25 km arasında sürekli yürürsünüz, istediğiniz zaman yemek yiyemez sigara içemezsiniz, tuvalete gitmek ızdıraptır, daha doğrusu tuvalet yoktur ihtiyacınızı bir çalı dibinde giderirsiniz (tuvalet kağıdı mı? o da ne?), her akşam omuzlarınızdan daha dar boyunuzdan daha kısa sedyemsi bir şey olan kampette uyumaya çalışırsınız, üzerine bir de ölüm korkusu da cabası. maalesef bizim askerimiz iyi eğitimli asker değildir; bunun en büyük sebebi eğitimi sevmemesidir. hatırlamaya çalışın basit bir eğitimden ya da tam teçhizatlı koşudan yırtmak için bulmaya çalıştığınız bahaneleri! yapılan fiziksel eğitimlerde ise personelde tam randıman alınamamaktadır bunun sebebleri ise eğitim veren personeli dinlememek, fiziksel hareketleri lakayıt yapmak, eğitimin ciddiyetinin farkında olmamak ki muharebe alanında hayatta kalmanın hemen hemen terk şartından biridir. sonuç: kötü fiziksel kondisyon.

g3’ün tsk için dezavantajlarına gelecek olursak

yukarıda yazdığım düşük fiziksel kondisyon sebeplerinden dolayı tüfeğin 5 kg’dan fazla olan dolu ağırlığı en büyük dezavantajıdır. muharebe alanında düşman ile olan kontaklarda yürünmez, koşulur. tek bir sebebi var hayatta kalmak için. çok iyi bir korunağınız yoksa ve yer değiştirirken yapılan sıçramalarda ki 5 saniye içerisinde yer değiştirmenizi tamamlamış olmanız lazımdır düşmana nisan alıp ateş etme fırsatı vermemek için koşmalısınız. bu sıçramalarda 5 kg’yi aşan g3 en büyük baş ağrınızdır çünkü fiziksel kondisyonunuz düşüktür. genelde kıtalarda yapılan atış talimlerinde (harp okulları hariç) bütün atış eğitimleri koşu vb. aktivitelerden sonra yapılmamaktadır. buralardaki sonuçlarda iyi nişancıların oldukça kısa olan 500 metre koşudan sonra bile hedeflerde çok kötü sonuçlar aldıkları gözlemlenmiştir. dolayısıyla g3’ün en büyük avantajlarından olan yüksek isabet oranının burada hiçbir avantajı kalmamıştır. iyi eğitim almamış bir personelin elinde yüksek isabet oranlı g3 ile düşük isabet oranlı ak-47 arasında bir fark yoktur hedefi vuramadıktan sonra. daha hafif bir silah personelin az yorulmasını sağlayacak ve muharebe esnasında daha aktif olmasını sağlayacaktır. muharebede esas amaç çok düşman öldürmek değil; hedeflenilen stratejik noktaya ilerlemek ya da düşmanı istenilen noktada tutabilmektir.

g3 mermisi toplu iğne başı kadar yerden girer arkadan karpuz gibi çıkar, koluna bacağına gelse koparır gibi şeyler sehir efsaneleridir. tamam, çekirdeğin çapı büyüktür yaralaması küçük çaplı çekirdeklere göre daha büyüktür ama mermi yarası mermi yarasıdır. bilhassa muharebe alanında en küçük bir yara bile büyük sorundur enfeksiyon sorunundan dolayı. olaya müdahale eden ellerin günlerdir yıkanmamış olması, kirli kıyafetler vs enfeksiyon kaynağıdır ve kaçınılmazdır. antibiyotik kullanılmadığı takdirde öldürücüdür. öldürücü bölge olmayan omuza saplanmış küçük çaplı mermi bile yırtılmış kaslar, damarlar, parçalanmış kemik dokuları gibi sonuçlara yol açacaktır. bu yüzden mermi yarası mermi yarasıdır; nohut kadar ya da karpuz kadar muharebe alanında maalesef pek fark etmez.

azami menzilinin 3000 metrenin üzerine çıkması yıllarca eğitilmiş profesyonel bir personelin elinde olmadıkça pek birşey ifade etmez. dürbünle bile bu mesafeden hedefi vurmak için merminin bu kadar mesafede kaybedeceği yatay mesafe, rüzgar vb şeyleri hesaplamak için bir profesyonel olmak gerekmektedir. zaten muharebe alanında sıcak savaş mesafesi ortalama 80 ila 200 metre arasında iken kilometrelerce uzaktaki hedefleri düşünmek ütopiktir.

sonuç olarak tsk'nın, g3’ten ziyade askere hareket kabiliyeti verecek ve zaten olmayan fiziksel kondisyonunu daha da zorlamayacak daha hafif tüfeklere yönelmesi daha mantıklıdır.

Askerde "X Bilen Var mı" Sorusunun Ardından İcra Edilen Trajikomik İşler